Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Kulaklarına gelen denizin sesi, sessizliğin sesiydi işte. Her geçen dakika daha bir şiddetle kumsala çarpıyordu. Kokusunu içine çekti denizinin kendinden geçerek. Gözlerini kapatıp hayalinin kokusunu çekti aslında burnuna. Esen rüzgar ürperti verdi birden tenine. Bir sarılışı arzuladı birden gözlerini açıp. Ufka baktı, umutla. Olur muydu acaba? Burası denizinin içinde hissettiği yerlerdendi. Severdi burasını. Denizi, elini uzatıp tutabileceği bir durumdaydı. Çıkartır ayakkabılarını girerdi denizinin içine, eteklerinin ıslanmasına aldırmadan. Burası hem güneşi batırdığı hem dolunayı gördüğü yerdi. Bir taraftan dağların karanlığına, ihtişamı diğer taraftan denizinin laciverdine, siyahlığı karışırdı. Burada anlamıştı yaşamın ille de yürünecek bir yol olduğunu. Dönmek yoktu yaşam denen bu yoldan. Mola vermek, dinlenmekte yoktu. İlle yürünecekti. Yüründükçe acıtan bir yol... Acıttıkça yürünen, yüründükçe acıtan bir yol. Burasıydı işte güneşin gözüne bakarken dolunayla konuştuğu sahil. Kimseler görmeden gözyaşlarını denize karıştırdığı yerdi. Ayaklarına çakıl taşlarının batıp kanattığı yerdi. En büyük hayal kırıklığını sindirirken ona şahitlik yapan yerdi burası. Burası “gelmedin, gelmedin” diye şarkısını söyleyip denize bakışlarını bıraktığı yerdi. Burası burasıydı işte. Burnunu çekerek hasretinden titrediği yerdi. Burasıydı işte. Belki de gerçekleri kavradığı yer. Burasıydı... Bir istiridye kabuğu buldu kumsalda bakarken uzaklarına. “Umut gibi” deyiverdi farkında olmadan fısıltıyla. Diğer yarısını kaybetmemiş yosunlu, bej renkli, henüz denizden çıkmış, açık bir istiridye! Umut koydu bu istiridyenin adını, çünkü daha önce bulduğu istiridyeden farklıydı bu. Dokunmadı hiç içindeki kumlara, üzerindeki yosunlara, öylece sardı mendiline, kırılmasından endişelenerek. Umut idi adı. Umut olmalıydı. Umut kalmalıydı. Umut! Dalgaların sesini dinledi. Hışırtısını dinledi. Hırçınlığını dinledi. Laciverdin siyaha dönüşmesini izledi sonra. Dalgaların köpürmesinde sevgisini gördü. Hasretlendi. Hüzünlendi. Ama ağlamadı, ağlayamadı. Gülümsedi. Sadece gülümsedi. Kısa ama uzun zamanını hasretiyle doldurdu. Hasretine sarıldı. Sevdi yine. Her zaman olduğu gibi sevdi. Sevgisini, denizini sevdi. Ve gülümsedi. Akşamın alacasında sahil... Burasıydı işte! 13 mart 05 Pazar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serpil Başol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |