Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Kimilerine göre yaş olarak çok genç olabilirim. Genç arkadaşlarımız ise beni yaş olarak büyük bulabilirler. Ancak ben kendimi öyle dolu dolu olmasa da hayatta belirli tecrübelere tanıklık etmiş biri olarak görüyorum. Özellikle otuz sekiz yaşımda insanlar ve hayat hakkın da öğrendiğim bazı dersleri sizler ile paylaşmak istedim. Tabii ki bu yazımı okurken içinizden “Bu adam bu tecrübeleri yenimi kazanmış” diye iç geçirebilirsiniz. Ya da “Dostum hayat böyle değil yanlış biliyorsun” diye beni eleştire de bilirsiniz . Dediğim gibi bu yazım bir öğüt ya da hayata ilişkin bir tavsiye değil. Ben yalnızca kendi hayat yolculuğumda deneyimlediğim bazı tecrübelerimi doğru ya da yanlış sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle hayat kişisel gelişim kitaplarında bahsedilen o ünlü çekim yasasına göre hareket etmiyor. Bunu anlamam yıllarımı alsa da en sonun da anlaya bildim. Hayatta hayal ettiğimiz her şeye sahip olamayız ya da istediğimiz her şeyi yapamayız. Yeteneklerimizi bilmek tabi ki önemli . Ama en önemlisi zayıf yanlarımızı bilmek . Yetenekler kolayca ortaya çıksa da zayıf yanlarımızı öğrenmemiz için denememiz ve başarısız olmamız gerekiyor. Bu deneyip başaramama durumundan nefret ettiğimiz için, toplumumuz zayıflıklarını bilmeyen ve milleti eleştiren dangalaklar ile dolu. İstediğimiz her şeyi yapamayız. Zaten her şeyi yapabilmek zorunda değiliz. Kişisel gelişim kitaplarında yer alan “Mutlu olduğunuz işi yapın ve hayat sizin içinize aksın” saçmalığın dan zihninizi kurtarın. Mutlu olduğumuz işi bulabilen toplumda kaç kişi var acaba. Ya da gerçekten mutlu olduğun işi başarabilecek misin . Tamda otuz sekiz yaşımda mutsuz olsam da para kazandığım işimden ayrıldım ve mutlu olduğum işi yapmaya başladım. Ne oldu biliyor musunuz . Başaramadım. Şimdi mutsuz ve endişeliyim. Bence insan içinde bulunduğu durumu artısı ve eksisi ile iyi değerlendirmeli. Şükretmeyi ve elindekinin kıymetini anlamayı bilmeli. İşine dört elle sarılmalı. Kişisel gelişim saçmalıklarındaki gibi “mutlu olduğun işi evrenden istiyorum” demek yerine yaptığı işte başarısız olmaktan korkmadan çalışmalı. İşi için savaşmalı . Kişi işinde başarısız olursa da bunu hayatına genellemeden başka işler için aldığı deneyimler ile savaşmaya devam etmeli. Öyle evrenden sana mutluluk getiren işi iste ve başarılı ol diye bir şey yok. Yine otuz sekiz yaşımda öğrendim ki bir şey alırken karşında bir ürünü satan sana ne kadar indirim yaptığını ya da yardım ettiğini söylese de daha fazlasını istemelisin. Eskiden bir ürünü ya da her hangi bir hizmeti alırken, gayet efendi ya da hanımefendi olan satıcı (bu satıcı doktor da olabilir daire satan personelde ya da mobilya satıcısı da olabilir) bana “”Size yapabileceğim en harika indirimi yaptım” dediğinde Teşekkür eder ve parayı uzatırdım. Şimdi ne alırsam alayım karşımdaki kişiyi tabiri caiz ise silkeliyorum. Bu nu yapamayan arkadaşlar dan bir kere bile olsa utanmadan bunu denemelerini istiyorum. O en son indirimi yaptığını iddia eden satıcı daha ne kadar fiyatı geri çekecek inanamazsınız. Hayatta her güzel şeyin ödülünü alırız öğretisinin yalan olduğunu öğrendim. Bir insana iyi davranırsın ama o kişi seni kandırabilir. Çok sağlıklı ve her güne şükürle başlarsın ama günün aldığın berbat bir haberle mahvola bilir. Çok temiz duyguların ile çalışıp çabalayarak pozitif düşünerek bir iş yaparsın ama batabilirsin. Bu saydıklarım olumsuzlukların hepsi ya da çoğu olumlu şekilde sonuçlanmış da olabilir. Yani olumlu düşüncemizin karşılığı olumluda olabilir tabiki. Öyle ya da böyle dünyanın iyinin yanında kötüyü adaletin yanında adaletsizliği getirdiğini ve bunu bizim pozitif enerjimizin değiştirmeyeceğini ya da belirli bir bölümünü değiştirebileceğini öğrendim. Hayat ne iyidir ne de kötüdür. İyi şeylere, mutlu olup şükrederken kötüye hep hazırlıklı olmalıyız. En önemlisi de otuz sekiz yaşımda, insanlar ile ilgili öğrendiklerim oldu. Genelleme yapmak yanlış olsa da insanlar arkadan konuşmayı çok sever. Sen ne kadar iyi olursan ol insanların alaycı eleştirilerinden asla kurtulamazsın. Eğer cennetten inen bir melek dahi olsaydın sana alışmaları ve dedikodunu yapmaları en fazla bir ay sürerdi. İnsanların en sevdiği negatif davranış biçiminden biride laf sokmaktır. Anne , baba ,abi ya da abla. Karşındaki her kim olursa olsun, seni kızdıracak üzecek bir hinlik mutlaka yapacak buna hazır ol. Otuz sekiz yaşımda öğrendiğim bir diğer davranış şekli ise kötü niyetli insanlardan kendimi korumak oldu. Eskiden samimiyetim olan bir arkadaşımın ya da yakınımın bana yaptığı birden fazla ayıbı ve yanlışı kendi içimde eritirdim. Hele o kişi özür dilemiş ise bana yapılan bu ayıbı unuturdum. Maalesef hayat o şekilde yürümüyor. Karşındaki kim olursa olsun seni incitiyor ve buna devam ediyorsa o kişiden hemen uzaklaş. Uzaklaşamayacağın biri ise o seninle konuşmadan asla o kişi ile konuşma ve yüz verme. O kişinin senden özür dilemesinin hiçbir önemi yok. Karakteri bozuk olan sana bu yanlışı hep yapacak. O kişinin saldırısına uygun saldırı ile cevap vermek için hep tetikte ol. Çok çocukçada gelse bazı egeoist insanlar hatta bu tarz insanların çoğu doğru cevabı alınca hemen susar. Arkandan iki kat konuşur. Ama bu konuda yapılacak bir şey yok maalesef. Ben hep yüreğim sevgi ile dolsun isterdim . Ama bu sürekli C Vitamini alıp zehirlenmekten farksız. Bazen hayatı olduğu gibi görmek ve bir durumu objektif olarak kabul edip , sonu kötülükte olsa yapılması gerekeni yapmak gerekiyor. Hayatta mutlu olmak için en önemli kural bence Hayır demektir. İnsanları asla kırma ama ilişkin ne kadar iyi olursa olsun belirli kuralların ve sınırların olsun iyi bir ilişkiyi mahvedecek olsa bile hayır demen gerekiyorsa hemen Hayır de . Senin insanların gözünde karakterini belirleyen şey dediğin Evetler değildir, dediğin Hayırlardır. Hep evet dediğinde insanlar senin hakkında şu şekilde düşünür. “Tamam ya Ayşe – Ali yapsın onu. O yapar. Yapacak ! Ne işi var” Ama gerektiğinde Hayır dediğinizde insanların düşüncesi şu şekilde olur. “Hmmm Bir Ayşe – Ali ye soralım. Yapar mısın diyelim . Yaparsa süper olur” İnsanlara her iyiliği ve yardımı bu yaşımda yapmamayı öğrendim. Sürekli iyilik yaptığınızda insanlar gözünde o yardımın bir anlamı olmuyor. Bir yardım ya da iyilik çok gerektiğinde yapılmalı. Defalarca kere yardım ettiğim insanlar bunu kendisinde hak görüyorken bir kere yardım ettiğim insanların bana minnet duyduğunu gördüm. Otuz sekiz yaşımın bana öğrettiği dersler bunlar. Daha öncede dediğim gibi bu yazım bir tavsiye ,öğüt, ya da tartışma değil. Yalnızca bu yaşımın tecrübelerini yazmak ve paylaşmak istedim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mehmet burak yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |