Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
Güneş parlıyor deyip, Fatih'ten Beyazıt'a doğru yürürken, insanlara baktım. Herkesin kafası önde. Gençler bile neşeli değil! Halbuki gördüğüm herkese, gözgöze geldiğim insanlara, tanımasam da gülümseyeceğim diye kendime söz vererek çıkmıştım yola. Ancak müthiş şaşırdım. Sanki kapkara bulutlar sarmıştı tüm şehri. Ben yine de gülümsüyordum ama karşılığı yoktu bu gülümseyişin. Bir de ters ters bakışlara maruz kalmıştım üstelik. Günün ortasında korkmaya başlamıştım insanlardan. İnsanların mutsuzluğunu anlamak çok kolaydı aslında. Hertürlü olumsuzluk bizim memleketimizdeydi. Yol boyunca geçim derdi ile koşuşturan seyyar satıcılarının, kaldırım kitapçılarının, mendil satmaya çalışan çocukların, okullarından yeni çıkmış öğrencilerin yanlarından teker teker geçiyordum... Yüzü gülen insan yoktu işte. Galata köprüsüne ulaştığımda ise üzerime yürüyen insanlarla karşılaştım. Sesler... Yüzler... Kalabalık... Taşıtlar... Çığlık çığlığa uçuşan martılar... Biran bunaldığımı, boğulduğumu hissettim. Daha fazla dayanamadım. Köprünün eteklerindeki banka zor attım kendimi. Ne çok gürültü vardı burada. Sesler... Sesler... Sesler... Bir birine karışmış, kimin yada neyin olduğu belirsiz sesler... Tek denizin sesi duyulmuyordu sanki. O bile asmıştı suratını. Dalgalar şikayet eder bir şekilde dövüyordu iskeleyi. Vapurların uğultusu insan gürültüsüne karışıyordu. Habire koşuştuyorlardı yüzü asık insanlar, yetişmeye çalıştıkları yerlere geç kalmış gibi.. Gürültü kirliliğini unutmaya çalışarak kapattım gözlerimi. Unutamıyor, yok sayamıyordum. Çantamdan walkmanimi çıkarttım, taktım kulağıma. Yabancı müzik çalan bir istasyon buldum. İyi gelmişti. Dalgalara odaklandım. İşe yarıyordu. Uzunca bir süre oturdum orada, denizin kokusunu diğer kokulardan ayırt etmeye çalışarak içime çektim. Mis gibi deniz kokusu gelmişti burnuma. Başarmıştım. Demekki istemek yeterliydi hissetmek, duymak için. Samimiyetle istemek. Yine gülümsemem geldi yerleşti yüzüme. Herşeye rağmen gülümsemeli. Ki yaşam da kişiye gülümsesin. Bu şehir vaktiyle benim aşık olduğum şehirdi. Ve aşkımla yaşamayı düşündüğüm yegane yerdi. İlk baktığımda herşey karamsar bir tablo çizerken aslında bakış açımdaydı kasamsarlık. Baktığım yerde güzellik görürsem güzel şeyler düşünebilirdim. Ve bu güzel düşünceler beni mutlu ederdi. Belki beni mutlu gören insanlar da gülümseyebilirdi. Böyle düşünmek bana huzur vermişti. Kulağımda sakin sakin çalan müzikle dönmeye karar verdim. Geldiğim yolları tekrar adımlamaya başladım. Gülümsememi de yanıma alarak tabii. Herkese gülümseyerek yürüdüm. Mutluluğun sırrını bulmuş bir mucit edasıyla. Mutluluğun sırrı yaşama güzel bakmakta idi... Ve ben güzel güzel bakıyordum yaşama... Herkesinde güzel bakmasını umarak...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serpil Başol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |