Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
“Karnımdayken kanımı emdin. Doğdun sütümü emdin. Büyüdün canımı yedin. Öldüm malımı yedin!” Anonim “Hoyrat rüzgarlar inzivaya çekildiğinde, mayısın yaza inat sıcaklığını yaydığı o gün dünyaya gözlerini açmıştın. Bende, her anne gibi ilk mucizeye tanık olduğum o an, ruhumu saran huzurlu mutluluğu anlatamam. Anne olmuştum!.. Hem de anneler gününde! Yüce rabbimin bir anneye hediyesiydi! Ve göğüslerime ilk dokunan minik dudakların teması! Muhteşemdi! Daha sonra günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Bebeğim büyüyordu zamanın içinde... Her şeyin ilklerini alkışladık ailece. İlk “ba ba “diye hecelemiştin. İlk kez adım atıp emeklemeden uzaklaşmıştın. İlk kez “çiş” demiş ve klozete oturmuştun. İlk kez çatal-kaşığı tutup, yemek yemek istemiştin. İlk kez okulda “Ali koş” yazdığında, -”Annee artık bende okuyabiliyorum, bak öğretmenim bana yıldız verdi!..” Çığlıkların evi neşeye boğmuştu. Hasarlı lise yıllarında ise, hasarlı diyorum çünkü duygularını vitese takamamıştın. Platonik aşklar seni az kalsın lise eğitiminden de edecekti. Destek aldığımız psikoterapistin sayesinde senin duygusal frenlerini kullanmanı sağlamıştık. Ne çok yormuştun beni. Ve ne çok kitap okumama neden olmuştun, o sıralar. Öyle ya! Bir genç kız yetiştiriyordum. Onun bebek iken mamasını, aşısını düşündüğüm kadar ruhsal dengesini de korumalıydım. Her okuduğum psikoloji ve felsefe kitapları seni ve beni daha bir mükemmele doğru götürürken, anne gibi değil de arkadaş olmuştuk seninle. Hızla koşan zaman, seni üniversite yıllarına getirmişti. Çocukluk yılların ardında kalmış ve bir genç kız olu vermiştin. Ama ben hala sana,”bebişim” demekten vaz geçmemiştim. Hoş fiziğin zaman zaman başına dert oluyordu. Kız arkadaşların kıskanırken seni, erkek arkadaşlarının hayranlığına neden oluyordu. Bu yüzden zaman zaman da yalnızlık başına dert olurdu. Kollarıma koşup, -“Annem sen bana yetiyorsun!” sözlerin hala kulaklarımda bebişim… Üniversite yılların geldi-geçti ve seni hayatın ilk basamaklarına çıkardı. Yorulduğun an, elinden tutan bir ailen seni daha da üst basamağa çıkartmaya kafi gelmişti. Hayatın basamaklarını aşarken de çok zorlandık birlikte bebişim. Ama, - “Yılmak yok başarmalısın. Bak başarı en üst basamakta durmakta...” sözlerim sende müthiş bir hırs yapmıştı. İş hayatında yaşadığın hayal kırıklıkların seni mutsuz kılsa da, umudunu hep yeşil tutmaya çalıştım. Anımsar mısın sevgili bebişim bir keresinde bana hıçkırıklarla şöyle haykırmıştın! -“ Neden beni bu basit dünyada bu kadar mükemmel yetiştirdin?! Hata sizde, beni doğurmayacaktınız!..” Ah, bebişim ah! Bunları senden o an duyduğumda, nasılda içim bir sızıyla yanmıştı. Uykusuz geçen gecelerimize katık etmedik mi sevgimizi, şefkatimizi, sabrımızı sarmadık mı seni?..Büyürken geçen zamana hüznümüzü ve sevincimizi eşlik etmedik mi? Gençlik acı çekmeden olgunlaşamaz. Bir anne yavrusunun çektiği her acıda şefkatini ve hoşgörüsünü mutlaka sabırla göstermiştir. Ve bende bütün bu geçen zaman yolculuğunda bir sona gelmiştim... Nasıl mı? Evet , aşk koparmıştı bebişimi evinden. Bebişimiz aşkı tanıdı! Gitmişti birden!..Sanki yer yarılıp içine girmişti!.. Şimdi ondan ne telefonuma yanıt veren bir sesi ne de ondan bir iz vardı. Geride tek bıraktığı ise; dibinde kalan en sevdiği pembe bir ruju ve hatıra defterine yazdığı şiirleri ve şu an üzerimde olan yeleği. (-Yıkamadım-) Çünkü hala kokusu vardı. Yoo, tek bunlar değildi geride kalanlar tabi…Birde; -”Eğer evlenirsem eşim mutlaka Pamuğu’da kabullenmeli, aksi halde bu beni sevmiyor demektir!..” dediği 9 yaşında beyaz teriyer köpeği… Kızımla yaşanan ve birlikte geçen öyle çok anı vardı ki, hangisini anlatsam? Her biri satırlara sığamayacak kadar dolu...Bir türlü düşünmekten alı koyamadığım anılardı bunlar…Öyle yer etmiş ki, bebişim yüreğime… Aslında ağlamıyorum. Farklı bir duygu şu an hissettiğim. Kızımın giderken koparttığı yerdi beni ağlatan orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını kapansa bile izinin kalacağını biliyorum. Çünkü, bırakmış olduğu boşluk alevden top gibi yakıyor ciğerimi!..Derler ya “Yürek Ağlar Gözden Önce!” İşte öyle bir şey… Evet, bebişim aşka yolculuk yapmıştı...Bu yolculuğa ise, hani yastıkta başımızın bıraktığı boşluk gibi bir annenin, ruhunda da bıraktığı boşluğu hesaba katmadan, çıkmıştı... Şimdi, İdanın eteklerinden gümüşten bir iplik gibi nazlı nazlı süzülen nehrin kenarında durmaktayım. Sabahın ayazı iliklerime işlerken sana yazdığım bu mektubu bir kayık yaptım. Az sonra bu mektubu nehre atacağım. Belki şu an yaşadığın sahile varırda, sen okursun diye… Ve kendime tekrar sorgulayacağım. Seni büyütürken ve severken NEREDE HATA YAPTIM? diye…” Yüzünüzden sağlıklı gülüşler, yüreğinizden sevgi ve gönlünüzden bahar eksik olmasın… Emine Pişiren 08.05.2008/Edremit Olay Gazetesi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |