Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Ulma bütün bu olanlar karşısında çok düşünceliydi. Kristalköy bu saldırıya bir süre daha sorunsuzca dayanabilirdi ama dayanmak yetmeyecekti. Bu kuşatmayı kırıp dağıtmalı ve Derindere'ye yardıma gitmeliydi. Artık hareketin yönü çok açıkça belli oluyordu. Derindere'nin hedef olduğunu görebiliyordu bütün Beşler. Gilmos ve kaplanlar gibi dövüşen ordusu bir şeyler yapmaya başlamıştı bile. Kılıçkasaba sözcüsü ve yöneticisi olan general ozan için durmak ve saldırıya göğüs germek diye bir şey yoktu. Kuşatan dört kanattan ikisinin üzerine gizli saldırı kapılarından öyle şiddetli bir çıkış yapmıştı ki ilk kuşatma lejyonu neredeyse anında ezilip geçilmişti. İkinci kuşatma lejyonu zorlukla tutunmuştu ama onların morali de kısa sürede diğer iki lejyonun kuşatma silahlarından yükselen patlama sesleri ile sarsılmıştı. Kılıçkasabalı Gececiler... Bunlar işlerinde çok iyiydi. Hala üç koca kuşatma lejyonu olmasına rağmen ve bunlar arkadan takviye almalarına rağmen, Kılıçkasaba artık kuşatma silahlarından çok cılız ve gıdıklayan bir saldırı alıyordu. Bu yine de gelen takviye ile süratle değişebilirdi ve buradaki korven ordusu da elli bin kişilik koca bir gerçek olarak önlerindeydi. Beyaz ışıltılarla yanan ve parlak zırh ile kuşanmış beyaz cüppeli muhteşem bir grifonun üzerindeki savaşçı Gilmos idi. Muhteşem ve güzel yaratığın kahraman süvarisinin savaş alanı üzerinde seçkin muhafızlarıyla uçarak söylediği şarkı, Kılıçkasaba'nın kılıçlarına güç verirken, düşman saflarına korku ve kuşku çöküyordu. Gilmos'un kaplanları bastırıyordu. Elinde ışıldayan ak kılıcı ile gökte vuruşarak kendilerine önderlik eden bu cesur komutan ile cehennemin dibine bile fetih yapmaya gidebilirdi bu ordu. Nitekim önlerindeki de cehennemdi. Gilmos leş kokusunu duydu ve muskaları daha söylemeden güçlü büyücülerin yolda olduğunu biliyordu. Yönünü çevirdi ve on iki grifon, lider grifonu izleyerek yönlerini leşkanatlar ile etkanatlardan oluşan sürüye çevirdi. Grifonların kama düzenindeki dalışının ardından ışıktan şimşekler ve karanlık alevlerden bir patlama gökyüzünü inletti. Bir sürü etkanat ve yedi leşkanat yere cansız savruldu. Bir grifon yere ölü düşerken yaralı süvarisi pelerininin büyüsü ile yere yavaşça inmeyi başardı. Kısa sürede etrafı etkanatlar ile çevrilse de grifon süvarisi bir dakika içinde çevresini temizlemişti ve yaralarına bir şifa büyüsü yapıyordu. Elgardin genç ama çok cengaver bir elf paladindi. Leşkanat lideri ve beş fedaisinin karşısında ışıldayan ak kılıcı, muhteşem altıngüllü siyah kalkanı ile Gilmos vardı ve kara büyülerin karşısında dudaklarında dua gibi okuduğu kadim ezgiler ile şarkı söylüyordu. O söylerken karşısındaki karanklık çatırdıyor ve kaplanları daha bir şevkle vuruyordu. Orduların kapışmasında Kılıçkasaba ordusu kuşatma tabyalarına yavaş ama karalı adımlarla ilerliyordu. Testudo formasyonları ve falankslar yanında elmas ve kama düzenlerinden, içi okçu ve büyücü dolu çemberlerden oluşan bu ağır yürüyen dev, önüne çıkan korven birliklerini bir filin karıncayı ezmesi gibi eziyordu. Sayıca bire beş daha zayıf konumda olmaları Gilmos'un Kaplanları için hiç sorun değildi. İyi eğitimli, çelik disiplinli kahraman askerler mekanik bir mükemmellikle düzenli olarak ön saflardakileri yemek, içecek ve dinlenme için geriye çekerek döndürüyor, çelik ve büyü ile korunan arka saflarda tazelik kazanan askerler sıra tekrar onlara geldiğinde daha bir canlı dövüşüyordu. Korven gücü bu denli cesur bir çıkışa sadece zeplinlerinden gelen kısıtlı destek ile karşı koyabiliyordu. Zeplinleri Kılıçkasaba'nın üç kalyonu tarafından sürekli hızlı ve mesafeli saldırılarla taciz edilip parçalanan, orduya yerde destek veren güçlendirilmiş etdevleri sistemli biçimde indirilen, savaşsürüleri büyücü ve silahşörlere yem olan korven gücü neredeyse kırılma noktasındaydı. Cesur çıkış riskini alan Gilmos aldığı riskin meyvelerini toplamaya çok yakındı. Ama... Gilmos üzerine çöken altı leşkanattan beş tanesini parçalamış ve süvarilerinin de işini bitirmişti ama liderleri olan Kararahip kolay lokma olmamaya kararlıydı. Yaralı leşkanadını yere indirmiş ve üzerinden atlarken hızlı bir dönüştürücü büyü ile yaratığı zehirli bir bombaya dönüştürmüştü. Gilmos işi bitirmek için yaklaşıyordu bu esnada. Grifonun üzerine sinsice fırlayan leşkanat, güzel yaratıkla havada boğuşup taklalar atmaya başladığında ozan bu kavgayı grifon dostuna bırakıp kendini yere atmıştı. Grifon patlayan leşkanat yüzünden yaralı ve acılı biçimde az ilerde göl sularının kenarına yere düşerken Gilmos intikam yemini etti ve bir ölüm şarkısı okumaya başladı. Düşmana ölüm; Söylediği şarkı buydu. Elinde ateşten asası ve çevresinde ışıldayan yeşil uğursuz halesi ile kararahip ileri yürüdü. Güldü ve haykırdı. Asasını uzattı ve emretti. Asadan fırlayan kocaman bir yeşil enerji mızrağı Gilmos ile hemen buluştu. Işık patlaması kocamandı. Toz duman olmuştu ortalık. Ölüm şarkısı sustu. Işık azalıp toz duman aralandığında orada elinde kalkanı ile gayet sakin duran bir Gilmos vardı. Kalkan saldırıyı tutmuştu. Rahip şaşkınlık ve korkuyla geriye bir adım atarken bir eliyle cüppesinin içinden iki kaya parçası çıkardı. Gilmos ile arasına savurdu. Büyülü sözcükleriyle emretti ve yer sarsılıp gürledi. Toprak ve kaya toz duman ile patlayarak havaya savruldu.Yozlaştırılmış iki toprak elementali topraktan koca kuleler gibi yükselirken rahip bir kez daha güldü. Bu iki koca yaşlı elemental Gilmos'u epey bir meşgul edecekti. General koştu ve kalkanı ile dört metrelik elementalin üzerine bütün gücüyle bindirdi. Hızlı hareket gücü veren çizmelerinin, dağ dayanıklılığı veren zırhının ve dev gücü veren eldivenlerinin sayesinde vurduğu darbe sonunda, elemental kendi özü olan toprağa doğru sendeledi. Düşmedi. Toprak elementalini düşürmek zordu. Düşürmeyi de hedeflememişti Gilmos. Kalkanının yüzü ile deve arka arkaya üç kez daha vurdu ve dev bu üç vuruşun her defasında daha çok acı ile haykırdı. Rahip şaşkınlığın pençesinde izlerken diğer elemental hamle etmişti ama Gilmos dans ederek şarkı söylüyor ve elementali çok kötü dövüyordu. Canavar sersemlemişti ve kılıcını henüz kaldırmamış ozana bir sürü açık veriyordu. Derken zamanı geldi ve fırsat ortaya çıktı. Elementali sersemleten kalkanın içindeki sır bileşik sayesinde, ozan akateşle yanan kılıcını kaldırdı ve elementalin göğsündeki özüne, tereyağına daldırılan kızgın bir bıçak gibi, soktu. Akkor ak namlulu kılıcın vuruşu ile elemental anında silikleşmeye