Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin |
|
||||||||||
|
İnsanın kendini tanımak da ve keşfetmekte aciz kaldığı ve başına gelmeyen olay/gelişmeler karşısındaki tavrını bile bilmeyen insanların, karşısındaki insanı tanıması ne kadar gerçekçilik taşıyabilir ki! Karşıdaki insanın yürek coğrafyasında ne kadar derine temas edebilir. Kuş bakışı görüntü yüreği tanımaya yeter mi? Ya bölük pörçük ve sürekli değişen ve insanın kendisinin bile takip etmekte zorladığı düşüncelerin görünen kırıntılarıyla insan tanınabilir mi? Evet, tanınan bilir, ama tanınan nedir? Önemli olan ve hayati önem taşıyan bölüm burasıdır. İlk insandan ve ilk topluluklardan bu yana insana dair son sözün söylenemediği gibi hala insanın tanındığına dair bir sonuç yok. Aksine insan hala meçhulken ve gizemini korurken, ben tanıyorum ile başlayan cümleler insana karşı bir haksızlığı içermiyor mu sizce? Tanımanın ölçüsü nedir? Ne, ne kadar tanınabilir? İyi tanıdığımızı söylediğimiz insanları uzun yıllar ardında hiç tanımadığınızı söyleyebiliyorsanız, az zaman geçirdiğiniz, sınırlı mekanlardaki birlikteler üzerinden insanı tanıdığınızı nasıl emin ve kesin ifadelerle tanımlarsınız? Babanızı, annenizi, kardeşinizi ve eşinizi tanıma konusunda sorunlar yaşarken, dışarıdaki insanlar için ben tanıyorum ifadesi neden bu kadar rahat kullanıldığını anlamak zorlaşıyor. Peki, yanlış tanıdığınızı doğru tanıyorum diye kendinize inandırmanız ya da düşünmenizi nasıl yorumlamak gerekiyor. Yani tanıyorum diye, değer verdiğimiz ya da değer vermediğimiz insana yaptığımız yakıştırmalar bir zulüm çeşidi değil midir? Değer verdiğimiz insanın zamanla değersizleşmesi, değersiz dediğimiz insanın zamanla değerli hala gelmesini nasıl açıklayabiliriz? Zor olanın yerine kolayın aldığı algı dünyamızda bu soruların cevabı hiçbir zaman ciddi bir zemin bulamayacağı kesindir. Bizim kadar, yargılarımızda değişken olması tanımanın, tanımını da zorlaşıyor. Aslında tanınan bir şey yok, bizim yakıştırmalarımız ve görüntülerin bütünleşmesinden çıkan ve insanı ele veren yargılar vardır. Bu yargıların yüzdelikleri değişken olduğu gibi, insanı oluşan yargı üzerinden ne kadar uzun süre bir çerçevede tutabildiğimiz önemli ve bu yargının yanlışlık payının ne kadar olduğu üzerinde düşünmek gerekir. Sanırım asıl tehlike, tanırım başlayan yargılardaki kendimizden çok emin olmamamızın getirdiği sıkıntılı durumdur. Emin olmak insanın karşısındaki hakkında şüpheye yer bırakmayan bir anlayışla yaklaşması demektir. Yıkıcı olan da burasıdır. Emin olmak ve tartışmaya, sorgulamaya gerek duymayan bağnaz düşünce ya da anlayışla hareket etmek demektir. Bizleri zamanla üzüntüye sürükleyen, hayal kırıklığı yaratan bu yönümüzdür. Kendi kendimizi aldattığımız ya da bizi aldatan ve farkında olmadığımız yönümüzün kurbanı olabiliyoruz. Tanıyorum dediklerimize, geçmişte de tanırım dediğimiz ama yanıldığımızı unutmadan tekrar gözden geçirmekte fayda var. Tekrar yanılmamak, kendimize ve karşımızdakine zulüm etmemek için bu gereklidir. Osman Tatlı osmantatli@gmail.com www.osmantatli.com.tr
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |