|
• İzEdebiyat > Öykü > Halk Öyküleri |
81
|
|
|
|
Bir varmış bir yokmuş , zamanın birinde bir kral varmış.Kral çevresi çok güzel meyve bahçeleriyle çevrili bir sarayda yaşıyormuş.Bu bahçedeki ağaçlardan birinin elmaları altından imiş.Altın elmalar olgunlaştığı zaman kral bunları toplayıp sayıyormuş.Fakat her sayımının ertesi günü elmalardan biri kayboluyormuş.Kral buna bir çare düşünmüş ve sonunda üç oğlunun bu ağaca nöbet tutmaları gerektiğini düşünmüş.Ortalık kararır kararmaz en büyük oğlunu nöbet tutması için ağacın altına göndermiş.Gece yarısına doğru çocuğun uykusu gelmiş ve yatmaya başlamış.Sabah elamaları almaya gelen kral bir bakmışki gene elmalardan biri eksik.İkinci günde kralın ortanca oğlu nöbet tutmak için silahlarını kuşandı hava kararır kararmaz ağacın altına gitmiş.Her yer sessizlik içinde sadece ağustos böceğinin sesi geliyormuş.Çocuk gece yarısına doğru daha fazla dayanamayarak uyumaya başlamış ve gene bir elma eksik çıkmış sabahleyin.Nöbeti tutma sırası en küçük cocuğa gelince kral ondan bir şey beklemiyormuş.O da ağabeyleri gibi silahlarını kuşanıp nöbet yerine gitmiş.Yavaş yavaş bütün kainat derin uykuya dalmış çocuk babasına kendini kanıtlamak için bütün gece uyumamaya ant içmiş.Saatler on ikiye geldiğinde ise gökyüzünde sapsarı tüyleriyle bir kuş belirmiş.Kuş bütün bahçeyi bir baştan bir başa geçtikten sonra gelip o elma ağacının üstüne konmuş.Biraz sonra ağacın en bübük ve en parlak elmasını koparıp havalanmaya başlamış.Çocuk hemen kuşa bir ok fırlatmış.Atılan ok kuşun ağzındaki elmayı düşürdüğü gibi kuşun kanadından da bir tüy koparmış.Çocuk hemen bu tüyü alıp babasına koşmuş.Başından geçenleri bir bir anlatmaya başlamış. Babası o kuşun tüyüne bakıp o kuşu istemiş.Kralın en büyük oğlu bu iş için gönüllü olmuş.Atını hazırlamışlar, ülkedeki en iyi silahları toplayıp ona vermişler.Çocuk gittikten sonra ondan haber alınamamış.Bunun üzerine ortanca kardeş hem abisini hem de kuşu bulup getireceğini söyleyerek onları aramaya koyulmuş.Onun da akıbeti ağabeyinki gibi olmuş.Kralın küçük oğlu babasından izin isteyip onları bulmak için izin istemiş.Kral gönülsüz bir şekilde izin vermiş.Çünkü pek ümidi yokmuş bundan.Çocuk ağabeyleri gibi silahlarını kuşanmış , atına atlamış ve ormanın yolunu tutmuş.Ormana girdikten kısa bir süre sonra karşına bir tilki çıkmış.Çocuk hemen okuna davranmış. |
|
82
|
|
|
|
önümde uzanıp giden sonsuz maviliğin üstünde kocaman ve karmaşık yapıyla bakışıyoruz.o ne kadar ilgimi çektiyse , ben de o kadar onun ilgisini çekiyorum sanki.dikkatli bakınca her tarafında farklı farklı gözler ,dudaklar,burunlar beliriyor.demek bizi çanakkale"den istanbula götürecek gemi bu.kocaman denizin üstünde bu kocaman gemiyi görmek ne hoş ne tuhaf bir his.
|
|
83
|
|
|
|
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde bir dilenci varmış. Dilenci köy köy dilenir gezermiş. Yine bir gün bir köye gelmiş. Köyde bir kalabalık görmüş. “Ney ki bu kalabalık” diye düşünmüş. Köyün girişinde çocuklar oynuyormuş. Dilenci çocuklara yaklaşmış, “Bu köyün adı ne?” diye sormuş. Çocuklar “Sarıyer köyü” diye yanıt vermişler. Daha sonra “Peki bu kalabalık ne?” diye sormuş. Çocuklar “Köye bir çift geyik geldi, köylüler de kesti etini paylaşıyorlar, ondan kalabalık “ demişler. |
|
84
|
|
|
|
sadece olmuş biliriz olacağı değil
|
|
85
|
|
|
|
Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi Adam dürüst ve dost... |
|
86
|
|
|
|
Anne, duyma yetisini biraz kaybettiğinden anlaşma zar-zor olmaktadır… “ Eyiyim yavrııım, eyiyim. Heç bir sorunum neyin yok. Sen nahalsın? Gelinim torunum nahal? “ Adam hal, hatır sorma işinden sonra havadan sudan konuşarak bedava hakkını kullanmaya kararlıdır. Derken aile içi sorunları konuşmaya gelir sıra: “ Anne! Sana iyi bir haberim var; torunun Finat’ tın bir taliplisi daha çıktı. |
|
87
|
|
|
|
Çok değil daha yakın bir zaman’a kadar, |
|
88
|
|
|
|
Yatağımda yatan diğer bedenin uyarısıyla uyandım uykumdan; sabah olmadığını üstelik olağanüstü bir şeyler olduğunu da uyanır uyanmaz fark ettim. Dışardan, içerden, yanımdaki bedenden gelen sesler, hepsi anlatmakta farklı ve kötü şeylerin olduğunu ve duman tabi ki en başta anlatmakta, tüm boğuculuyla hissettirmekte olanları: YANGIN! |
|
89
|
|
|
|
Ayşe Teyze artık yaşlanmıştı ama hala güçlü görünüyordu.Yaşam şartları onu böyle güçlü kalmaya zorluyordu.Çocukları ve torunları vardı.Ama eskiden ne hayaller kurmuştu.Öğretmen olmak istiyordu hep.Fakat okuyamamıştı işte.Zaten oradaki kız çocuklarının kad |
|
90
|
|
91
|
|
|
|
Bir sıçrayışta üç adam boyunda ki buğday yığının tepesindeydi. Bıldır vakti şu Kara Memetlerin Rüstem’iyle sırf bu yüzden dalaşmışlardı. Rüstem, topal ayağıyla koşup sıçrayacağım derken tökezlemiş sonrada kaşları çatık ağlamaklı sesiyle,
“ Ölçtün de mi biliyorsun sanki Süleyman!” diye bağırmıştı.
“ Ölçtüm, ölçtüm. Hem de şu gördüğün sırıkla,”
“Haydi, oradan be! İyice odun belledin sende galiba adamı,” diyerek ayrılmıştı yanından.
|
|
|
|