Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Nasılsın mercimeğim, uğurböceğim, gabak çekirdeğim; iyi min? Ben nasıl mıyım? Nasıl olduğumu bildiğim yok. Hasdayım desem, yalan olur; şincilik ayakdayım, yatmıyom. İyiyim desem, o da yalan olur; çünkü ağzımın dadı yok. Sanki; bal yiyip, üsdüne sirke içmişim.Yemek yiyom, duzu yok; datlı yiyom, şekeri yok.Yatağa giriyom, yatak beton gibi sert; yorgan dersen, ağaç gabuğu misali batıyo. Hasılı kelâm; iyi miyim, kötü müyüm sen söyle sevgili günlüğüm. Ihhh! İsdanbul’dan döndüm, sağ salim evime gavuşdum.Gardaşım sağolsun pek hızmat etdi. Beni bi havta boyunca gezdirdi. Gitmediğimiz ne Sultanahmet galdı, ne Piyer Loti. Gözümün içine bakdı durdu. Bana ne yedirip içireceğini bilemedi. Enişdem mangalda balık yapıvedi.Tansiyonumu, şekerimi hiç aklıma getirmedim; önüme ne goydularsa yidim sevgili günlüğüm. Atın ölümü arpadan olsun dedim valla. Hiç hazır sufraya oturmadığım, hep kendi göbeğimi kendim kesdiğim uçun; bu hızmat garşısında graliçe gibi hissetdim kendimi. Başbakan gibi, tek adam muamelesi gördüm. Ben ne dediysem, o oldu. Bugün resim sergisine gidem diyom, hay hay diyorla. Bugün balık ekmek yiyem diyom, derhal diyorla. Senin anlayacağın, keyfim yerindeydi İsdanbul’da. Ama, evime gelincesi de; Mudurnu’yu, evimi çok özlediğimi anladım. İsdanbul’da ırahatım yerindeydi ama, Memed Amca’na pek garnım dakıldı. Yidiklerim boğazımdan geçmedi. Ona arada bi gızdığıma, söylendiğime ne bakıyon? Kendini merak ederim, hasda oluverecek diye gorkarım. O benim hayat arkadaşım. Hem gızarım, hem de ayağı daşa değse, benim garnım cız eder sevgili günlüğüm. Memed Amca’n benim dikenim gibi. Dikeni, hiç gülüne batar mı? Derken sevgili günlüğüm nazara geldik, iki gün sonra Memet Amca’nla problemle başladı. Sarmısağı gelin etmişle, gırk gün gokusu çıkmamış ya; bizimki gırk sehet anca sürdü. Ben yoğukan Memet Amca’n her işi kendi yapmış da pek yorulmuşmuş. İş dediği de; gahvaltı hazırlamak, öğlen- akşam da yımırta bişirmek. Yine de bu gadarcık işin, yorgunluğun acısını benden çıkarddıracakmış.” Fatma! Şunu getir; Fatma! Bunu getir.” diye emirle yağdırıyo. Hani aycık yüz bulsa, tuvalete giderken bile sırtıma binecek. Bi naz, bi niyaz ki, görmek ilâzım. Çayını getir, gayfesini getir, yimeğini yidir, ciğarasını al, ilâçlarını içir falan derken soluğum tükendi. Bi ara nefesim gabardı, dizlerim tirildemeye başladı. Beyefendinin ayağında dönmekden yorgun düşdüm. Suyunu bile galkıp içmiyo. Sonunda sabrım daşdı sevgili günlüğüm. “Be adam! Oturduğun yere yapışdın mı? Galk da suyunu kendin iç.” dedim. Galkamazmış. Hem yorgun hem yaşlıymış. Sanki ben on sekizinde Çerkez geliniyim ya da Cenıfır Lopez gibi performansım va. Bu adamın günü gününe uymuyo. Bi bak genç olmuş on sekizlik deliganlı gibi; bi bak yaşlı olmuş, dokuzanlık dede gibi. Yaşlıysa yaşlı; eli, ayağı dutuyo Allah’a şükür. İnsan bi işin ucundan dutar, engelli gibi akşama gadar sedirde oturup durmaz ki. Ali Ağaoğlu’nu bi gözünün önüne getirse ya. Adam gaç yaşında, reklâmlarda at üsdünde cirit atıyo Fatih Ormanlarında. Kimsenin cizdiği hiçbi proceyi beğenmiyo. “ Bu da değil bu da değil.” diye proceleri sıpıtı sıpıdıveriyo . Fiyaka o biçim. “Ali Ağaoğlu’ndan utan.” deyincesi de gızıyo. ”Sana inat olsun diye Ağaoğlu gibi ata da binerim, eşeğe de binerim ama, genç gızlarlan da gezerim.” demesin mi? Bulursa, gezmekden geri galmasın. Erkek milleti işde. Allah bilir bunlar; tabutta mezara giderken bile, öteki dünyadaki huri gızları düşünüyolardır. Senin yaşındaki adama hangi genç gız gelir? Meğer meğer, dolu dolu paran olsun. Senin civci yemi gadarcık emekli mayişine kim gelir? Sen elindekini gaçırma da, gencini anca üryanda görürsün. Bi de ona İsdanbul’dan bi sürü hediye getirdim; gözünden dizine dursun inşallah. Ihhh! İçimi sana dökmesem, ne yaparım bilmem. Kime dertleneyim? Herkes kendi havasında. Cenıfır Lopez Türkiye’ye gelmişmiş de, bizim dansözümüzü gısganmışmış ama İsdanbul’u çok beğenmişmiş. Aykut Gocaman hâlâ nuçun istifa etmiyomuş. Hürrem Sultan bi hafdada bilmem gaç kiloyu acaba hangi diyetle vermişmiş? Bunları düşüneceğinize; Kurtuluş Savaşı dönemini, Kuvayı Milliye’nin, yurdumuz uçun verdiği mücadeleyi anlatan Veda dizisinin, neden geç sehede alındığını, bu dizinin izlenme oranını düşürmek uçun kimlerin devreye girdiğini düşünün. Sen git, gıytırık programları akşamın yedi- sekiz’ine goy; bu gadar önemli diziyi gecenin geç saatine al ki, kimse seyretmesin. Sevgili günlüğüm, bu millet ne vakıt uyanacak? Beni bu yaşda, gece uyku dutmuyo bunları düşünmekden, gençlerin umurunda değil. Bi dikkat et sevgili günlüğüm; Cumhuriyet Kutlamalarına, Anıtkabir’e gidenleri bi gözünün önüne getir. Katılanların çoğu yaşlı, gençler azınlıkta. Memleket meselelerine gulak dıkayan gençleri gınıyom. Yetmiş yaşındaki Fatma Nine gadar olamıyorlarsa, ben onların gençliklerine turp sıkayım. Üsdüne de sirke dökeyim. Ihhh!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |