Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Ben size ne olacağını söyleyeyim. Tohumların gen yapısı ile onayan dünya çapında kurumlar var. Gen yapısı değiştirilen tohumlar isteğe göre yalnız bir kez ürün veriyor, bir yıl ekiliyor, ikinci yıl yok, insan vücudunda hücre yapılarını etkiliyor, kalıcı tahribatlar yapıyor. Diyelim uzun vadeli, yıllara yayılı olarak kansere neden oluyor. Aynı Aids virüsünü yaptığı gibi vücut bağışıklık sistemini çökertiyor. AKP’ye oy verip bu gibi yasaların işleme girmesine meydan verenler, böyle bir şey olduğu takdirde, sonuçlarına yalnız oy vermeyenler katlanmayacak, siz de bu işin içindesiniz. Günün birinde insanlar genleriyle oynanmış ürünler yemekten sapır sapır ölmeye başladığı zaman siz sağ kalmayacaksınız. En azından oy verdiğiniz adamları denetleyin. Bu adam ne diyor, bu işi nasıl, neye dayanarak yapar? Bu kadar aymazlık, enayilik neden? Bunları bir sorun. Çünkü artık yalnız bizim değil sizin canınız da söz konusu. Burada paradan söz etmiyorum. Bu olay hayatta kalma konusu. Göz göre göre, kendi elinizle hayatınızı teslim ediyorsunuz. Aklınızı başınıza toplayın, bunu yapmayın. 10.Mart.2008 Aşağıda daha önce yazdığım bir yazıyı yeniden yayınlıyorum. Yaşamımız Tehdit Altında Yiyecek maddelerinin hormonlu olarak üretmekten daha büyük bir tehlike bizi bekliyor. 22:Kasım.2002 Gecesi saat 11.30 da Flash TV’de Bir program izledim. Konu yiyecek maddelerinin genleriyle oynanması, katılımcılar Dr. Ümit Emre, Doç Dr. Şükran Şahin idi. Not edebildiklerimi aktarıyorum. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yiyecek maddelerinin genlerinde çeşitli bahaneler öne sürerek değişiklikler yapılmaktadır. Örneğin patatesin içine giren patates zararlısına karşı, onu patates hücrelerinin DNAlarına yapay, ya da değiştirilmiş genler aşılanmakta, böylece patates zararlısı patates içinde yaşayamamaktadır. Ancak bu işlemin hiç hesaba katılmamış sonuçları olabilmektedir. Şöyle ki, bir kere zararlıyı önleyici gen istenen yere değil, kendi istediği yere gitmektedir. Bu bir anlamda kontrolün daha başından kaybedilmesi demektir. İstediği yere giden gen gittiği yerde kontrol dışı etkiler yapmaktadır. Zararlının patates içine girmesini önlerken kanserojen toksinlerin aşorı ölçüde salgılanmasına neden olabilmekte, AIDS, Hepatit B gibi virüslerin tetikleyicisi durumuna girebilmektedir. Yani patates yiyerek AIDS olma, bilinmeyen hastalıklara yakalanma olasılığı ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık bazı çevreler ağızdan alınan maddelerin midede sindirileceği, o yüzden karışmayıp bünyeye bir zarar vermeyeceği söylenmişse de bazı durumlarda besin maddelerinin sindirilmeden kana karışabileceği bilimsel bir gerçektir. Buna karşılık bazı çevreler ağızdan alınan maddelerin midede sindirileceği, o yüzden karışmayıp bünyeye bir zarar vermeyeceği söylenmişse de bazı durumlarda besin maddelerinin sindirilmeden kana karışabileceği bilimsel bir gerçektir. Yani karşı iddia geçersizdir. Zararlıyı öldüren gen patates hücresi içinde istediği yere gidip kontrolden çıkınca örneğin patateste bulunan A vitamini anormal bir şekilde artabilir. Normalin 100 katına çıkabilir. Siz bir patates yediğinizi sanırken aslında 100 patates yemiş olursunuz. Bilimsel olarak fazla A vitamininin zehir etkisi yaptığı bilinmektedir. Ya da bunun tam tersi olabilir. Patateste hiç A vitamini olmaz. Siz beslendim sanırken hiç besin almamış olursunuz. Bunun beklenmedik sonuçları olabilir. Çin’de pirincin genleriyle oynanmış ve yaygın olarak gece körlüğü hastalığı çıkmıştır. Aynı işlem mısır kurduna karşı yapılmaktadır. ABD’de yetiştirilen soya fasulyesinde yapılmaktadır. Böyle işlemler Doğa dengelerinin alt üst olmasına neden olur. Mısır kurdu ile beslenen kuşlar beslenemez olurlar. Onların ayaklarına bulaşan polenlerle döllenen bazı bitki türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar. Bir türün yok edilmesi soykırım demektir ve doğanın milyonlarca yılda oluşturabildiği değişim zinciri bozulur. Maddeler başka maddelere dönüşemezse bunun ucu insanlara da dokunur. Bütün canlıların ve bitkilerin genleriyle oynamak mümkündür. Alabalık, tavuk, mısır, domates, patates, soya fasulyesi insanların en çok tükettikleri ve üzerinde en çok oynanan canlı ve bitkilerdir. Yani tehlike çok yakındadır. Bu çalışmalar ilaçlama ve aşılar yerine kullanılmak üzere yapılmasına karşın şu anda herhangi bir denetleme olmadığı için, bilimsel olarak kontrol altına girmiş olmadığı için çok tehlikelidir. Genler bazen çıplak tabir edilen şekilde kullanılmaktadır ve bu son derece tehlikelidir. Örneğin yine patatese çocuk felci aşısı yerine geçecek genler yerleştirilmiştir. ABD 9.5 milyon hektar alana genleriyle oynanmış soya fasulyesi ekmiştir. Bunlar toksik mi, yani zehirli mi, en masumundan alerji yapar mı, AIDS, kanser riski var mı bilinmiyor. Analiz yapmadan kullanmak son derece sakıncalıdır. Aynı zamanda bu gıdalar bizim gibi ülkelere satılmak üzere, yolda, geliyor. Öngörülebilir riskler için önlem alınabilir ama bir de başımıza ne geleceğini bilmediğimiz riskler var. Bu yüzden yaşamımız tehdit altındadır. Kromozomlarla oynamanın geri dönüşü yoktur. Değişikliğ uğramış bitkilerin polenleri rüzgarla bir ülkeden diğerine gidebilir. Yani tehlike bir ülke için değil bütün dünya içindir. Polenler sınır tanımaz. Bütün eko sistem sonsuza kadar değişebilir. Sonunda yıkıntının altında bunu yapanlar da kalabilirler. AB ülkeleri bu konuyla ilgili bir komisyon kurmuş. Genleriyle oynanan hiçbir yiyecek maddesini sokmuyorlar. Yani güçleri olduğu için direniyorlar. Japonya, toprakları sınırlı olduğu için yiyeceğini ABD’den almak zorunda. ABD’den hangi yiyeceklerin genleriyle oynandığının ambalaj üzerine yazılmasını rica etmişler. ABD bu ricayı reddetmiş. ABD kendi ülkesi insanlarına genleriyle oynanmış yiyecekleri yedirmiyor. Türkiye’de böyle bir denetim yok ve 15 milyon aç insan var. Aç insan önüne ne konursa yer. Bilindiği gibi yakın zamanda şeker üretimine kota kondu. Türkiye’de artık istendiği kadar şeker üretilemeyecek. Eksik kalan bölüm ABD’den ithal edilecek. Orada üretim genleriyle oynanmış mısırdan elde edilen nişastanın yine sentetik olarak tatlandırılmasıyla yapılıyor. Bir süre sonra bunlar önümüze konacak. Gümrüklerde biyo-teknoloji laboratuarları kurulmalıdır. Besin maddeleri incelenmeden ve onaylanmadan ithal edilmemelidir. Bunun için çalışmaya bugün başlansa tam olarak bir koruyucu oluşturabilmek için 4-5 yıl geçmesi gerekir. Bu yüzden hükümetimize de iş düşmektedir. Herkes manavından, bakkalından, marketinden aldığı yiyeceklerin genleriyle oynanıp oynanmadığını sormalıdır. Şimdi olmasa bile bir süre sonra bir bilinç ve duyarlılık oluşacaktır. Genleriyle oynanmış yiyecekleri yemeyin, yedirmeyin. ABD bu yiyecekleri sorgusuz sualsiz gönderiyor. Genlerle oynanması durdurulmazsa hep birlikte yok olacağız. Bir makinenin dişlilerinden biri çıkarılır ya da bir dişli daha eklenirse bütün sistem karmakarışık olur, çöker. Genlerle oynamakla aynı şey yapılmış oluyor. Milyonlarca yılda oluşan biyolojik denge bozulursa, geri dönüşü yoktur. Bu konuda yazılan raporlar DPT nin (Devlet Planlama Teşkilatı) Sekizinci 5 yıllık kalkınma planına girdi. Türkiye’de haber yapılmıyor ama dünyada Green Peace (Yeşil Barış) örgütü, çevreciler eylemler yapıyorlar. Klonlanan Dolly adlı koyun genetik olarak 100 yaşına girmiş. Yani olaya gerçekten hakim olunamamış. Hilkat garibeleri yaratınca konuya hakim olunmuş sayılmaz. Eskiden beri geçerli olan bir kural vardır. Bilinmeyen ot yenmez. Çünkü zararlı, zehirli olabilir. Bu basit, anlaşılır kural şimdi de geçerlidir. Bilgilenmek gerekir. Bu sorun var olma, yok olma sorunudur. Yangına depreme benzemez. Hiç durmayacak bir tehlikedir. Genleriyle oynamış buğdaydan yapılan ekmekleri zaten şu anda yemekteyiz. Belki bilmeden diğerlerinden de yiyoruz. Kendimizin ve çocuklarımızı geleceği için duyarlı olmalıyız. Metnin tamamı programda doktorlarımız tarafından söylenmiştir. Size doğru geliyorsa, lütfen bu konuda bir kamuoyu oluşturmak ve herkesi haberdar etmek üzere bu yazıyı çoğaltıp olabildiğince tanıdıklarınızla ve çevrenizle paylaşınız. 23.Kasım.2002
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |