Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Mayısın ilk haftasıydı… Tedavi ekibinden bir doktor arkadaşımı ziyaret ettiğim günlerden bir gündü. Öğle güneşi tam tepedeyken aynı işyerinden bir arkadaşımla Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesinin kafeteryasında simitlerimizi yiyip çay içiyorduk. Bir yandan da hastanenin bahçesinde mavi elbiseli özgürce dolaşan hastaları izliyorduk. Belli ki, onlar serbestçe dolaştıklarına göre zararsızdılar. Hastaneye gelen insanları durdurup, “abi, abla bir sigara verir misin?” diyerek yollarını kesiyorlardı. Kimisi bu ani istek karşısında geri sıçrarken, kimisi de cebinden sigara paketini çıkartıp bir kaç tanesini verip uzaklaşıyordu. İşte tam bu esnada masamıza aynı mavi gömleklilerden bir bey yaklaşarak bize, "bir sigara verir misiniz lütfen lütfen," dedi. Bu isteğini çok düzgün bir Türkçeyle konuşmuştu. Önce ürkmüştüm. Fakat bu ruh halim kısa sürmüştü. Sonra onu hafiften gülümseyip; "Ne yazık ki, bende de kalmadı, sen de varsa bana verir misin," dedim. Bu sözü duyar duymaz bir selam çaktı: "Emrin olur!" dedi ve masamızdan ayrıldı. Onu başımızdan savdığıma sevinmiş, "oh be!" diye derin bir nefes almıştım. Öyle ya, delidir ne yapsa yeridir. Ya birden gırtlağımıza sarılsaydı, diye düşüncemi seslice dışa yansıtmıştım. Arkadaşlarla sohbete devam ederken, aynı hasta yeniden masamıza yaklaşmaz mı?!! Ama bu kez bizi daha da şaşırtıp dumura uğratmıştı..! Masamıza bir avuç dolusu çeşitli marka sigarayı bıraktıktan sonra, “Daha da ister misiniz? Hemen bulur getiririm size,” diye gülümsemişti. Ondan hiç beklemediğimiz bu cömert davranışı karşısında yüreğim bir tuhaf burkuldu. Acıma veya küçük bir çocuğa duyumsanılan şefkat duygusu karışımıydı bu hissettiğim… O anda Cibran fısıldadı adeta: “Eğer biri sana gülerse ona acıyabilirsin; ama sen ona gülersen kendini asla bağışlama!” Onu az önce hafife almıştım. Kızdım biraz da kendime! O hala gözlerimden onay bekliyordu. Bende onu masamıza davet ettim: “Buyurun oturun lütfen. Bizimle çay içer misiniz?” Öyle utanmıştı ki..! Sesi yumuşak ve çekimserdi… “Şeyy… Sizi rahatsız etmek istemem,” der demez sandalyeyi çekip oturmuştu. Onunla tam bir saate yakın sohbet ettik. Oldukça renkli bir yaşantısı olmuştu. Tanrının kendisiyle konuştuğunu söylediğinde üniversitenin “felsefe” bölümünden mezun olduğunu söylediğinde onu ilgiyle dinlemeye başladım. Tam 14 senedir “şizofren” teşhisiyle tedavi edilmişti. İlk yıllar sık sık ziyaret eden ailesi, daha sonra onu bu hastanede unutmuştu. Doktorların; “Artık iyileştin, seni dışarıda yeni bir hayat bekliyor, “ diye taburcu ettiklerinde elinde valizle hastanenin kapısında bulmuştu kendisini… Bir süre hücreden güneşe çıkan insanlar gibi kamaşmıştı gözleri. Ve nereye taşındığını bilmediği ailesini aramaktan vazgeçip, yeniden hastaneye gelmiş, resim yapmaya başlamıştı. Yaptığı tablolar satılınca hem hastaneye katkısı oluyor, hem de sigara gibi kişisel ihtiyaçları karşılanıyormuş. İki fakülte bitirdiğini söyleyen hastaya o gün çok acımıştım. O henüz kırk beş yaşındaydı. Ve dışarıda bekleyen yaşamda; ona ait hiçbir rol yoktu! Ne acı bir tabloydu bu..! Emine Pişiren-2013
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |