Beklemiyordum geleceğini;gidişinde olduğu gibi yine hazırlıksız yakalanmıştım gelişine.Önce mektubun geldi;içinde pişmanlıkların,üstünde kurumuş yaş izleri,zarfa bulaşan kırık gururunun parçaları...Bir hafta sonra yanıma geleceğini,dudaklarımdan bir kez olsun "affettim" kelimesini duyabilmek için gerekirse önümde diz çöküp milyonlarca kere özür dileyeceğini,"sevmiyorum,gelme" desem de sesini çıkarmayıp bir ömür boyu beni sevmeye devam edeceğini söylemişsin ama bir affettim kelimesi için benim seni sevmemden bile vazgeçmişsin.Tam üç gün on dört saat iki dakika oldu,çoğu geçti diye gerisini saymıyorum artık.Ömrüm boynuna sarılıp saçlarının kokusunu son kez ciğerlerime çekeceğim gün gelmeden bitecek diye korktum hep,kabullenmeye başladığım andaysa bir mektupla yetişti öptüğüm avuçlarının kokusu...Ve gizli numaradan gelen o arama,benimse inatla açmayışım.Bir-iki dakika sonra numaran düştü telefonumun ekranına.Önceleri olduğu gibi ilk çalışını tamamlamadan açtım.Bir "alo" sesi peşine uzun bir sessizlik...Sen kelimeleri seçmekte zorlanıp yutkunurken ben harflerin dilime uğrayıp anlamlı bir kelime olmasını bekledim.Konuşamadın;kulaklarımsa sadece o sessizliğin içinde gözyaşlarına karışan kelimeleri dinledi ve o dinlemede beynime gönderdiği sinyallerle yine kendimi sorgulamaya başlamışlığım.Sen yokken ben yaşamış mıydım,yaşadıysam ömrümün neresindeydim?Başında mı,sonunda mı yoksa ömrüm bitip bitip yeniden mi başlıyordu?Beni gökyüzünden indiren o melek sen miydin yoksa gözkyüzüne taşıyan diğer melek miydin?Peki hiç başlamadıysa hayatım?Sen kimdin,ben kimi sevdim,hangi cennetin yasak meyvesini,burası dünyaysa hangi melek düşürdü meyvesini elinden,hangi meleğin hediyesiydin?Nasıl bir sınavdı bu;kalemsiz,seçenek hakları kayıp,süresiyse belirtilmemiş...Ben kendimi sorgulara teslim ettim sense bir af için döktüğün gözyaşlarına ama ikimizde konuşamadık taa ki mektupta yazdığın o güne kadar ve 17:45'te yanaştı otobüsün terminale.Otobüsten inen ilk kişi sendin.Yüzün yüzüme değdi,gözlerinde o kan bahçeleri...Tek kelime etmeden boynuma sarıldın.Yüzünde bir bahar,yüreğinde yeni yeni tomurcuklanan gül bahçeleri,gözpınarlarındaysa o bahçeyi sulamak için açtığın kanallar.Oysa sen gülerdin güller ağlardı,güller gözyaşlarını sildiği vakit gözlerine yeni baharlar uğrardı ve en çabuk solan çiçekler bir tek yüreğin kanadığında gözlerine yuva kurardı.Gözlerinde ne vakit o kan bahçelerini görsem seni teselli etmeye çalışırken kendimi kanatırdım,ben kanardım gözlerimden etrafıma kurak mevsimler...Elinden tuttum ve elinden tuttuğum o kız beni bekliyordu uçurumun kenarında.Rüzgar okşuyordu saçlarını ve sonsuz boşluklara dalan o gözbebeklerinden senden önce o uçurumdan aşağı baktım ve akan gözyaşlarına karışıp senden önce o uçurumdan aşağı atladım.Sense bekledin hep beni o uçurumun kenarında.İçinde bir bir kırdığın ümitlerin ve o ümitleri kırmak için mahkum olarak içindeki hapisanede bir tek beni seçmişliğin...Ben gözlerindeki uçurumdan atladığımda yani çok önceleri ölmüştüm sevgili,sen bir cesedin elini tutarken ben hayattaki son nefesimi gidişine hazırlıksız yakalandığım o gün vermiştim.Şimdi gözlerime bakıyor ve bir kelime düşmesini bekliyorsun dilimden.Eskisi gibi elini tutarken parmaklarımı parmaklarına karıştırmamı,nefesimle saçlarını okşamamı bekliyorsun ama dedim ya gözlerime boşuna bakma sevgili;sen artık bir cesedin elini tutuyorsun ve gözlerimden sana da artık kurak mevsimler...