"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ Bazı insanlar vardır ki şöhreti aileden gelir, bazı insanlar da dişiyle tırnağıyla bir yerlere yükselir. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz merhum Erdal İnönü’yü hangi sınıfa koymalıyız acaba? Bence o, bu iki sınıf insanın birleşimiydi. O, şöhretli bir aileden geliyordu, babası iyisiyle kötüsüyle Türkiye Cumhuriyeti tarihine damgasını vurmuş tarihî bir kişiydi. Böyle bir babanın oğlu olmak birçok sorumluluğu da beraberinde getiriyordu. Bu gibi insanlar, çerçevesi önceden çizilmiş bir hayatı yaşamaya mecburdular. Diğer insanlar gibi yaşamaları mümkün değil böyle köklü ailelerden gelen kişilerin. İsteseniz de istemeseniz de evvelden ana çizgileri belirlenen bu hayatı yaşamalısınız. Bu, aile çevresinden kaynaklanan toplumsal bir sorumluluk olarak da görülebilir. Bazı şeyler sizi de aşar bu çerçeve hayatta. Erdal İnönü, babasının isminin gölgesine sığınmadı hiçbir zaman. Beklenenin aksine aktif siyaseti değil, eğitimi ön planda düşündü. Onun içindir ki öncelikle çok iyi bir eğitim aldı. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nden mezun oldu. Bununla yetinmeyip Amerika’da Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora çalışması yaptı. Yurda döndüğünde mezun olduğu üniversitede asistanlığa başladı. Gayretli ve planlı çalışması onu profesörlüğe kadar yükseltti. ODTÜ’de rektörlük yaptı. Boğaziçi Üniversitesi’nde çalıştı. Siyasete hiç niyeti olmadığı halde yakın çevresi onu bu konuda zorladı, siyasetin içine soktu. 1983 yılında SODEP’in kurucu genel başkanı oldu. 1986 senesinde kendini İzmir milletvekili olarak mecliste buldu. Bundan sonra iki dönem daha meclis çatısı altında yer aldı. Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı gibi mühim görevlerde bulundu. Çok sıra dışı bir bilim adamı ve siyasetçiydi Erdal İnönü… Çok güleç ve esprili bir insan olarak kaldı halkın hafızasında. Hakkında fıkralar uyduruldu, karikatüristlerin bitimsiz malzemesi oldu. Hepsine hoşgörüyle karşılık verdi. Yüzünden gülücükler hiç eksik olmazdı. Halkla iç içe yaşamaktan zevk alan, halktan bir insandı o... Bunun içindir ki Pembe Köşk’e kapanmadı hiçbir zaman. Siyaseti de çıkarları için kullanmadı. Zaten buna ihtiyacı da yoktu. Şöhretli ve zengin bir ailenin mirası üzerinde oturuyordu. Fakat o, gücünü babasının şöhretinden ve mirasından almıyordu. Bunlara ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde durmasını öğrenmiş, hayata kendi penceresinden bakmayı, yeni bir yol açıp oradan yürümeyi tercih etmişti. Bu, zor olan bir yaklaşımdı. Fakat bunu başarmıştı o… İnönü ailesinin son büyük ismi olan Erdal İnönü uzun ve dolu dolu bir ömür yaşadı. Fakat ömrünün son demleri hastalıklarla mücadele içinde geçti. ABD’de zorlu bir kanser tedavisi süreci geçirdi. Bir ara zatürreden muzdarip oldu. Tarihler 31 Ekim 2007’yi gösterdiğinde ABD’de, kan kanseri tedavisi gördüğü Houston kentinde hayata gözlerini kapadı. Tam 81 sene yaşamıştı son büyük İnönü… Belki babası kadar ses getiren işler yapmamıştı. Siyasette ‘ikinci adam’ mertebesine gelememişti ama insan olarak halkın gönlüne girmeyi başarmıştı. Sosyal demokrat zihniyette bir insandı. Fakat değerlerimize karşı aşırı uçlarda olmamıştı hiçbir zaman. Bu milletin parasıyla okuduğunu unutmamıştı. Milletine olan vefa borcunu ödemeye gayret etmişti. Halka hiçbir zaman caka satmamıştı. O şimdi İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, içinden çıktığı Pembe Köşk’e dair pembe düşler görüyordur. Ben hiçbir zaman Erdal İnönü’nün siyasî görüşlerini paylaşmadım. Fakat onun insanlık anlayışını, dik duruşunu, alçakgönüllülüğünü, tokluğunu hep takdir ettim. Onun içindir ki ona dair güzel şeyler söylemeyi borç olarak gördüm. Bu kadar büyük şöhret basmaklarını çıkan insanların alçakgönüllülüğü özenle taşıması her türlü takdire şayandır. Onun da her insan gibi hataları vardır muhakkak… Fakat kişilere kalın gözlükle bakıp onları bir kalemde silmek doğru bir bakış açısı değildir. Acaba bizler o insanların geldiği noktalara gelebilsek nasıl davranırdık? Bu konuda empati yapıp ondan sonra hüküm versek, bakışlarımız yumuşayacak ve güzelleşecektir. Bizler şöhretli Milli Şef’in oğlu olsaydık acaba onun kadar halka dönebilir miydik yüzümüzü? Onu bu yüzden bizden biri olarak görüyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |