..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Hülya Atakan




8 Ocak 2006
Türkülerle Kimlikler  
Neden Türkü?

Hülya Atakan


“Bir milleti tutsak etmek istiyorsanız, onun müziğini çürütün.”


:DGGA:
Yukarıdaki güzel söz 2500 yıl önce yaşamış ünlü düşünür Konfüçyüs’e ait. İki yüz elli asır sonra bugün bile ne kadar manidar geliyor kulağa… Gelenek ve göreneklerimiz; onları, ürkütücü boyutlardaki kentleşmeyle birlikte sürekli değişim ve gelişim gösteren bir çağa uygulamakta geç ve kısır kaldığımızdan, ne yazık ki tarih kitaplarına sığınır oldular ve kala kala bir tek türkülerimiz kaldı geriye. Türkülerimiz; onlar “Alt ve Üst Kimliklerimizi” sorgulamadan bizi birbirimize bağlayan, aynı kültüre, aynı tarihe, aynı duygulara sahip olduğumuzun belki de gelecekteki tek göstergesi olacak.

Eğer siz de Karadeniz’deki horonun, Ege’deki zeybeğin, Anadolu'daki uzun havaların, bozlak ve hoyratın ve semahın yüreğinize işleyen, sizi çağıran sesine duyarsız kalamıyorsanız hiç ama hiç merak edip de alt ve üst kimliklerinizi sorgulamaya kalkmayın çünkü sizin bir tek kimliğiniz var demektir. Kimlik arayışlarına verilecek yanıttır türküler. Bin yıldır bu topraklarda yaşayan insanların ortak paydalarının büyüklüğünü göstermeleri açısından her biri önemlidir.

Son yıllarda Osmanlı saray ve kasırları, bir zamanlar yaşadıkları debdebeli günlerin özlemini birbirinden gösterişli sosyete düğünleriyle gideriyor. Ve bu düğün gecelerinin kapanış müziklerine de bir bakın hele, biraz önce vals derslerinden öğrendikleriyle çevreyi büyüleyen şu masada oturan kelli felli, ağır oturaklı bayla bayan, evet ta kendileri, onlar. Halayın iki ucunda oyalı mendil tutanlar, nasıl da geçmişler kendilerinden. Saz, caz iyidir hoştur da halaysız düğün de olmaz dernek de. Köyde de kentte de, varoşta da sarayda da tutulan halaylarda, birbirine kenetlenen ellerin gücünden sevgi doğar ve akar çağıl çağıl tüm yüreklere.

Kimlikleri konusunda tartışmaya koyulmuş o iki genç, Musa Eroğlu’nun, Arif Sağ’ın, Selda Bağcan’ın, Sümer Ezgü’nün, Sabahat Akkiraz’ın, Zara’nın ve nice ozan ve âşıkların sazlı sözlü burcu burcu Anadolu kokan o güzelim türkülerine olanca güçleriyle nasıl da eşlik ederler. Ezgilerin gücü dini, dili, siyasi ideolojileri silip süpürür de farkına varmaz hiç kimse.

Anadolu’nun çoğu anonim, bin yıllık türkülerini derleyip toparlayan Muzaffer Sarısözenlere, hem derleyen hem yorumlayan, bağlamasıyla gönüllerimizi de dağlayan, türküleri bizlere sevdiren Nida Tüfekçi, Neriman Altındağ, Özay Gönlüm ve Neşet Ertaşlara ve tüm değerli sanatçılara, gönül dostlarına bu yolda ölenlere ve sağlara uğurlar ola.

“Hep sen mi ağladın?/ Hep sen mi yandın?/ Ben de gülemedim yalan dünyada./ Dünyayı gönlünce mutlu mu sandın?/ Ben de gülemedim yalan dünyada,/ Ah yalan dünya, / Yalandan yüzüme gülen dünya.”

“Çemberimde gül oya, / Gülmedim doya doya. / Dertlere karıyorum,/ Günleri saya saya./ Al beni kıyamam seni.” Diyen koca yürekli, kadife sesli Selda’ya türkü söylerken siz de yürekten katılmaz mısınız, havada salınan sol elinden tutmak istemez misiniz?

“Gesi bağlarında üç top gülüm var / Hey Allah’tan korkmaz, sana bana ölüm var/ Ölüm varsa bu dünyada zulüm var / Atma garip anam, beni dağlar ardına,” türküsünü Barış Manço’nun sesinden dinlerken durgunlaşmaz mısınız?

“Şu garip halimden bilen işveli nazlı / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?/ Tatlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm…/ Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor, / Hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor. / Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor, / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?” Türküsüyle Neşet Ertaş’ı dinlerken sizin de göz pınarlarınızdan damlalar süzülmez mi?

“Erzurum’da bir kuş var, / Kanadında gümüş var. / Yârim gitti gelmedi. / Elbet bunda bir iş var./ Oy nenen ölsün sarı gelin.”i Yavuz Bingöl’ün yorumuyla dinlerken hüzünlenmez misiniz?

“Yar deyince kalem elden düşüyor, / Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor, / Lambada titreyen alev üşüyor, / Aşk kâğıda yazılmıyor, Mihriban”ı sazıyla yaşatan Musa Eroğlu’nu dinlerken başınızı iki yana içli içli sallamaz mısınız?

“A bülbülüm uslu musun? / Kafeslerde besli misin? / Bencileyin yaslı mısın? / Garip garip ötme bülbül.” Yunus’un bu ilahisini duygu yüklü Zara’nın ya da Bedia Akartürk’ün yorumuyla dinlerken bir başka dünyada gezindiğinizi hissetmez misiniz?

Uzun havalar, ağıtlar, ilahiler çığ çığ çığrılırken içinizde bir yerlerde acı bir burukluk duymaz mısınız?
Ya da baştan çıkarıcı, oynak türkülerin havasına karşı koyamayan bedeninizi, en ciddi ortamlarda bile tempolu salıntılara bırakmaz mısınız?

Yunus Emre’lerden gelen Anadolu mirası büyüktür ve de ağır. Taşımak için dik ve kuvvetli omuzlar gerektirir.

“Yaratılanı hoş gör / Yaratandan ötürü…”

“İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır…”

“Bir kez gönül yıktınsa / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil”… Diye seslenen 13. yy. ozanı Yunus Emre’yi,

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu / Eğri kılıç kında paslanmalıdır…” Sözüyle tarihe geçen 16. yy. ozanı Köroğlu’nu,

“Kul olayım kalem tutan ellere / Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle…” Diyen 16. yy. ozanı Pir Sultan Abdal’ı,

“Üç derdim var birbirinden seçilmez, Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…” Diyen 17. yy. ozanı Karacaoğlan’ı,

“Seyyah oldum şu âlemi gezerim / Bir dost bulamadım gün akşam oldu…” Deyişiyle 18. yy. ozanı Kul Himmet’i,

“Telli sazdır bunun adı / Ne ayet dinler, ne kadı / Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde?” Diye soran 19. yy. ozanı Dertli’yi,

“Hakkımızda devlet vermiş fermanı / Ferman padişahın dağlar bizimdir” diyen cesur yürek 19. yy. ozanı Dadaloğlu’nu,

“Benim Sadık Yârim Kara Topraktır” ve “Açar, solar türlü çiçek / Kimler gülmüş, kim gülecek / Murat yalan, ölüm gerçek / Dostlar beni hatırlasın…” Diye vasiyet eden 20. yy. ozanı Âşık Veysel’i,

“Yuh yuh soyanlara / Soyup kaçıp doyanlara / İnsanlara kıyanlara / Yuh nefsine uyanlara yuh!” sözleriyle halkın duygularına tercüman olan Âşık Mahzuni Şerif’i,

bu illerde duymayan, onlarla duygulanmayan, onları tanımayan, sevmeyen var mıdır?

Yunus Emre, Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu... Bu tarihi kimliklerin alt ve üst sıfatları da ne idi acep bilen var mı?

Anadolu’nun bin yıllık mirasıdır türküler, bizi biz yapan değerlerdir ve onları söylerken tek yürek olan gönüller ayrılmaz bir bütün değildir de nedir?

Yine Konfüçyüs’ün bir sözüyle bitirelim yazımızı.

“Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak mı istiyorsunuz?

Onun müziğine kulak veriniz. Nerede güzel eserlerden oluşmuş uyum vardır, orada adalet ve erdem hüküm sürer.”

.Eleştiriler & Yorumlar

:: okunası bir yazıya, yürekten tebrik ve teşekkür!..
Gönderen: nezir keskin / istanbul/Türkiye
30 Ocak 2006
kalptekinin delilidir dil... aynı dili konuşamadığımızda genellikle susarız. konuştuğumuzda ise bu bir kavga ya da ayrılık sebebidir, ya da tartışma... anlaşamama nedenimiz hep aynıdır. ortak olandan çok ayrık olanı konuşmaya çok hevesliyizdir, hep "son" sözü, "biz" söylemiş olmak adına... zaten fazlasıyla bölünmüş olduğumuzu unutur da, üstüne, bilerek bölenleri de ilave ettiğimizde, halimizin yamalı, yaralı bohçaya dönüştüğünü bir türlü göremeyiz... "ve şunu sormayı hiç akıl edemeyiz: bu kadar 'bir' varken, 'iki'yi, ya da 'üçü-beşi' konuşmak neyin nesi ve bu kimin işine yarar ki? uzun zamandır okumayı düşlediğim, "adam gibi" bir yazı idi! "adam gibi" bir "âdem" in yüreğinden dökülmüş! içten tebrik, yürekten teşekkür! teşekkürler, en çok ihtiyacımızın olduğu bir zamanda "bir"leri konuşturduğunuz için! saygıyla!..

:: varolmanız güzel bir şey...
Gönderen: asivemavi / ege/Türkiye
14 Ocak 2006
türkülerin yakıldığı bir ülkede bir türkü sevene rastlamak tarif edilemez bir duygu... türkülerimiz öyle derin ve bilgeki içindeki anlamı belkide filozoflar bile çözemez eğer can kulağıyla dinlememişlerse... bir gün tüm yurdumu zılgıtlarla horonda, kemençeyle zeybekte, akerdeonla halayda ve kardeş türküler içinde görmemiz dileklerimle... türkülerin kardeşliğiyle kalın...

:: Ah bu türküler!
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
12 Ocak 2006
Türkülerimizi ne güzel anlatmışsın.Türküler; yurdumuzun atan kalbi gibiymiş,kan taşıyan damarımız gibiymiş.Mehmet Önder'in bir kitabında okumuştum bu ifadeleri..."Biz Türküz! / Türkü severiz / Türkü söyleriz, türkü dinleriz/ Türkülerle ağlarız, türkülerle güleriz ." demiş bir şair...B.R.Eyüboğlu'nun dediği gibi; kitaplarda değil, türkülerde ararız Yemen'i, öleni, kalanı, gidip gelmeyeni........Türkü denilince, içim kaynamaya başlar.Kâh ılık ılık,kâh sıcak sıcak.Yurdumu, anamı, babamı, eşimi - dostumu türkülerde bulurum.Çünkü onlar nlar bizim sesimiz, soluğumuz.Oyun havamız, ağıtımız, bozlağımız, barımız.Biz türkülerde yaşarız, Anadolu'yu ve Anadolu insanını türkülerde yaşatırız...Kısacası; türkü denilince akan sular durur.Saz ve söz başlar.......Güzel bir yazı okudum yine....Teşekkürler Hülya paylaşımın için...Sevgiyle kal...Kâmuran ESEN




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Benimle Uğraşma Kızım!
Katar; "Doha Tartışmaları", Hamas

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Türkçe Nereye Gidiyor?
Ağaçlar Konuşur Mu?
21. Yy'da Savaşlar Nasıl Değerlendirilir Ki?
Zincirin Zayıf Halkası
Suç Artışı ve Güven Bunalımı
Madalya Töreni, Deprem ve Kaldırım Taşları
Bir Savaş Nasıl Kanıksanır?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Karlovy Vary'de Bir Gün... [Öykü]
Beyaz Sessizlik [Öykü]
Salih Ustanın Düşü [Öykü]
Zor Yıllar [Öykü]
Bacon, Montaigne, Russel ve [Deneme]
Hiç mi Değerleri Yok?.. [Deneme]
Arka Bahçeli Ev… [Deneme]
Karafatmaya Karşı Gelin Böcekleri [Deneme]
Batıdan Doğuya Ilık Esintiler [Deneme]
Küçük Dostum [Deneme]


Hülya Atakan kimdir?

-

Etkilendiği Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hülya Atakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.