ve dokunulmazlaşmaya başladı. İkinci elemental için kılcını kurtarmış ve hazır olan Gilmos gülümsedi. Bu altıngül armalı siyah kalkanı seviyordu. Bu kalkanın içinde çok güçlü bir kristal parçası gizliydi ve o kristalin doğası büyücülerin çok nefret ettiği çok kıymetli bir şey idi. Diğer elementali yok etmek daha kısa sürdü çünkü rahip artık uyanmıştı ve büyülerini hazırlıyordu, Gilmos'un süratle bu rahibi bitirmesi gerekiyordu. Rahip bu durumun farkındaydı. Gülümsüyordu. Gilmos ona doğru koşarken bu fareadamın gülümsemesindeki bir şeyden çok rahatsız oldu. Ama bir an sonra onun yanındaydı ve korven rahibini kılıcının ucuna geçirip kafasını kesip atmıştı. Bitmişti. General arkasını dönüp yaralı grifonunun durumuna bakmaya yürürken yukarıdaki savaşta adamlarının zor fakat iyi iş çıkardığını görebiliyordu. Leşkanatlar dağılmıştı ve etkanatlar da Kılıçkasaba'nın şahinbaşlı kanatlı atlarına binen büyü kullanıcısı silahşörler tarafından acımasızca uzaktan indiriliyordu. Ama bir şeyler oluyordu. Uğursuz ve karanlık bir şeyler oluyor, lanetli bir soğuk savaş alanlarına doğru akıyordu. Gilmos ürperdi. Bu geleni tanıyordu! Bir şarkıya başladı kahraman ozan. Işığa ve yaşama dair, mücadeleye ve fedakarlığa dair güçlü, canlı bir şarkıya başladı. *********** Düşmanların Kabukada'ya kıyamet gibi bir karşılamayla yaklaşmasını izliyordu kocaman ve etkileyici silüet. Yanındaki ejder ve kaplan karışımı gibi duran kanatlı vahşi kedisi -drekligi- ile kendi hareket planını oluşturuyordu. Koyu mavi derili, bir at cüssesindeki yaratık sinsice gölgeden gölgeye sıçrayıp süzülüyor ve karanlıklarda uçup etrafı kolaçan ediyordu. Shokunami bir melez idi. İldar dünyasındaki farklı ırkların doğal yollarla, talihsiz yollarla ya da büyü deneyleri yoluyla melezleşmesi hiç de nadir bir şey değildi. Çeşitli ırkların yaşadığı bu renkli diyardaki en ilginç melezlerden bir tanesi kuşkusuz cüce melezleri idi. Cüce ve insan melezi olan Shokunami bir avcıydı. Av Tanrısı Kadjan'ın kutsadığı avcılardan biri olan Shokunami çekik gözleri, esmer karanlık teni, beline inen iki kol örülmüş kara sakalları ve dev bir cüceyi andıran bodur tipli; geniş omuzlu, kocccaman kaslı, dayanıklı ve 1.80'lik görüntüsü ile dikkat çekici bir tipti. Siyah, kahverengi ve yeşil gri tonlardaki kolcu giysileri ve zırhı kuşanmıştı. Yıllanmış silahşör tecrübeli ve ünlü bir gezgindi. Shokunami tepeden tırnağa silahlı haliyle gezinirken aklında karar verdiği en uygun pozisyona ulaştı ve boynuna asılı çapraz çantasından cephane kutularını çıkardı. İlk üç kutuyu hemen önüne koydu. Bunlar süratli ilk saldırıda hemen tükenecekti. Diğerlerini kontrol ettikten sonra çantasına geri koydu. Belindeki baltasını ve katan kılcı ile katan kamasını kontrol etti. Tüfeğinin dürbün kapaklarını açtı. Tüfeği çok sevdiği bir Başımduman Dağı özel üretimiydi. Nesinfey300 idi bu modelin adı. Çok pahalı ve dehşetengiz bir modeldi bu dumanyay. Riss kristali ve büyü destekli tasarım, büyü kullanıcısı silahşörler dışında bu silahın kullanımını oldukça kısıtlayan bir özelliğiydi. Shokunami için bu tasarım tam onun için biçilmiş kaftandı. Kabukada kalesindeki büyük ve uzun menzilli toplardan saçılan mermiler yaklaşmaya çalışan korven mavnalarının üzerine isabetle yağıyordu ama bu gemiler hala ilerliyordu. Üstelik lanet fareadamların hepsi batan mavnalarla dibe gitmiyordu çünkü fareadamlar çok iyi yüzücülerdi. Yine de yaklaşan 200 parçalık donanma epey bir sopa yiyor ve kaçınma manevraları esnasında sürat ve formasyon kaybediyordu. Dağınık öncüler kıyıya küçük guruplar halinde çıkarken savunucuların mitralyözlerine ve kılıçlarına yenik düşmekte gecikmiyorlardı. Ama öncülerin arkası kalabalıktı ve savaş er ya da geç çıkartma faslını geçip karaya dönecekti. Bunu geciktirmek için yaklaşan filoyu durmadan taciz eden mavnalara ve kadırgalara rağmen sayı sütünlüğü hala çok büyüktü. "Baaah, bizim topçu hergeleler iyi iş çıkartıyor, düşman epey seyrek dalgalar halinde gelecek. En azından şimdilik..."diyerek drekligine doğru güldü Shoku. Büyülü bir "çokludiyar" katmanları yaratığı olan Çozz sadece kedice hırladı ve hafifçe esnedi. Cüce melezi güldü. Yalnız ve özgür doğalı kolcuların yaşam felsefesi ile uyumlu bir saldırı planıyla yol çıkmıştı Shokunami. Tek başına ve genel savunma önlemlerinden bağımsız biçimde savaşmaya izni olan cüce, kuzeydoğu sahilindeydi. Sinsi saldırıların hedefi olması çok muhtemel bir sahil bölgesi seçmiş ve o bölgeye tuzaklarını kurup sinmişti. Tam da beklediği gibi ilk sinsi gemiler ona doğru gelen rotalarında görülüyordu. Menziline girmelerini beklerken avcı gülümsedi. İşaret etti ve dreklig de ileri konumuna doğru sinsice yola çıktı. Mavi bir dreklig olan Çozz, yıldırım ve hava unsurlarının güçleriyle kuşanmış halde hedeflerine yaklaşıyordu. Hedefte sekiz mavna vardı. Buğu ve ilüzyon büyülerinden destek alarak sinsice dolanmış ve ana saldırının arkasında kalan bir saldırı rotasından doğu limanı yakınlarına çıkartma yapma amacıyla gelmiştiler. Bu burada mühendis büyücüler ve pek muhtemelen çok sayıda gece avcısı olduğu anlamına geliyordu. Sahip olduğu -çok güçlü büyülerle işlenmiş- dürbünden, ilk hedeflerini gözüne kestirirken bunun doğru olduğunu görüyordu Shokunami. Bunlar arasında üç mavna dolusu gece avcısı vardı ve diğerleri et devleri ve piyadelerden oluşuyordu. Sesizleştirici tılsımla işli namlu en gerideki ve diğer mavnaların en az gördüğü mavnayı nişan aldı. Nişan destek ayakları güzelce sabitlenmiş koca Nesinfey300 sessizce ölüm şarkısını fısıldamaya başladı. Seri halde parmağı tık tık tık diye tetiği çekerken Shokunami hiç ıskalamıyordu. Dümenci ve sonra da iki büyü kullanıcısı ilk önce düştü. Sonra yüzbaşılardan biri ve iki çavuş ile üç onbaşı onları izledi. Sonra yaylım ateşi gibi kalabalık mavnanın içini hedef aldı yarı cüce. Atışları hiç ıskalamıyordu bu kalabalıkta ve bazen bir mermi iki korveni öldürüyordu. İlk mavna uyanıp çığlıklarla diğerlerini de uyandırmaya başladığında avcı koca bir kıyım yapmıştı. Yaklaşık dört yüz korven alan mavnanın güvertesinde canlı kalmamıştı ve alt güvertedekiler de bir dolu kayıp verdikten sonra artık kafalarını kaldırıp üst güverteye çıkamıyordu. Bu da onları öldürecekti. Shoku silahının alttaki ikinci namlusundaki büyülü mermiyi zehir tılsımı ile yükleyen rünü çalıştırdı. Nişan aldı ve ateş etti. Mavnayı vuran mermi güverteyi delip içeri giren başından renksiz ve kokusuz çok güçlü bir zehri içeriye pompalamaya başladı. Shoku kendisine karşılık geleceğini biliyordu ve elini