Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
Dün akşam bi ürya gördüm, onun etkisindeyim. Kimseye anlatmadım kötüye yorarlar belki diye. Bak sana anlatıverim. Allah hayırlara tebdil etsin inşallah. Ihhh! Üryamda, bi mitinge katılmışım. Başbakan küplere binmiş.Teröristler, provakatörler demiş. Kimin umurunda! Herkes gibi benim de elimde Türk Bayrağı, slogan atıyoz, “Yaşasın düşünce özgürlüğü, falan filân özgürlüğü” diye. Gayfeden beri gelmeyen Memet Amca’n bile mitingte. Topal bacağıyla, bu yaşta gençlerle yarış ediyo. Polisler geldiler, bayraklarımızı elimizden aldılar. Türk Bayrağı açmak yasakmış. Biz itiraz edince de, üstümüze sıkdılar biber gazını. Yüzümüz gözümüz mor badılcan(patlıcan) gibi oldu. Karşı tarafta Öcalan posterlerini, PKK’nın paçavralarını açanlara hiç ses etmedile. Onlar Kürt açılımını temsil ediyorlarmış, barışçıl yaklaşım gösteriyorlarmış; biz ırkçıymışız. Üstüme iyilik sağlık. Resmi kurumlardan Türkiye Cumhuriyeti ibaresini galdıranlardan ne beklenir ki diye ünneşmeye başladı galabalık. Derken, başbakanı gızdırdık diye sevgili günlüğüm, yaka paça garagola götürdüler bizi. Sorgu sual ederken, tansiyonum da yükseldi, şekerim de. Şu üryanın saçmalığa bi bakıver hele. O ara nasıl oldu anlamadım; ürya bu ya, birden ortam denişdi. Bizim büyük torunun gonuşup anlaşdığı bi gız varmış.Gızı isdemek için dünürlüğe gidecekmişiz. Başbakanı da dünürcü başı olarak götürecekmişiz. Başbakanın dünürcü olmadığı aileye gız vermiyorlarmış. Al sana bi saçmalık daha. Başbakanı arayıver bakalım, arayıver bakalım, yok! Onun yerine bi bakan falan götürelim diyorum, olmazmış. İlle de başbakan gitmeliymiş. Sonuçda başbakanı bulamadık, gızı isdeyemedik. Derken, birden bire Öcalan çarptı gözüme. Üryada mantık aranır mı? Aranmaz. Bizim evin baş köşesine oturmuş Öcalan, harıl harıl mektup yazıyo dünürlük edeceğimiz gızın babasına. Bizim torunu methediyomuş. Bu adamın burada ne işi var diyom, sus diyorlar bana. Onun adı adam değil, Sayın Öcalan. Öcalan’a bile gucak açıyo herkes. Neymiş efendim, Öcalan arabulucu olacakmış; mektubuna olumlu cevap almazsa, bizim oğlan için dünürlüğe o gidecekmiş başbakanın yerine. Allah’ım ne günlere galdık diye kahrediyom. Bilmiyom ki üryada olduğumu. Ardından ne oldu, nasıl oldu anlayamadan; bi guyruğun içinde buldum kendimi.Yüzlerce kişi guyrukda. Başbakandan akıl alma guyruğuymuş. Bu guyruğa girmeyen, bırak bi iş yapmayı, barmağını bile oynatamazmış. Birisi bir tv ganalı açmış, ganalına isim soracakmış başbakana. Köşe yazarları, hangi gastede yazmanın uygun olacağını soracaklarmış. Veliler, çocuklarını hangi okula göndereceklerini soracaklarmış. Hatta bir aşçı başı, oteldeki müşterilerine “ kadın budu köfte”, “ dilber dudağı ”, “sigara böreği” gibi şeyler sunmanın dinen uygun olup olmadığını soracakmış. Bi başgası da; ev sahibinin ikide bir kirayı arttırmasından şikâyetmiş. Başbakandan, ev sahibiyle konuşmasını isteyecekmiş. Bir diğeri, yeni doğan kızına Medine mi, yoksa Aleyna mı ismini vereyim diye akıl danışacakmış. Başka bi geri zekâlı da başbakandan özür dilemeye gelmiş; bizi affedin, çok uğraşdık, üç çocuk yapamadık diyecekmiş. Hangi doktora gidelim diye soracakmış. Allahım sen aklıma mukayyet ol yarabbim diye dua ediyom. Benim niye guyruğa girdiğimi soracaksın sevgili günlüğüm, di mi? Ben de başbakana, üstüne vazife olmayan işlere neden garıştığını, neden tek adam olmak istediğini, ha bi de neden Türklüğümüzden hiç söz etmediğini soracakmışım. Ne cesaret diyeceksin. Haklısın. Zaten soramazmışım sevgili günlüğüm. Guyruğun en başında Bülent Arınç varmış. Soruyu önce kendisine soracakmışız, o uygun bulursa da başbakana. Sıra bana gelince, Ben Arınç’dan falan anlamam, başbakanı görmek isdiyom diye bas bas bağırınca; yaka paça guyrukdan aldılar beni, başlarına belâ olmayım diye eve gadar getirdiler. Sinirimden hüngür hüngür ağlarken, bi uyandım, yataktayım. Tam, oh çok şükür rüyaymış diye seviniverecektim; Memet Amca’n bi dirsek atdı böğrüme.”Ulan garı, gece yarısı ne bağırıp duruyon? Bırak da rahatça bi uyuyum.” dedi. Nerden aklıma geldi ben de bilmiyom. O hırsla sordum Memet Amca’na: “Sen gençliğinde rakıyı sulu mu içerdin, susuz mu? dedim. “Gece yarısı ne rakısı be gadın! Ben de, rakıya gafayı dakanların ne halt yediklerini, yerken de yanında su içip içmediklerini gerçekden çok merak ediyom.” dedi. Homurdana homurdana, arkasını döndü, horul horul uykuya daldı. İşde böyle sevgili günlüğüm. Ne gündüz ırahatım var, ne gece. Allah beterinden saklasın. Hadi görüşürüz. Öpüyom gözlerinden.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |