"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bakılınca ülkemizdeki Marksist düşünceye sahip Türklerin hiç biri ne işçilerin arasından çıkmışlardır, ne de köylülerin. Zaten bu sınıfların arasından çıkmaları da mümkün değildir. Zira Türkiye’de işçiler hâk istemektedir, hiç birinin kolektivizm ve Marksizm istediğini ne gören, ne de duyan vardır. Köylü de toprağında yetiştirdiği ekinini, daha verimli hale getirmenin peşindedir. Topraksız olanı toprak isterken bile yurt ekonomisine anonim bir birim olarak değil, kendi bağımsızlığını koruyan, şahsiyetinin direkt tesiri altındaki sınırlarla çevrili özel mülkündeki çalışmalarıyla alın terini değerlendirmek isteyen bir tutum içindedir. Türkiye’deki Marksistlerin, solcuların, devrimcilerin hepsi toprağa, işe, alın terine ve emeğe, esere, şahsiyet çilesine uzak insanlardır. Bütün etkisini milletlerarası gizli siyasi faaliyetlere borçludur. Hepsi de yurt ve kültür sevgisinden mahrum marjinal bir gruptur. Tek kazançları açık veya gizli, dolaylı veya doğrudan doğruya devlet veya millet parasıdır. Bir de milletlerarası gizli kaynaklar. Bir ülkeyi batırmak isteyen Avrupalıların şeytanlıklarının hangisini sayalım bilmiyorum ama bilin ki onlar bir ülkeyi batırmak istiyorlarsa, o ülkede ilk yaptıkları şey böyle bir grubu oluşturmaktır. Milletlerarası ihtilalcılar, sözüm ona camiacılar da arka planda bu tür insanları her yönüyle idare eder yönetirler. Durmadan onlara taktik ve strateji öğretirler. Ahlaklarının tek prensibi ise kaypaklıktır. Bilgi, kültür, edebiyat yerine hepsi de demagojide birer ustadırlar. İnançsızlıkları onların kimliğidir. Tarihi küçümserler insan ve tabiat sevgileri zerre kadar yoktur. İşleri güçleri zihin karıştırmak, ufuk karartmaktır. Ufku ve zihni karışan insanlara ülkedeki gelişen olumsuzlukları göstererek herkesin geleceğinin kapkara olduğunu göstermeye başlarlar. Sonra alkol yapraklarıyla yıkanan gazeteleri çirkeflik dalında bir numara olan TV’leriyle ne kadar “izm” var ise onu kurtuluş reçetesi olarak pompalamaya başlayacaktır. Dillerinin altındaki bakla “umutsuzluk”tur. Halka anarşist veya ihtilalcı bir doktrini tek kurtuluş çaresi olarak sunarlar. Asıl dinleri dinsizliklerinin kaynağı olan propaganda ve reklam ile en ufak değeri bile bulunmayan kalemleri o ülkenin tek övüncü gibi göstermeyi başarırlar. Batı basını bu yolda onların her zaman yardımcısıdır. Batıyı daima şahit olarak gösterirler. Tezattan tezada düşmekten hiç kaçınmazlar. Çünkü onlar hakikatin şahitliğini çoktan unutmuş ve reddetmişlerdir. Memleketin düşünce, edebiyat, kültür, aksiyon ve askerlik alanındaki değerlerini hep görmezlikten gelirler, bir yokluğa mahkûm ederler. Bir değer bin güçlükle kendine kabul ettirmişse hep birden ona yüklenirler. Onu çürütmek için yapmayacakları çirkeflik yoktur. Değerli Okuyucu, Ülkemizdeki ve Ortadoğu’daki asıl sorun ve dert tam olarak budur işte. Maalesef kendi entelektüelinin iklimini ve baskını henüz kurulamadığı için bunlar böyle at oynatabiliyorlar. Sabırlı inceleyiciler henüz yetişmemiş, gelmemiştir. Peşin hükümleri, kültür karamuklarını ayıklayabilecek yiğit oğlu yiğitler henüz gözükmüyor… Ülkemizde ki terörün asıl kaynağı ve Ortadoğu’nun makûs trajedisini ciğerinin en derin noktasından soluyan kalemlerimiz henüz belirmemiştir. Kılıçtan keskin üslup, kıldan ince düşünce doğum sancısını henüz kalplerimize salmamıştır. Sağcı düşünce henüz çocuk olduğu için solcu taktik ve stratejinin kirli oyunlarına gelebilmektedir. Zaman zaman solcuların, devrimcilerin, camiacıların hedef şaşırtıcı, dikkat kaydırıcı taktiklerine kanarak kendi değerlerini seçme hususunda müthiş güçlük çekmektedir. Ama bunlar geçecektir. Köksüz, yurtsuz, sevgisiz inançsız tüm akımlar bir gün bütün etkisini kaybedince, yerli kültür ve aksiyon, yeniden varoluşun şahdamarında duran tüm taktik ve hamleler de kendi özüne dönecektir. Zira hiç kimse İslam'ın sesini kısamayacaktır. Kıssada kimseye en küçük bir fayda sağlamayacaktır. Kısmaya çalışanların da er ya da geç sesinin kısıldığına, halk arasında minicik bir değerinin olmadığına hep birlikte şahit olacağız. Bilinmeli ki gelecek İslam’ındır. “İzm”lerin değil. Göreceksiniz önümüzdeki yıllarda bütün “izm”ler, tıpkı ateşin önündeki kar gibi eriyip gidecektir. Yeter ki özümüze dönüp, inancımıza sımsıkı sarılalım…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |