Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Yaşamının sırlarını bileydin, ölümün sırlarını da çözerdin. (Hayyam) Nedendir bilinmez ama ansızın gençlik yıllarında bir fahişe ile yaptığı konuşma aklına gelmişti. Genç kıza ölümün ne kadar saçma ve gereksiz bir olgu olduğundan bahsetmişti. Slav kökenli genç kız, hülyalı mavi gözleri ile kendisine yan yan bakarak “Ama ölüm yaşamın kuralı” diye cevap vermişti. Çıplak vücuduna sarıldığı bu güzel kızı etkilemek için “Ama neden” diyerek bir tartışma başlattı. -Eğer Tanrı varsa hepimizi çok daha geniş bir gezegene koyup ,bize orada ölmeden ve yaşlanmadan yaşama imkanı verebilirdi. Madem Tanrı bizi kendi suretinde yarattı. O halde bize ölümü neden reva görüyor. Genç kız kısa sarı saçlarını eli ile yana yatırarak, çıplak vücudunu kendisine dolamış ve “Yani” diye cevap vermişti. Şarabından bir yudum alıp “Yani anlatmak istediğim ölmemizin gereksiz olması” diyerek kıza cevap vermiş ve yavaşça partneri ile birlikte yatağa uzanmıştı. Genç kız tam kendisini dudaklarından öpecektiki; “Bu arada insanlık var olduğundan beri, ölen kişiler ölmeseydi ve biz uzun bitişik binalar ile iç içe yaşasaydık yinede besin ve suyu rahatça bulabileceğimizi biliyormuydun. Üstelik bu şekilde sıkışık yaşasaydık, gezegenimizin yüzde seksen kadarı nufusa rağmen ormanlık alan olurdu” diyerek kıza gülümsemişti. Kız Rusça bir şeyler mırıldanarak tekrar kendisine bakmış ve “ O zaman Hitler, Çavuşesku,Musolini gibi dikdatörlerde ölmezdi. Herkes yaşar ama hiç değişim olmazdı.Tanrı var ama isteği bizim ölümsüz olmamız değil. Bence o bizim sürekli değişim içinde olmamızı istiyor.Çünkü asıl ölümsüzlük değişimdir ”diyerek kendisini dudaklarından öpmüştü. Yirmi beş yaşında zekası ile yaşıtlarını aptal yerine koymayı alışkanlık haline getiren biri için, kendisinden beş yaş küçük bir Rus fahişeye yenilmek çok acı gelmişti. Nedeni bu yada değil ama o kızın yüzünü doksan beş yaşına gelmesine rağmen hala unutamamıştı. Artık kaldırmaya mecali bile olmasada, kendisini zorlayarak kollarını eşine doladı. Ellini yaşlı kadının göğsüne götürdü. Zavallı kadının hırıltılı bir biçimde zar zor nefes alışlarını dinledi. Karısının kendisinden önce ölmemesi için evlendikleri günden beri Tanrı ya hep dua etmişti. O an gülümseyerek biri için dua etmenin saçma ironisini düşündü Tanrı varsa zaten herkesin ömrünü insanlar doğmadan tayin etmeliydi. İnsan kaderinde ecel saati geldiğinde ölmeliydi. O halde senin bir kişi için yapacağın dua ların Tanrının o kişi için tayin ettiği ömrü değiştirmemeliydi. Eğer Tanrı yoksa zaten her şey büyük bir tesadüftü.Tesadüfen doğmuş ve tesadüfen ölecektik. O halde ölecek kişi için dua etmek komik olurdu. Ağzını sonuna kadar açıp horlayarak uyuyan yaşlı karısına baktı ve ona sıkıca sarıldı “Olsun ben sevdiklerim için hep dua ettim ve pişman değilim” diyerek yaşlı karısına dahada sarıldı. Yaz sıcağında yüzüne çarpan serin bir esinti gibi o nu hissetmeye başladı.Yattığı yatakta ,ayaklarında ,karısını sarmaladığı kollarında ve en önemlisi ciğerlerinde o nu hissetti. Ölüm içine girmiş ,canını alıyordu. Hiç ağrısı yada sızısı yoktu. Hatta yan odada torunları uyurken ,yatağında karısının koyunda huzurlu bir şekilde öleceği için mutluydu. Daha ufak bir çocukken ana okulunun bahçesin de bulduğu kablumbağa geldi aklına. On beş yaşında bir liseli iken kumsalda izlediği yıldızlar gözlerinin önündeydi. Dayak yediği adamlar.Korktuğu anlar ve pişmanlıklarıda aklına geldi. O sırada insan dışında hiç bir canlının pişman olma yetisinin olmadığını düşündü. Acaba pişmanlık insan beynindeki bir zayıflıkmıydı. Yoksa Tanrı nın insana bahşettiği en gelişmiş ruhsal pusulamıydı. Sonuç da insan geçmiş pişmanlıkları yüzünden aynı hataları yapmaz. “Kimbilir” diyerek iç geçirdi. Kalbi yavaşlıyor ve nefesi kesiliyordu. Yirmi yıl kadar önce ünlülerin ölmeden önceki son sözlerini anlatan bir kitap okumuştu. O zaman nasıl öleceğini ve son sözünü çok düşündüğünü hatırladı. Bırak süslü bir son söz söylemeyi şu anda ,nefes bile alamıyordu. Bilincinin kapanmak üzere olduğunu hissedince var gücüyle osurdu. “Bu da benim doksan beş yıllık yaşamımın son sözü olsun” diyerek son bir kez sırıttı ve sonsuza kadar kayboldu. MEHMET BURAK YÜKSEL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mehmet burak yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |