Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
1989 yılının Şubat ayında, dünya televizyonları Venezüella’da volkan gibi patlayıp sokaklara dökülen halkı gösterirken ekran başında bu hiç tanımadığım karanlıklar ülkesinde olup bitenleri merak ve üzüntü ile izlemiştim. Marketlere saldıran yoksul insanlar raflardaki yiyecek malzemelerini kucaklamış çıkarken dışarıdaki kameralara yakalanıyordu. –Caracazo olarak tarihe geçen bu ayaklanmada 3 bin kişi öldü.- Venezüella Halkı doğal kaynaklar yönüyle başka ülkelerle kıyaslanınca son derece şanslı olmasına rağmen ne yazık ki madalyonun diğer yüzü farklıydı. Halk yoksuldu, petrol ve maden yataklarının geliri hiç tanımadıkları bir dünyaya akıyor, Simon Bolivar’dan iki yüz sonra ülke halen yeni bir kurtarıcı arıyordu. Sömürü düzeni yok olmamış yalnızca kabuk değiştirmişti. Hugo Chavez ile Venezüella yeniden belirdi ekranlarda. Bu kez bir diktatör vardı başta ama seçimle gelmiş bir diktatör, üstelik halkına onu her an görevden alma şansı veren; insanlarına ve de kendisine bu denli güvenen demokrat bir asker. Dış ve iç kaynaklı her türlü askeri ve medyatik darbelere, ekonomik ve siyasi komplolara rağmen yedi yılda sekiz kez seçilerek halkın omuzlarında iktidara taşınan Hugo Chavez, Robin Hood bir politika izlemesiyle 21. yüzyıl sosyalizmini başlattı. Yaptıklarıyla barriolardaki -gecekondu mahalleleri- yoksul insanların gönlünde taht kurdu. Sağlık, eğitim, tarım konularında arka arkaya devrim niteliğinde kararlar aldı ve “her şey halk için” politikasını şaşmadan sürdürdü. Yolsuzluk ve beraberinde gelen yoksulluğa karşı mücadele seçim sloganı oldu, ezilmiş ve aşağılanmışlar onu bağrına bastı. İran Başbakanı; inşaat mühendisi Dr. Mahmud Ahmedi Nejad bir zamanlar felsefe, edebiyat ve sanatın her dalında Osmanlı Devleti dahil bir çok milletin yaşamını derinden etkilemiş Fars kültürünün varisi. 2000’lerde ise ne yazık ki tarih sayfalarında sahip olduklarının aksine okur yazar oranı bir çok ülkeye göre düşük bir ülkeyi yönetmek üzere Ağustos’tan bu yana iktidarda, daha fazla özgürlük peşinde koşan insanlar, sosyal yaşamlarında özledikleri değişimin ılık esintileri yerine 27 yıl önce Humeyni’nin estirdiği kasırgaların uzantılarını; Rafsancani’ye göre daha tutucu yanıyla “merdumyar” -halk dostu- Ahmedi Nejad’ı tercih ediyor. İran’da da seçimleri etkileyen anahtar kelime tıpkı Venezüella’daki gibi yolsuzluk ve yoksulluk. İnsanların sömürülmeye, varlık içinde yokluk çekmeye tahammülleri artık yok. Üstelik dünyanın en büyük petrol yatakları yaşadıkları topraklarda tıpkı bir hazine gibi gömülüyken. Dünyanın petrolde ikinci büyük rezervlerine sahip İran’ı dördüncü sırada Venezüella izliyor. İran, petrolün yanında doğal gaz rezervinde Rusya’dan sonra ikinci sırada yer alırken Venezülla altın, demir, elmas gibi değerli madenler açısından da zengin bir ülke. Hal böyleyken her nedense her iki ülkede nüfusun nerdeyse yüzde ellisi yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Gelir dağılımları arasındaki uçurum, enflasyon ve işsizlik yıllardır bu ülkelerin ortak kaderi. Şimdilerde, kendisini Bolivaryen Maocu olarak tanımlayan Hugo Chavez ve Humeyni uzantısıyla teokrat Ahmedi Nejad; etnik yapıları, kültürleri ve yönetim şekilleri dışında birbirine çok benzeyen genç nüfusa sahip bu iki ülkenin genç ve enerjik liderleri makus kaderlerini değiştirmek, “geniş kitlelere” hizmet etmek üzere kolları sıvamış durumda. Emperyalistlere hizmet eden petrol onlarla sosyalleşmeye çalışıyor. Her iki ülkenin lideri de yoksullukla mücadeleden, gelir dağılımında adaletten bahsediyor. Halk güveneceği liderlerini arıyor, kendilerine yabancı olmayanları; içlerinden birilerini ve bu tür ülkelerde “dürüstlük” seçimlerde aranan en gözde özellik olarak ön plana çıkıyor. Batının dolu dizgin teknoloji devrimleri gerçekleştirdiği bir dönemde, gıda, eğitim ve sağlık problemleriyle boğuşan insanlar politik söylevler dinlemek istemiyor, kanlarını emen hem dış hem de ne yazık ki onlara çanak tutan iç vampirleri gövdelerinden atmak için tek başlarına savaş vermeye çalışıyor. Adaletsiz, sömürü düzenleri kendi devrimlerini yaratıyor. Her iki lider de doğru olduklarına inandıkları tarzda, kendi bildiklerince ülkelerini yönetiyorlar. İki halkçı cesur yürek, onları ne siyasi ne de ekonomik ambargolar korkutabiliyor. Kendilerinden önce baş kaldıran diğer liderlerin başına gelenlere aldırmaksızın ülkelerini ve insanlarının haklarını koruma adına ABD yönetiminin tehditlerine alışılmadık bir şekilde ilginç söz düellolarıyla karşı koyuyorlar. Ezilmiş ve aşağılanmışlar ise olup bitenleri sempatiyle izliyor. Dünya güzeli kadınlarını görmeye alıştığımız Venezüella’nın bu çirkin fakat sempatik adamı, kendisini eleştiren ve "demokrasi için bir tehdit" olduğunu söyleyen Condoleezza Rice’a, İspanyolca başsağlığı anlamına gelen “Condolencia, küçük hanım, sana öpücük yolluyorum, beni sinirlendirme” derken dünyanın pek de alışık olmadığı bir diplomasi dili geliştiriyor. Tehditleriyle çizmeyi aşmaları durumunda ABDnin petrol musluğunu kısacağını söyleyen Chavez’in öpücük gönderdiği tek kadın Rice değil. Daha önce de Cindy Sheehan’ı "Ben de seni seviyorum. İşte sana bir öpücük, cesur kadın" deyip kucaklaması da halen hafızalardaki canlılığını koruyor. -Cindy Sheehan, Irak'ta oğlunu kaybettikten sonra savaş karşıtı hareketin simgesi haline dönüşen kadın.- Chavez’in Bush yönetimiyle polemiği ilginç ve çarpıcı sözlerle uzayıp gidiyor. Dünya nüfusunun yüzde beşini oluşturmasına rağmen dünya petrolünün yüzde yirmi beşini tüketen ABD, Venezüella’nın petrolüne muhtaç. -Dünyada üretilen günlük 76 milyon varil petrolün 20 milyonundan fazlasını ABD tüketiyor.- Eli kolu bağlı olunca ekonomik yaptırımlar uygulayamıyor. ABD’ye günde bir buçuk milyon varil petrol pompalayan Venezuella ise kendinden gayet emin ve korkusuz, ilişkilerini kendisine yakın bulduğu diğer Latin Amerika ülkeleriyle dostane bir şekilde sürdürüyor. Aynı zaman da tıpkı İran gibi işbirliğini geliştirmeyi hedeflediği ülkeler arasına Çin, Rusya ve Hindistan’ı alıyor. ABD’nin tehdit ve dayatmalarına pabuç bırakmıyor. Dünya Bankası 2004 verilerine göre Venezüella’nın kişi başı milli geliri 4000 Dolar civarında. Bu rakam devrim öncesi ile eş mertebede. Buna rağmen bugün Venezüella’da gelinen sosyal durum 90 öncesiyle kıyaslanamaz; gelişmeler umut verici ve son derece olumlu. Bir yanda aldığı radikal kararlar ile sosyal devrimler yaratan, bir yanda da dış ve iç kaynaklı sivil ve askeri operasyonlara karşı başarıyla savaş veren Chavez, El-Cezire televizyonuna verdiği bir demeçte ülkesinde yaptıklarını şöyle özetliyor: “15 milyon insana parasız sağlık hizmeti veriyoruz. İlacı ile, tedavisi ile her şey parasız. Bunların hepsini Küba devriminin ve yoldaş Fidel Castro’nun yardımları ile yapıyoruz. Program Küba doktorlarının engin bilgi ve deneyimi ile oluşturulmuştur. –3000 doktordan oluşan 20 binin üzerinde Kübalı sağlık tugayının hayatlarında doktor yüzü görmemiş Venezüellalılara bedava hizmet verdiği söyleniyor.- Eğitim alanında, ülkeden cehaleti sildik. Bizden önceki hükümet 15 bin insana temel eğitimi verirken biz bir buçuk sene içinde bir buçuk milyon insana bu eğitimi verdik. Besin ve gıda dağıtımında, her gün ihtiyacı olan halka etinden peynirine, tahılına kadar birçok günlük besin ihtiyacı dağıtılıyor. -15 milyon insana yiyecek dağıtımı ve yoksulluk yardımı yapıldığı belirtiliyor. Nüfusun 26 milyon olduğu düşünülürse bu rakamlar son derece yüksek- Ve bu halkın iradesi ile yapılıyor. Bu program Chavez’in programı değil. Bu gerçek bir halk devrimidir.” Diğer taraftan çiçeği burnunda İran başbakanı Ahmedi Nejad ayağının tozuyla iktidara gelir gelmez vaat ettiği sosyal paketleri değil de doğrudan doğruya nükleer enerji paketini açmak suretiyle yeterince problemli olan bu coğrafyada barış havaları estirmek yerine gerilimin artmasına neden olacak kozu ABD yönetiminin eline kendiliğinden veriyor. Petrol ve doğal gaz üretimiyle dünyanın en büyük zenginliğine sahip İran’ın başka enerji kaynaklarına yönelmesini bu aşamada anlamak güç olsa da İran bu konudaki çalışmalarına 27 yıl öncesinden başlamış ve devasa bir nükleer santral kenti kurmuş ve programında dev adımlar atmış durumda. Sonuçta İran da dünyada nükleer enerji üreten onlarca ülkeyle aynı şartlar altında aynı haklara sahip olmak istiyor ve Batının getirdiği çifte standarta karşı koyuyor. Uluslararası Atom Enerji Ajansının yaptırımlarıyla bir yıldır kapatılmış olan uranyum madenlerinin mühürleri sökülüp nükleer enerji çalışmalarına ivme veriliyor. Dahası ABD’nin sert çıkışlarıyla, konu ülkenin bir numaralı ulusal gurur meselesi haline geliyor ve Ahmedi Nejad’ın İsrail ile ilgili verdiği son demeç de gerilimin tuzu biberi oluyor. Böylece Bush yönetimi İran Devletini alıp “Şer Ekseni”nin tam ortasına yerleştiriyor. Nükleer enerji adı altında nükleer silah yapımı tehlikesine karşı İran’ı ''gerçek bir tehdit'' olarak niteleyen Bush’a Ahmedi Nejat’ın yanıtı gecikmiyor. O da, “Bugün dünyanın neresinde savaş ve zulüm varsa orada ABD’nin parmağı var" diyerek karşılık veriyor. İran Halkının Ahmedi Nejad’dan; onun sıradan, sade ve mütevazı yapısıyla kendi içinden iktidara taşıdığı bu liderden beklediği şeyler tıpkı Venezüella’da gerçekleştirilen devrimler gibi sosyal devrimler ve yakın komşularıyla sağduyulu ilişkiler. -2004 verilerine göre kişi başı milli gelir 2400 Dolar.- Sosyal adaletin sağlanması, petrol gelirlerinin en temel gereksinimleri olan konularda yani gıda, sağlık ve eğitim alanlarında daha geniş kitlelere yayılması, sosyal yaşamlarında düşünce dahil her türlü insani özgürlüklere kavuşmak İran Halkının özlemi. Halkın kurtuluşunun Humeyni Devrimi olduğuna kendisini yürekten inandırmış muhafazakar duruşuna rağmen Ahmedi Nejad bugün yönetimi demokrat bir zemine oturtmaktan bahsedebilmekte. İnsanların ülkede özlemini çektiği daha fazla özgürlük, şeffaf yönetimler ve demokrasi beklentilerine mühendis kimliğiyle Ahmedi Nejad’ın duyarsız kalmaması ona uzun soluklu bir iktidarı da beraberinde getirecektir şüphesiz. Dünyanın en önemli konusu enerji sorunu. Gelişimin sürdürülebilmesi buna bağlı. Günlük petrol tüketimi Çin’de 6.5 milyon iken ABD’de bu rakam 20 milyon varile -yüzde altmışını dışardan temin ediyor- tırmanıyor. Dünyanın tükettiği enerji kaynaklarının yüzde 85’i petrol, kömür ve doğalgaz gibi yenilenemez enerji kaynakları ile sağlanıyor. Mevcut durumda dünya üzerindeki savaşlar ve çatışmaların da asıl sebebi bu. Uluslararası Enerji Ajansının raporuna bakılırsa petrol ancak 2030’lara kadar dünya enerji piyasalarında ana paya sahip olabilecek. Nükleer enerji ise baş edilmez bir atık problemini de beraberinde getiriyor ve bazen zararları tıpkı Çernobil’de yaşananlar gibi faydasından daha büyük olabiliyor. Enerji temininde yabancı kaynaklara bağımlı kalmamak için ülkeler rüzgar, güneş, jeotermal, hidrolik gibi güvenli, sürekli ve yenilenebilir doğal enerji kaynaklarını kullanmanın en verimli yollarını arıyor. ABD enerji tüketimiyle -karayollarında her gün 220 milyon araç seyri sefer halinde- dünyada ilk sırada olan bir ülke. Şubat ayı sonunda yapılan Enerji Panelinde Amerikan Başkanı Bush petrol dışında yeni enerji kaynakları bulmak zorunda olduklarını belirtiyor… Ve Amerika yeni enerji kaynaklarını arıyor... ABD petrole bağımlı teknolojisini değiştirmek için yeni alternatiflerin araştırılması ve geliştirilmesi amacıyla bütçeden her sene büyük paylar ayırıyor. Bateriyle çalışan -bateri kaynaklarından biri ve en uzun ömürlüsü de bor madeni ve Türkiye en büyük bor kaynaklarına sahip bir ülke- hibrid araçlar, selülostik etanol veya biyodizel yakıtlar ile uzun vadeli çözüm olan çevreye dost hidrojen yakıt hücreleri alternatif enerji kaynakları olarak sıralanıyor. Alternatif enerji arayışları içerisinde bundan sonra hangi bölgeler ve hangi ülkeler risk altında ve daha kimler şer eksenine dahil edilecek, doğrusu insan merak ediyor. Not: Yukardaki yazı, Nokta Dergisinin 1159-9 sayısında, 25-31 Mart tarihleri arasında yayınlanmıştır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hülya Atakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |