Umutlar, tersine çevrilmiş anılardır. -Anonim |
|
||||||||||
|
Hikayeler Çalıştığım yerin tam karşısında beş katlı bir bina var. Zemin ve ilk katta iş yerleri, üst katlarda ise apartman daireleri var. Sokak boyunca buna benzer yapılar yan yana sıralı. Bizim ofisin biraz ilerisinde orta büyüklükte bir market ve yanında halk pazarı var. Bazen biraz meyve veya küçük bir yoğurt almak üzere oraya gittiğim oluyor. Eve geç kaldığım günler ise, yolumun üstünde olduğundan, uğrayıp hazır bir şeyler alıyorum. Market de, halk pazarı da sokağın karşı tarafında bulunduklarından ofisten çıktığımda hemen yolun karşısına geçiyorum. Dün, öğle tatili sırasında, yiyecek bir şeyler almak için çıkmıştım. Mutfaktaki dolapta mutlaka birkaç paket bisküvi veya kurabiye bulundurulurdu. Baktım, onlar da bitmiş, hem bisküvi alırım, diye düşündüm, hem de yoğurt canım çekmişti. Dışarıya çıktım. Yolun karşısına geçmeye hazırlanırken karşı binanın merdivenlerinde oturan birisinin olduğunu gördüm. O adamı hatırladım hemen. Tahminimce elli-elli beş yaşlarında bir erkek. Bir hafta veya on gün önce onu yine aynı yerde otururken görmüştüm. Gözümün ucuyla görebildiğim kadarıyla yanındaki küçük valizi karıştırmaktaydı. Oturduğu basamağın üstünde bir poşet bir de su şişesi vardı. Kendi kendine konuştuğu duyuluyor fakat söyledikleri anlaşılmıyordu. Hızla geçmiştim yanından. İçimde uyanan merakı bastırarak yürüyüp geçmiştim. Merak, evet. Göz ucuyla görmüş olsam da bu insanın haline dair bir şeyler ilgimi uyandırmış olmalıydı. Dönüşte bakarım diye geçirmiştim aklımdan. Bu sefer gittikçe yükselen sesinden korkup hemen yolun karşısına geçip ofise girdim. Kalbim küt küt atıyordu. Neden korktum ki?.. Belki bu büyük şehirde yaşananların korkusuydu; her gün gazetelerde okuyup, haberlerde duyduklarım... Felaket haberlerinden kaçmaya çalışsam da akşamları televizyon karşısına geçince onlarla karşılaşmamak mümkün değil. Kalbimin atışlarını duyuyordum. İnsanlıktan nasıl da uzaklaşıyoruz, diye düşündüm... Birkaç dakika sonra olanları unutmuştum. Günler aynı monotonlukla devam ediyor. Düşünüyorum da, bu sürede değişen bir şey oldu mu? Sadece ilkbahar kararsızlığının değişkenliği vardı havada. Aynı saatlerde uyumak-uyanmak, işe gitmek- eve dönmek, hep aynı... Dün, yeni haftanın ikinci günü, yine ofisteki yemeği yemek gelmedi içimden. Cüzdanımı, telefonumu alıp dışarıya çıktım. Yolun karşısına geçtiğimde onu fark ettim. Yine aynı yere, aynı basamağa oturmuş kendi kendine konuşmaktaydı. Sanki aradan günler geçmemiş, sanki aynı anı tekrar yaşıyor gibiydim. Yanında aynı küçük valiz. Elinde bir şişe olduğunu fark ettim. Hızlı adımlarla yürüyüp geçtim. Döndüğümde hala bıraktığım gibiydi. Elindeki şişeyi basamağın üstüne koymuş ve bu kez el kol hareketlerini de katmıştı konuşmasına. Kelimeleri anlaşılmazdı, kelimeleri duygularından ibaretti... İçim bir garip oldu. Üstüme düşen tonlarca kayanın altında kalmış gibiydim... Ofise girdiğimde göz yaşlarım yağmur gibi boşaldılar, hıçkıra hıçkıra, içimi çeke çeke ağladım... O adamda bilmediğim fakat içimi sızlatan bir şeyler vardı. Kendimi topladığımda düşündüm, acaba acımak mıydı beni ağlatan?.. Olmamasını dilerim... Değildir... Merakım yaşadıklarına dair olamaz. Neden peki?.. Çaresizliğini mi hissetmiştim?.. Ne kadar zordur yaşamak... Yoksa Yaşam zor mu demeliyim?.. Bu olay iki yıl öncesini hatırlatmıştı bana. Ofisin kocaman pencereleri var. Bir tanesi koltuğumun hemen arkasında. İşe ara verdiğimde dönüp dışarıya bakıyorum. Bir gün onları gördüm. Genç bir çift. Oldukça genç; sanırım on sekiz veya yirmi yaşlarındaydılar. İkisi de spor giyinmişlerdi diyeceğim, olmaz, bu yüzden neleri var yok giyinmişler diyebilirim. Üst üste... İkisi de sarışındı. Belki kardeştiler. Sonraki günlerde kardeşten çok sevgili olduklarına kanaat getirmiştim. Onları her sabah aynı yerde görmeye alışmıştım. Bir gün ellerinde taşıdıkları ağır paketlere dikkatle baktığımda el ilanı dağıtıcılığı yaptıklarını anladım. O kadar zayıf ve çelimsizdiler ki... Belki kalacak yerleri bile yoktu. Kim bilir belki kısa süre için buradaydılar. Kışları boş olan yazlıklardan birinde kalıyor olabilirler veya burada bolca bulunan yarım inşaatlardan her hangi birisinde. Genç kız hasta görünüyordu. Durakta beklerken birbirlerine sarılıyor; oğlan bedenini rüzgara siper ediyor, kızın başı omzuna düşüyordu. Giysileri onları koruyacak kadar kalın değildi. Bir gün onları yine gördüm. Hararetli bir konuşmanın ortasındaydılar. Genç kız birden tüm gücüyle tokat attı arkadaşına. Donup kalmış, utanmıştım. Gözlerimi kapattım. Nedense bu sahnenin devamını görmek istemedim... Şahit olduğumdan utanmıştım. O günden sonra kızı hiç görmedim. Bir kaç defa oğlanı gördüm ve sonra o da kayboldu... Şimdi onları hatırladım... Acaba neredeler?.. Kimdiler?.. Hikayeleri neydi?.. istanbul eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |