..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > İnternet ve Gerçek Dünya > Ömer Akşahan




29 Temmuz 2008
Keykâbus Günlüğü  
Ömer Akşahan
Bu günlük, bir ülke yönetiminde perişanlığın, vurdumduymazlığın nasıl diz boyuna çıktığını gösteren soluk bir resimdir.


:BDGD:
Ömer AKŞAHAN

GİRİŞ

Bu günlük, bir ülke yönetiminde perişanlığın, vurdumduymazlığın nasıl diz boyuna çıktığını gösteren soluk bir resimdir.

Bir zamanlar demokrasiyle yönetildiği iddia edilen güzel bir ülke varmış. Halkın oylarıyla tahta geçen tombul, karakaşlı, kalın çerçeveli gözlüklü, elinde kalemi sürekli bir şeylere işaret eden başbakanı varmış.

Her hafta yaptıkları bakanlar kurulu toplantısından çıkışta gazetecilere o müjdeli haberi vermiş:”Benim işçim, benim memurum, benim emeklim yani orta direk artık devlet eliyle konut edinecek. Bunun için 15 yıl boyunca devlet onların adına yapılacak kesintilerle oluşacak fon ona bir ev sahibi edecek.”diye sözünü bitirmiş. Herkes de bu kutlu haberle mutlu olmuş.

Gel lakin bu sevimli tombiş başbakan günün birinde cumhurbaşkanı olmuş ama ömrü saltanatını bitirmeye elvermemiş. Hakkın rahmetine kavuşmuş. Ardından başbakan olan zatsa onun yaptığı ne varsa değiştirmek kastıyla bu ev edinme hayaline su sıkmış. Ödemelerden vazgeçilmiş.

İş buraya kadar olsa iyi, asıl sorun bu fonda biriken paraların ne olacağı sorusuyla başlamış.
Paranın kesilmesinden hak sahiplerine ödeneceği güne kadar lay lay lom yapan memur tayfası ne zamanki, hadi paraları ödeyelim denilince paçaları sıkışmış, ne yapacaklarını bilemez olmuşlar. Çünkü aradan tam 13 yıl geçmiş. Sorgu sual edilmeden bu kurumdan hazır yemeye alışmış olanların huzursuzluğu, listelerin duyurulacağı gün tavan yapmış.

İLK GÜN

Herkes gibi ben de hevesle adını duyduğum siteye gireyim de boyumun ölçüsünü alayım dedim. Kaç kez tıkladığımı bilmiyorum. Her tıklayışın ancak sinir katsayımı artırmaya yaradığını geç de olsa anladım. Fakat uyanık firmalar işin böyle çıkmaza gireceğini biliyorlarmış ki, o işe yaramaz siteye hemen reklam vermişler. Ne kadar tıklarsan o kadar reklam alırsın mantığı burada da işlemiş.
     
İKİNCİ GÜN

Henüz 29 Temmuza zaman var. Ne gün bana ödeme yapılacağını öğrendim ya, şimdi sıra geldi kaç YTL ödeneceğine. Ne acelesi var, yavaş yavaş her şey hallolur. Burası yavaş çalışanların ödüllendirildiği bir ülke. Sabırlı ol. Yine yüzlerce kez tıklama ama sonuç sıfıra sıfır elde var kocaman bir sıfır. Yok, yok, imkânı yok bu site ser verecek sır vermeyecek. Hayatımda bu denli sırdaş bir site daha görmedim. Benden daha çok bu KEY’e takan biri daha var ki, durmadan koş koş bak televizyonda KEY var, ne diyorlar bir dinlesen n’olur derken oflaya puflaya bu kez televizyon başına çöküyorum. Sonuç gene hüsran…

ÜÇÜNCÜ GÜN     

Bu gün pazartesi. Ödemelerin yapılacağı ilk gün. Ehh diyorum, bugün meraklısı azalmıştır inşallah, siteden ne alacağımı öğrenirim. Destur çekip bilgisayarın başına çöküyorum. Nafile turlarım yine başlıyor. Bir, iki, üç yine yok yine yok… İçimden geçenleri bir bilseler. Neyse, mutfaktan gelen sese yönelmek en iyisi deyip, interneti kapatıyor ve içeriye yöneliyorum.

DÖRDÜNCÜ VE SON GÜN

Akşamdan saati kurdum. Erkenden banka kuyruğuna girip sıcağa kalmamalıyım. Yoksa tansiyonum fırlar ve üç kuruş uğruna hastane yatağında gözümü açarım.

Sabah hafif bir kahvaltının ardından banka önüne geldiğimde fazla bir kalabalık olmadığını görünce rahatlıyorum.

Önümdeki arkadaş benden daha genç. Ancak sigara içiyor. Tam da önümde sabah sabah bir bu eksik derken o da ne; kara gözlüklü, çelimsiz bacaklı biri, önümüzdeki iki kişinin yanına sokulup kaynak yapmaya çalışmıyor mu! Nasıl bertaraf etmeli onu? Arkama dönüp bakıyorum kuyruk bir hayli uzamış. Önümdeki arkadaşla bu kaynakçıyı konuşuyoruz. İkimiz de onu izliyoruz. İlk uyarı adımını önümdeki attı. Arkası benden geldi. Ben adamın sıradan uzaklaşmasını istedikçe o hiç istifini bozmuyor. Sonunda sesimi daha da yükseltmemle beraber diğer sıradakilerin de uyarısıyla uzaklaşmak zorunda kaldı. Bu kadar tersliğin üzerine bir bu eksikti dedim kendime.

Ciddi suratlı bir adam geldi sıranın önüne, banka müdürüymüş, kimlik toplanmasını istedi güvenlik görevlisinden. Güvenlikçi onar kişilik kimlik toplama işinde ikinci grupta benim de nüfusumu alınca az da olsa işler yoluna giriyor diye sevindim. Kaynakçıdan da kurtulmuştuk. 10-15 dakika geçti geçmedi, elinde kimliklerle kapıda görünen görevli isimlerimizi okuyarak KEY sonuçlarını bildiriyordu. Günlerdir bir türlü www.keyodemeleri.com sitesinden sorgulayamadığım bilgiyi o görevliden duyacaktım. Adımı okuduğunda iyice kulak kabarttım, ağzından tek bir sözcük döküldü, YOK!!!

Onca sıkıntı, ıstırap tam bir kâbusa dönmüştü. Sonuçta, diyecek bir söz bulamazsınız, sözcükler düğümlenir, benimkisi de öyle oldu. Yapacak bir şey yoktu, çaresiz kuyruğu kıstırıp eve döndüm.

Bu KEYkâbus bakalım ne zaman sona erecek, bekleyip göreceğiz.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İnternet ve gerçek dünya kümesinde bulunan diğer yazıları...
At Gözlüğü
Benim Editörüm Seninkini Döver!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eleştiri Ya Da...
Yazar Adaylarına...
Dilek Kutusu! Peri Olmak İstiyorum!
Aforizmalar, Kafka
Eğitim, Ama Nasıl?
Eleştiri mi Özeleştiri mi?
Öğretmen Benisa
Seçim Potporisi
Tazlar Köyünden Borusan'a
25'le 35 Kelimelik Bir Yaşam

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


Ömer Akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.