Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!" Necip Fazıl Kısakürek Dünyanın sonu tezleri aslında her devrin insanları tarafından farklı üsluplarla yazılmış, söylenmiştir diye düşünüyorum. Hatta genellikle insanoğlunun ben bittim, biz bittik demeyi hazmedememesinden dolayı Dünya bitti, herşeyin sonu geldi deme kolaycılığı defalarca yaşanmış olmalı. Elbette bu sadece sade bir vatandaşın mütevazi bir varsayımı. Oysa biraz kendimizi zorlayıp gerçeklerle yüzleşmeyi daha ciddiye alsak belki Dünyanın gıyabında cenaze namazı kılmak yerine, inceldiği yerden kopmadan kuvvetlendirmek için zoru seçebiliriz. Tüm bu hipotezlerin yanında elbette kum saati de bizimle yarışta her zamankinden daha da yakın olmalı sona. XI. yüzyılın sonuna doğru müslüman valilerden bazıları mülk hırsıyla diğer şehirlerin sahip olduğu vergiden mütevellit hazineleri gasp etmek için ordular toplayıp müslümanı müslümana kırdırmaya yeltenmişlerdi. Eminim ki bu can yakıcı durumlara şahit olan aklı selim insanlar da üzüntüyle, kıyametin yaklaştığından dem vurup, tarihin sonunun geldiğine dair serzenişlerde bulunmuşlardır bugün olduğu gibi. "Avrupa’dan gelen ilk dalgada Mısır’dan Anadolu’ya dek, doğu Akdeniz’in tüm kıyı şeridiyle beraber Urfa haçlıların eline düşmüş ve buralarda ufak devletçikler kurulmuştu. Bu ilk dalga Kudüs’ü de yutmuştu. 1144 yılında Urfa’dan Haçlılar geri püskürtüldüğünde, Selahaddin Eyyubî henüz altı yaşındaydı." İşte tam da bu vakitlerde emektar bir marangoz işinden arda kalan zamanlarda ellerine bakarak dua etmeyi kafi bulmamış olacak ki, mescidi Aksa Haçlılar tarafından çiğnenmiş ve minberi sökülüp atılmışken, onun yeniden inşası ve geri alınmasına dair duasına ellerini de katma sorumluluğunu hissetmeişti. Zira hayata dair güzel temennilere ulaşma yolunda herkesin elinden geleni yapmasıdır fiili dua. O bir kumandan değildi ve elinden ancak bir minber yapmak gelirdi. Hal böyle olunca marangoz vakit geçirmeden fiili duaya başladı. Peki bu marangoz nerede yaşıyordu; Halepte... Belki de ömründe Mescid-i Aksayı hiç görmemişti... Ama şaheser niteliğinde bir minber yapiyor Halep'in göbeğinde. Bu öyle bir tesir uyandırıyor ki müslümanların bilincinde, dalga dalga şehirden şehire yayılıyor. Kaybedilmiş ve henüz geri alın-a-mamış bir şehir için yapılan mimber bir çokları gibi Selehaddin'e de bir işaret olup hedef teşkil ediyor. Senelerce hep bu sancı onun içindeki koru körükleyip, bilincini emziriyor, diri tuttuyor şevkini. Ve sonunda Selahaddin Kudüs’e 1187 yılının 2 Ekim’inde, yani Recep ayının 27’sinde adımını atıyor... Arastirmalara göre bu gün Allah Rasulü s.a.v.’in Mescid-i Aksa’dan göklere yükseltildiği güne tekabül ediyor... Etmesi güzel bir tevafuk olsa da bunun sahih olmaması da neyi değiştirir, yada neyin kıymetini azaltır ki?... Aslolan; o gün bizler gibi hayatta sade bir konuma sahip bir marangozun ayakta uyuyanlara inat, uyanıkken gördüğü rüyanın mana aleminden, dünya alemine yansıması... Selehaddin haber salıp Halepli marangozu arattıyor. Fakat mimberi bu günü beklemiş olsa da marangozun vefat haberi geliyor. Marangozun uyanıkken gördüğü rüyanın meyvesi 9 Ekim’de coşkulu bir Cuma namazına müetakip Mescid-i Aksa'ya yerleştirilliyor. 1967 yılında Kudüs'ün Yahudi ve Siyonist’ler tarafından işgaline kadar minber mescitteki yerini muhafaza ediyor. Fakat malesef işgalden hemen sonra yakılıp imha ediliyor. Üzerinde tüm bunların yaşandığı bir Dünyada hayatını sürdürenler olarak, biz de en azından o ismi dahi bilinmeyen marangoz kadar olabilmeliyiz. Kendimizi, bireysel tesirimizi, kuvvetimizi önemsemeliyiz. Ne realist olmak adına idealistliğimizi budamalıyız, ne de idealist olma yolunda realiteleri görmezden gelmeliyiz. Elimizdekileri avuçlarımızda sabırla yoğurup, hayatın zorluklarından, utanç duvarlarından güzellikler yontmalıyız. Tarihte bir defa olan bir daha neden olmasın?!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Meryem Rabia Taşbilek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |