Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin |
|
||||||||||
|
Kaygı insan yaşamını kuşatan ve insanla sürekli var olan bir olgudur. Kaygı ister görünsün ister görünmesin insan yaşamını yönlendirmesiyle varlığını her zaman hissettirir. Kaygı insanın varoluşu için gerekli bir olgudur. Ancak kaygının dengede tutulması gerekir. Kaygının azlığı veya çokluğu insan yaşamını alt üst etmeye yeterlidir. Kaygının azlığı veya çokluğu insanın kendi kontrol mekanizmasının elinden alınması demektir. Öyleyse yaşamın kaosu dönüşmemesi için kaygının kontrol altında tutulması önemlidir. İnsan hayatı gel git üzerine kurulu olduğuna göre insanı yaşam dengesini bozan görünen görünmeyen kaygıyı oluşturan ve korkuyla bütünleşen hayati örneklere geçebiliriz. Âdem’in günahla yeryüzüne inmesiyle insanoğlu günahla tanıştı. Kendisinde bulunan özgürlük yetisiyle günah işleme ve işlememe durumuyla yüz yüzedir. Günah iyiden uzaklaşma, kötüye yakınlaşmadır. İnsan sürekli günah işleme ya da işlememe arasında bir yerde kendini bulur. İnsanı kötü olmaya engel olan, erdeme yaklaştıran günah işlememe kaygısıdır. Bu kaygı insanı sürekli vicdanıyla karşı karşıya getirir. Günah işleyebilirim ya da günah işledim kaygısı insanı sürekli huzursuz eder. Kendisiyle sürekli çelişir ve kendisiyle savaşır. Hayatın bütün eylemleri günah işledim mi işlemedim mi üzerine kurar. Böylece günah kaygısı yaşamını alt üst eder. Normal yaşam düzeni bozulur. Yaşamdaki bütün eylemler birbirine karışır. Günah kaygısının devamında korku vardır. Bu korku tanrıya hesap verememe ve cezalandırılmadır. İnsanoğlu ölümden sonra mükâfatlanmayı umduğu ve cezalandırılmaktan kaçındığı için günah kaygısını aşırı yaşar. Bu aşırı kaygı her davranışın sorgulanmasına neden olduğundan insan kontrolünü kaybeder ve sabah akşam korkuyla burun buruna gelir. Bu korku ve kaygı normal yaşandığı kaosa çevirir. Her davranışın ve konuşmanın altına günah aranır. İnsanın kendini rahatlama aracı olarak kullandığı günah yaklaşımı insanı zamanla anormal bir kişilik bozukluğuna dönüştürür. Günah kaygısının takip eden önemli kaygılardan biri de ölüm kaygısıdır. İnsan bir gün ölümün kendisini bulacağını bilir. Ancak normal şartlar altında insan ölümü ya unutur ya da ölüme karşı duyarsızlaşır. Hayatın normal devamı için bu gereklidir. Ancak ölüm kaygısının devreye girmesiyle insan her an öleceğim düşüncesine kapılır. Bu her an öleceğim saplantısı yaşamı alt üst eder, çünkü yürürken, otururken, yemek yerken, iş yaparken, uyuma esnasında gibi rutin yaşayış eylemleri esnasında her an öleceğim düşüncesi belirir. Bu öyle bir saplantı haline gelir ki insan kilitlenir. Hiçbir şey yapamaz hale gelir. Ölüm düşüncesinin sürekli ama aralıklarla belirlemesi insanı huzursuz eder. Yaşama karşı umut kalmaz. Karamsarlık belirir. Sürekli işlerin yarım kalacağı, sevdiklerine ne olacağı, öldükten sonra ne olacağı soruları insanda kafayı yeme noktasına götürür. Ölüm doğallıktan çıkıp, anormal bir hal alır. İnsan sürekli bu düşünceden kurtulmak için cabalar ama üzerinde bunu atamaz. Ölüm kaygısı, kaybedileceklerin korkusuyla birleşir. İnsanın kendini ölüme hazır hissetmemesi, kaygısı giderek artırır. İnsan kendini sürekli bir boşlukta bulur. Sürekli hesaplar yapar. Ölümün nerden geleceğini, nasıl geleceğini düşünür. Her an başına bir kaza geleceğini, kalp krizi geçireceğini, amansız bir hastalığa yakalanacağını gibi kuruntulara kapılır. Bu her an ölümün nerden geleceği kaygısı yaşama dair yapılacakları konusunda gevşekliğe neden olduğu gibi her şey boş görünür. Ölüm kaygısı da insan kendinin ölüme hazır hissetmemesi ve öldükten sonraya dair sorularına bir cevabının olmaması etkilidir. Ölüm kaygısında, ölüme neden olabilecek etkenlerden birinin ölümcül bir hastalıktan bahsettik. İşte kaygıya dönüşen ve yaşamın dışına çıkmayı iten kaygılardan biri hastalık kaygısıdır. Hastalık da ölüm gibi kaçınılmaz bir durumken, insan ölümcül bir hastalığa yakalanacağım diye kaygıya kapılır. Kendisini sürekli dinler yani vücudunu sürekli kontrol altına tutar. Vücudunun bütünü sürekli kontrol eder. Her hangi bir ağrıda, sızıda kıyametleri koparır, hemen doktora, hastaneye koşar. Evhamlı olarak ifade edilen bu insanlar hastalanınca da öleceklerini düşünürler. Normal bir soğuk alınganlığını bile ölümcül bir hastalık olarak görürler. Hastalık hastası olarak da izah edebileceğimiz bu insanlar sürekli tetiktedirler. Hasta olmamak için çok caba gösterirler. Duydukları hastalık isimlerinden ve gördükleri hastalardan çok etkilenirler. Hemen hastalık belirtilerini kendi üzerlerinden aramaya başlarlar. En az bir benzerlikte hastalığa kapıldıklarını düşünürler. Bu da korkuya dönüşür. Hastalık kaygısının altında ölüm korkusu yatmaktadır. Yani yok olma korkusu, geride bırakanlara duyulan endişe. Hastalık kaygısı, aşırı temizlik düşkünlüğüne neden olur. Sürekli hastalık yapacağım endişesi insan yaşamını alt üst olmasına neden olur. Anormal tip olarak görülürler. Günah ve ölüm kaygısı dışarıdan pek fark edilmezken, hastalık kaygısı dışarıdan çok rahatlıkla fark edilir. Kaygı, insanın karşısına nasıl neyle çıkacağı belli değildir. İnsanın sevdiklerimi kaybedeceğim endişesi, açlık, gelecek, işsiz kalma, cinsel yetersizlik, çocuk sahibi olamama ve yalnız kalma gibi durumlarda bile kaygılar yaşanması, kaygının insan üzerindeki etkisini görmek için yeterlidir. Şimdi bunlar sırasıyla değinelim. İnsan sevdikleriyle vardır. Sevginin kuşatanları, insanın bağlılarıdır. İnsan bağımlı olduklarıyla hayatı inşa eder. Paylaşır, onlarla zamanı tüketir. Anne baba, eş, çocuk, sevgili, dost gibi sevgi kuşatıcıları insan hayatında önemli bir yere sahiptirler. İnsan bunlara öyle bağlıdır ki bir gün onları kaybetme kaygısına kapılır. Sevdiklerinin kendisini yalnız bırakacaklarını, öleceklerini düşüncesine kapılır. Böyle bu aşırı kaybet kaygısı korku yaratır. Üzüntü verir. İnsanı durgunlaştırır. Ağlattırır. Aşırı hassaslaşır. Onlara baktığında kaygısı artar. Elinde tutmak için belki yapmaması gereken davranışlar sergiler. Bu durum sürekli olmasa da arada gidip gelir. Açlık, belki de insanın mücadelesini en çok verdiği bir durumdur. Aç kalma kaygısı insanı sürekli huzursuz ettiği gibi, aşırı tutumcu, aşırı paraya düşkünlüğe neden olur. İnsan hele konforun, lüksün ve rahatlığın tadını almışsa yoksullaşmaktan yani ellerindekini kaybetmekten korkar. Gelecek kaygısının altında birazda açlık yani yoksul olma, zengin olma düşüncesi yatar. İnsan geleceğinin belirsizliği kaygıya neden olur. Gelecekte istediği yerde olamama, iyi bir durumda olamama kaygısı, aşırı strese ve huzursuzluklara neden olur. İnsan uykusuz kalır. Sabahlara kadar gelecek planlara yapar. Bunları elde etme hayalleri kurar. Ama geleceğin belirsizliği, şimdiki zamanda yaşanan başarısızlıklar ve umudun azlığı kaygının artma nedenidir. Kaygı korkuyla bütünleşince, yaşanan zaman dilimde yapılması gereken eylemler yapılamaz. Çalışmaları olumsuz etkilenir. Örneğin bir öğrencinin geleceğe dair kaygılarının, derslerini etkilemesi gibi. Gelecekte iş sahibi olamama, kariyer yapamama kaygıları da vardır. Evli bir çiftin çocuk sahibi olmayı düşünmesi ve anne baba adaylarının çocuklarının olmaması endişesi de kaygıya dönüşür. Kadın ve erkek sürekli çocuğum olmasa ne olur düşüncesine kapılırlar. Bu da ilişkiye olumsuz yansır. Hele sorun varsa bu kaygı büyür. Çevreninde tutum ve düşüncenin de etkisiyle evli çift kendilerini baskı altında tutarlar. Bu da kaygıyı artırır. Hayatı ve ilişkiyi alt üst eder. Gerek evliliğe gerekse evlilik dışı birliktelikler erkekte cinselliğini ispatlama düşüncesi hakimdir. Cinsel yetersizlik düşüncesi kaygıya dönüşür. Bu bir saplantıya neden olur. Doğal olarak kaygı korkuya dönüşür. Stresin varlığıyla yaşanacak olumsuz bir durum sürekliliğe neden olabilir. Erkeğin kendince kendini kadına ispatlama derdi, yetersizlik kaygısına neden olur Sosyal olan insan yalnız kalmaktan korkar. Tek olma durumu yalnızlık kaygısını tetikler. İnsan toplum içinde vardır. Ve içinde bulunduğu ortamda kendini ispatlar. Ortamla kendini bütünleştirir. İlgi görmek ister. Sevilmek ister. El üstüne tutulmak ister. Parmakla gösterilen biri olmak ister. Velhasıl ortamla vardır. Ama bir bunları kaybetme, ciddiye alınmama, önemsenmeme durumuyla karşı karşıya gelme kaygısı yaşabilir. Ya da grup tarafından dışlanma, beğenilmeme, istenmeme yolacağı düşüncesi kaygıya dönüşebilir. Yukarda değinilen kaygı tespitlere bakıldığında kaygı yaşamda denge tutulduğunda hayatının değerini bilme ve elinde tutma çabası açısından gereklidir. Ancak kaygının aşırı bir yöne kayması, insan yaşamında alt üst olması ve anormalleşmesi demektir. Örneklerde gösteriyor ki kaygı hayatın her alanında var. Kaygı insanın gerekli ayrılmazdır. Öyleyse kaygı normal bir durumdur. Yukarıdaki örneklerde görüleceği gibi anormal bir duruma düşmemek gerekiyor. Osman Tatlı osmantatli@gmail.com www.osmantatli.com.tr
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |