Beton duvarların çevrelediği bahçenin önüne gelmiştim bir sabah,içeri girmemle susmuştu yanyana sokulup dedikodu yapan ağaçlar.Aslında fark etmiştim;boyu uzun olan ağaç bir yandan sohbete katılıyor bir yandan beton duvarların üstünden gelip giden olup olmadığını takip ediyordu.O beton duvarların çevrelediği binanın önüne gelmiştim.Beni hemen fark etmişti duvarın üstünden dışarıyı izleyen o uzun boylu ağaç,bahçe kapısına yöneldiğimi görünce uyarmıştı diğer ağaçları ve ben içeri girer girmez susmuşlardı.Yaklaşık beş dakika gözlerimi ayırmadan sırayla izledim hepsini.O kadar dik duruyorlardı ki eğriliklerini belli etmemek için esen rüzgarla tek bir yaprak bile kımıldatmıyorlardı.Evin kapısını açıp içeri girdiğimde ilk işim ön bahçeye bakan üst kattaki odaya koşmak olmuştu.Camın kenarına sessiz sessiz yaklaşıp perde arkasından gizlice izlemeye başlamıştım ve bir süre sonra gitmemin verdiği rahatlıkla harekete geçmişlerdi.Önce köşedeki ağaç köpeğin kovaladığı kediye uzatıyordu elini,peşine yanındaki uçarak gelen,çağırdığı misafirlerini ağırlıyordu ve son haberleri öğrendikten sonra yolcularken el sallıyordu dallarıyla.Bir başka ağaçsa adres soran karıncayayol gösteriyordu.Ne güzel anlaşıyorlardı;kavgasız,kaygısız,yeri geldiğinde rüzgarla dans edecek kadar alçakgönüllü.Sesimin varlığında ben sana yetişemezken duyuyordum olmayan cümlelerin anlamını.Sessizliğim gezinirken bahçemde ben artık ağaçlardan öğrendiğim harflerin anlamının olmadığı silik alfabedeki yeni bir dille merhaba diyordum yüzüme değen gözlere...