çabuk tuttu. Henüz ne olduğunu tam anlayamamış genç liderler kendini hemen gösteriyordu ve bu yaşlanmalarını önleyici bir hataydı. Shoku'nun seriye geçen keskin nişancı atışları dört mavnanın komuta kademesini ciddi ölçüde seyrettiğinde mavnalar karaya daha da yaklaşmış ve gizliliği bırakıp hızlanmıştı. Zamanı gelmişti. Shokunami patlayıcı atışlarını hazırladı ve gönderdi. Önce bir ve iki derken üç ve dördüncü atışlar ile iki mavnayı havaya uçurdu. Hala zamanı varken bir diğer mavnaya daha patlayıcı mermilerden iki tane daha gönderdi. Mermilerin etkisi çok inanılmazdı çünkü bunların faturasını bizzat Kaptan Sözcü Tutez'in kişisel bütçesi karşılıyordu. Tutez yakın adamlarının sadece en iyisiyle kuşanmasını isterdi. Daha karaya ayak basamadan epey ciddi bir karşı koymayla karşılaşıp ciddi kayıp veren mavnalar yine de ilerlediler ve sahile ayak bastılar. Siyah kumlu uzun ve dar sahilin kayalık duvar gibi onlara bakan cephesinde, yukarılara giden patikaları ve yolları biliyordu gece avcısı öncüler. Yol göstermek için atıldılar ve birlikler onları izledi. Ama burada ölen çavuşların ve yüzbaşıların yokluğu artık hissediliyordu. Eşgüdüm kaybolmuştu ve dağınık, düzensiz bir ilerleyiş vardı. Dürbünüyle ve yerleştiridiği gözcü örümceklerinin gözleriyle izleyen Shokunami gülümsedi. İşler tam istediği gibi gidiyordu. En arkadan gelen en kalabalık gurubun başındaki büyücüyü gördü avcı. Etrafındaki koruma halesini ve muhafız silahşörleri de gördü. Umursamadı. Büyü kırıcı güçlü mermisini hazırladı ve nişan aldı. Tetiği çekti. Daha o mermi hedefe vurmadan ikinci bir mermiyi hazırladı. Ve gönderdi. Faz mermisiydi bu giden. Patlayıcı mermilerden bile daha pahalı ve nadir bir oyuncaktı bu. İlk mermi ile büyücünün bütün koruma büyüleri düştüğünde silahşörler atış yapanı aramaya koyulmuştu ve büyücünün önüne ellerindeki kalkanları ile siper oluyorlardı. Ama bu ikinci mermi bütün o korven vücutlarını, zırhlarını, kalkanlarını ve büyücünün kendi zırhını es geçti. Onları yok saydı. Ve büyücüyü tam kalbinden vurdu. Vurduğu yerde koca bir delik hemen oluştu ve korvenin bedeni çarpılıp bozularak ikiye bölündü. Güçlü mühendis büyücü işte böyle öldü ve bu saldırının başarılı olabilmesinin yegane umudunu gece avcılarının ellerine bıraktı. Onlar şimdi yarı cücenin öncelikli hedefiydi. Shokunami ve Çozz artık ava çıkmıştı. İkili yarlarda ve patikalarda, çok iyi bildikleri oyun sahasında avlanıyorlardı. Çozz pençe ve dişleriyle gececileri ve yıldırımlı saldırısıyla da piyade guruplarını acımasızca avlıyordu. Saçılan misket vuruşlarıyla piyadeleri beşerli yirmi beşerli guruplar halinde tek atışta bitiren Shoku da onun hemen yanındaydı. Örümcek gözcülerin gösterdiği hedeflere süratle uçuyor, sıçrıyor, koşuyor ve avlıyordular. Bir noktada artık kalan korven güçleri birleşmişti. Bu kalanlar kalabalık bir kol halinde uzun, geniş bir patikadan sahilden içerilere açılan boğazın eşiğine varıyorlardı. Cüce melezi orada önceden kurup gizlediği mitralyöz taretiyle onları bekliyordu. Hepsinin olmasa da büyük bölümünün ölüm bölgesinden içeri girmesini bekledi ve sonra en uygun anda mitralyözün tetiğini asıldı Shokunami. Tılsımlarla güçlendirilmiş namludan ateşten oklar bir fırtına olup gürlemeye başladığında korven güruhu korkunç bir uluma ve ciyaklama ile kaçacak yer aramaya başladı. Ön safların düşmesinin ardından ortalar ve sonra onların seyrekleşmesiyle de arka saflar mitralyözün gazabı ile tanıştı. Bir dakika dolmadan bu uzun patikanın üzeri korven leşlerinden küçük bir mezarlığa dönüşmüştü. Mitralyöz sustuğunda tek tük inleyip kıvranan birkaç fareadamdan başka canlı yoktu yolun üstünde. Sağ kalan bir avuç piyade olanca hızlarıyla geriye, gemilerine doğru kaçıyordu. Örümceklerin gözlerinden hareketi yakalamıştı avcı. Üç korven vardı hala burada. Adanın içlerine sızan beş taneyi sonra yakalayabilirdi ama önce bunları halletmeliydi. Varsınlar bu gece avcıları onu avları zannetsindi. Salağı oynayacaktı. Ölülerin arasındaki hala inleyenlerin yanına doğru yürüdü ve tüfeğinin süngüsünü kullanarak bu yaralılara ölüm dağıtmaya başladı. Üçüncü korveni öldürüp dördüncü yaralıya yürürken arkasından sinisice sıçrayıp üzerine çöküyordu gece avcısı. Süratle döndü ve kendini yana atarken silahının süngüsünü yukarı ve sağa doğru savurdu Shokunami. Normalde bu saldırıyı savuşturabilecek olan gece avcısı öfkeli ve gözünü kan bürümüş duygusal saldırısı sırasında tuzağının içinde tuzağa düştüğünü görmemişti. Beklenmedik derecede hazırlıklı olan Shokunami kolayca bitirmişti işte onu. İkinci avcı da süratle çöktü üzerine. Daha Shokunami silahını, takıldığı korvenin cesedinden çekemeden atlamıştı kavgaya. Silahını bıraktı ve belinden tek ellik baltasını çekerek karşıladı üzerine inen çifte gürzü. Sağlı sollu süratli darbeleri karşıladı ve aynen iade etti. Rakibi taktik değiştirip kendini uzun ve büyü kullanıcısı olduğunu gösteren bir sıçramayla yirmi metre geriye attığında, Shoku yıllanmış tecrübesiyle kemikleşmiş bir tepki gösterdi. Baltasını savurdu. Büyülü ve riss kristalleriyle güçlendirilmiş silah, sırtından tüfeğini çekmiş nişan alan korveni -yirmi metrelik hızlı bir uçuştan sonra- tam göğsünden bulmuştu. Korven beş metre kadar geriye uçtu ve ölü halde yere saçıldı. Tıslayan nefret dolu bir sese döndü Shokunami. Üzerine atılan, bir elinde kalkanlı pençe silahı zehirle ışıldayan ve diğer elinde kısa saplı, uğursuz ateş ışıltılı bir orak taşıyan son gece avcısıydı. Cüce belindeki uzun katan kılıcını ve katan kamasını süratle, ustalıkla çekti. Bir savaş narası ile ileri atıldı. Korven de aynen üzerine geliyordu. İki rakip saldırılarını şimşekli ve gözlerin görme kabiliyetiyle alay eden hızlarda savurarak, birkaç tur bir çember çizdiler birbirlerinin çevresinde. Ve sonra durdular. Fareadam bir kısa an sonra önce dizlerinin üzerine, sonra da yüzüstü kayalık zemine bir kan gölünün içine düştü. Üzerinde otuza yakın kesik vardı ve kan kaybından ölmüştü. Cüce avcının silahlarındaki kanatıcı efsunu çok sinsiydi. Çozz ile arasındaki telepatik ağdan drekligin de kalan korvenleri ve avcılardan ikisini yakaldığını biliyordu Shokunami. Geriye sadece bir iki formalite kalmıştı. Onları avlamak için süratle yola koyuldu. Çozz'un gözleri kalanların yerini ona gösteriyordu. Bundan sonrası çocuk oyuncağıydı. Bundan sonra bu sahile ikinci bir dalga gelene kadar gidip güneye yardım edecekti. ***** (devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent Ölçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |