Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Hayır, yani Türkiye’de olsa anlayacaktım. Sık sık televizyonun alt yazılarında sessiz sedasız akıp giden böyle haberlere alışkındık bizler; yaz, kış fark etmez bizim ülkede çöken bir çatı bulunurdu her daim. Bu kadar sık olunca, hani o diğer ülkeler gibi çok yaygara da koparmaz, öyle yas ilan etmelere falan da kalkmazdık hemen. Okul, hastane, cami, spor salonu, fabrika, belediye sarayı, adliye binası, özel-kamu fark etmez, her türlü yapıda her an bu risk vardı; rüzgar eser çatılar kopardı, fırtına çıksa uçardı, kar biraz fazla olduğunda ölüm, toprak damların altında uyuyan yoksulların üzerine üzerine yağardı. Demek böyle kazalar yalnız bizim illerin kaderi değildi. Demek Dünya’nın diğer ülkelerinde de insanların üzerine ara ara çöküyordu çatılar… Allah’tan gelene kim ne yapabilirdi ki? Bilmediğimiz, anlamadığımız şeylerin adıydı kader. Kader değil de yoksa bu işin içinde başka şeyler mi vardı? Çatı, mecaz anlamıyla insanların barındığı sığındığı bir yer olacakken onlar yüzünden insanların yaşamlarını kaybetmeleri ne acıydı. Ocak ayının son günlerinin akşam saatlerinde çöken sergi sarayı, Polonya’nın yanı sıra diğer ülkelerden gelen yüzlerce güvercin severin katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yapıyormuş, ne tuhaf güvercinlerinin tüyleri hayatta kalan sahiplerini dondurucu soğuktan korumuş… Faciadan sonra, bütün ülkede başta süper marketler ve havuzlar olmak üzere geniş çatılara sahip mekanların acilen kontrolden geçirileceğini belirtmiş Polonya İçişleri Bakanı ve kamuya açık bütün binaların çatılarının kürenmesi için talimat vermiş… Sergi salonunu işleten şirketin yetkilileri ise çatının daha önce kardan temizlenmiş olduğunu savunmuş… Sonuç, güvercin gösterilerini seyretmeye giden insanların üzerine ağır, kapkara bir tabut gibi inen tavan; yüzlerce ölü, yüzlerce yaralı… Polonya faciası, çatı çökmelerinde yeni yılın ilk vakası değildi. Hatırlarsanız, Ocak ayının başlarında bir akşam televizyonlar, Almanya'nın güneyindeki Traunstein kentinin Bad Reichenhall kasabasında, yoğun kar yağışına dayanamayan buz pateni spor salonunun çatısının çöktüğünü haber verdi. Yöre halkı, çatısı göçen binada 1970'li yıllardan itibaren problem olduğunun bilindiğini, ama onarım görmediğini, üzerindeki aşırı karın uyarılara rağmen kaldırılmadığını iddia ededursun, yetkililer karın izin verilen yüksekliği geçmediğini, çökmeye dair en ufak bir belirti kesinlikle görmediklerini, çökmenin bilinmeyen bir nedenle, beklenmedik bir şekilde gerçekleştiğini savunuyordu… Sonuç, buz pateni yapmaya giden insanlar, arkalarından ağlayan yakınları.., ve yine yaralıları taşıyan ambulans çığlıkları… Devam edelim. Bu kez 2005 yılının son ayındayız, yoğun kar yağışını takiben Rusya’nın Perm kenti yakınındaki kapalı yüzme havuzunun çatısı çöker, ikisi çocuk sekiz kişi hayatını kaybeder ve bu Rusya’da ilk çatısı çöken havuz değildir. Bir önceki yıl, Moskova’da bulunan “Tranvaal Su Parkı” kompleksindeki yüzme havuzunun cam tavanı da sevgililer günü nedeniyle tamamıyla dolu olan havuzda yüzen insanların üzerlerine büyük bir gürültüyle çökmüştür… Rusya Acil Durumlar Bakanı, iki yıl önce bir Türk inşaat firması tarafından kurulan spor kompleksinin proje hatasından ve kalitesiz malzeme kullanılmasından dolayı çöktüğünü iddia ededursun, inşaatı yapan firmanın yetkilileri, kesinlikle kalitesiz malzeme kullanmadıklarını, Rusya'daki binaların projeleri hazırlanırken çatıda en fazla bir buçuk metre kar toplanabileceğinin öngörüldüğünü, ancak facia sırasında parkın çatısında üç metre kar biriktiği ve hiçbir yapının buna dayanamayacağını söyler. Facianın sorumlusu, çatının ısı farkı nedeniyle patlaması yada kullanımda güvenlik kurallarına uyulmaması olamaz mıdır?.. Sonuç yüzmeye gidip de kendilerini mayolarıyla -20 derece soğuk havada bulan yüzlerce insan, enkaz altında ölen onlarca kişi ve kucaklarda taşınan yaralı çocuklar… Yine aynı yılın ortalarında, Fransa’nın başkenti Paris’te yeni kullanıma açılan Roissy-Charles de Gaulle Havaalanı’nın çatısının bir bölümünün bir anda çökmesi sonucu, yolcuların bir bölümü beton, metal ve camdan oluşan tonlarca enkazın altında kalır... İnşaatının yeni tamamlandığı ve bilmem kaç Avrupa parasına mal olduğu belirtilen havaalanında, sabah saatlerinde yolcu trafiğinin az olması nedeniyle, can kaybının daha fazla olmadığı kaydedilir… Görüntüler Dünya’nın her yerinde aynı; faciaya dönüşen eğlenceler, enkaza dönen binalar, belirlenemeyen kaza nedenleri, oluşturulan kriz masaları, arama ve kurtarma ekipleri, ilk belirlemelerde ölenler ve yaralılar, kesilen umutlar, enkaz kaldırma ekipleri, iddialar, soruşturmalar, karşılıklı suçlamalar, sonrasında savcılık, mahkemeler ve bilirkişi raporları… Sonuç beraat. Suçlu mu? Tabi ki eğlenmeye giden o masum insanlar, ne var canım, hele de böyle buz gibi havada; yüzmeymiş, gösteriymiş, sergiymiş, patenmiş, otur evinde, çok mu yüzmek istiyorsun, doldur küveti gir içine … Kazaların hepsinde yapılar ortak özelliklere sahip; sinema, sergi, fuar, fabrika, hava alanları, spor tesisleri, yüzme havuzları, stadyum, alışveriş merkezleri gibi çok amaçlı kullanılan ve büyük kalabalıkları kapsayan geniş alanlar. Ve kazaların gerçekleştiği aylar genellikle kış ayları ve kar yağışlarının yoğun olduğu yerlerde, dolayısıyla çökme nedeni çatıların üzerine binen aşırı yükler gibi görünüyor. İlk bakışta böyle görünse bile bilirkişi raporlarının çok yönlü araştırmalarının sonucunda çok farklı nedenler ve özellikle de “ihmal” ortaya çıkabiliyor. Genellikle sıradan yapılarda tasarlanan betonarme oturtma çatı veya teras çatı yerine bu tür geniş alanların tavanlarının kapatılmasında daha hafif ve daha sağlam betonarme prefabrik, çelik konstrüksiyon veya çok daha geniş alanlarda uzay kafes gibi çok parçalı taşıyıcı sistemler yada yapının mimarisine uygun olarak membranlarla kapatılmış çelik kablolu çatılar, asma çatılar, katlanır plak sistemler, şişirme sistemler ve kaynak teknolojisindeki gelişmelerin sonucunda daha estetik olan ve birleşim elemanları gibi detaylara gerek duymayan cam kaplamalı – gün ışığından yararlanmak için ideal- çelik konstrüksiyonlar tercih edilmektedir. Her ülkenin çatıların projelendirilmesine ilişkin karşılanması gereken standartları ve uyulması gereken bir dizi şartnameleri, yönetmelikleri vardır. Diğer tiplere göre daha ekonomik olması ve mimari açıdan bir çok şekle olanak vermesi nedeniyle uzay kafes sistemi artık ülkemizde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sistem ile iki uçlarına konik parçalar kaynatılmış çubuk yada çelik boruların, içlerine yerleştirilen cıvatalar ile çelik birleşim kürelerine tespiti yoluyla üç boyutlu çatılar oluşturulmaktadır. İmalatın tamamı fabrika veya atölyelerde hazırlanıp şantiyede montajı yapılacak şekilde dizayn edilen bu sistem; boru, küre, cıvata, aşık ve mesnet elemanlarından oluşur. Ve sistemi oluşturan her birimin detaylandırılması için titiz hesapların yapılması gerekir. Günümüzde bilgisayarlar sayesinde projelendirmeler daha hassas yapılabilmektedir. Sistemin tümüne her üç ana yönde gelebilecek kar, rüzgar, deprem gibi yüklerin etkileri ve bu yükleme kombinasyonlarının en gayri müsait olanına göre projelendirilen yapı elemanlarının çap, malzeme kalınlığı, uzunluk vb proje karakteristikleri belirlenmiş olur. Yalnızca kar yükünün hesaplanmasında bile onlarca istatistik ve fiziksel verinin -hava sıcaklığı, rüzgar hızı, rüzgar yönü, çatı eğimi, binanın konumu, bina içinden çatıya doğru ısı transferi, çatının drenaj sistemi vs- dikkate alındığı düşünülürse bu safhanın son derece titiz bir çalışma gerektireceği ortadadır. Projelendirmede güvenlik faktörü veya güvenlik katsayısı da önemlidir. Tasarlanan her şey yeterli güvenlikte olmalıdır. Güvenlikle birlikte ekonomi de mühendisin dikkate almak zorunda olduğu bir diğer parametredir. Bu nedenle yapının kullanımına bazı koşulların getirilmesi doğaldır. Önemli olan kullanıcıların bu koşullardan haberdar edilmesidir. Son zamanlarda gelişen teknolojiye paralel inşaat malzemeleri de çok çeşitlendi. Özellikle geniş açıklıklı, taşıyıcı düşey elemanların –kolon ve duvarların- istenmediği büyük alanların çatılarında artık geleneksel beton ve çelik yerine çok daha dayanıklı, ateşe mukavim, çok daha hafif olan taşıyıcı ve kaplama malzemelerini -lamine ahşap kafes sistemler, patentli malzemeler gibi- üretmek için inşaat sektörü yarış içinde. Kimisi yeni yeni deneniyor ve zamana ve öngörülmeyen şartlara bağlı göstereceği davranışlar henüz çok da iyi bilinmiyor. Doğru projelendirme önemlidir. Ama iş burada bitmez, yapıda kullandığımız malzeme ile projede kullandığımız değerlerin aynı olması gerekir, daha fazla kar edeyim deyip de proje kriterlerini sağlamayan malzeme kullanmamız durumunda, yaptığımız projeyi çöpe atmamızda bir sakınca yoktur. Malzemelerin imalatı önemlidir; atölyede mukavemeti etkileyecek türden imalat hataları elimizde dört dörtlük bir projemiz olsa bile bizi yarı yolda bırakır. Ve işçilik.., projemiz doğrudur, malzememiz kaliteli, imalat mükemmel ama montaj yapan işçilerimiz ne yazık ki deneyimsizdir, şantiye mühendisimiz işinin ehli değildir, ihmalkardır, proje doğru okunmamıştır, cıvatalar, somunlar yeterince sıkıştırılmamıştır vb. Bazen bilgisizlik, bazen farkında olmadan yapılan bir hata ve de en kötüsü bazen de bilerek aç gözlülük uğruna işlenen affedilmez yanlışlar, bu tür kazalara zemin hazırlar. Bir de dünyanın hiçbir yerinde uyulmadığı bu örneklerle anlaşılan bir husus daha vardır ki en az yukarda saydıklarım kadar önemlidir; o da bakım, onarım, kullanma vb bilgilerin bulunduğu işletme talimatlarıdır. Ne yazık ki yukarıdaki faciaların hepsinde “Çatının da işletme talimatı mı olurmuş?” diyenlerin sorumlulukları büyüktür. Tüm bu işlemler yalnız çatı projelerinde değil inşaat ile ilgili her alanda –belki de tüm işlerde- yaşanan süreçtir. Uzun bir zincir vardır ve onu oluşturan halkaların en sağlam olanın gücü ne yazık ki en zayıf olan halkaya denktir. Her halkanın birbirine eklenmesinde birinin çıkıp bu bağları kontrol etmesi gerekir. Her safha kayıt altına alınarak, zincir kontrol edile edile oluşturulduğunda artık her birim, sağlam durmak zorunda olduğunu fark edecektir. Diyeceksiniz ki, bu söyledikleriniz yeni bir şey midir? Kontrol ve denetim mekanizmalarımız yok mudur? Zincirin zayıf olduğu halkalar zaten belli değil midir? Mevcut halleriyle bu mekanizmaların etkin ve verimli bir denetim yapamadıkları ortadadır. Başta devletin ısrarlı ve istikrarlı bir politika takip etmesi ve her iş için izlenebilirlik –açıklık- hatta oto-kontrol yada denetim çemberi getirilebilmesi için bu işlere daha fazla zaman ayırması gerekmektedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hülya Atakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |