..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Anlamak beğenmenin başlangıcıdır. -Spinoza
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ezgi Yavuz




21 Kasım 2010
Çikolata - 9  
Ezgi Yavuz
Uykuya dalıyor....


:AGFH:
Saat 7 oldu, Taksim'de onları bekliyorum. Çok kalabalık ve herkes çok telaşlı. Son kez bakar gibi bakıyorum İstanbul'un bu harika caddesine. Uzun bir süre burada olmayacağım. Başka bir şehirde başka bir caddede olacağım.
Kalabalığın arasından Defne'yi görüyorum. Kırmızı şapkası sayesinde kalabalığın arasında bile rahatça seçilebiliyor.
Yanıma geliyor sarılıyoruz ve bana anlatacağım şeyin ne olduğunu soruyor. Beklemesini söylerken Sercan'ın bize doğru geldiğini farkediyorum.

-Selam güzel bayanlar. Tanışabilir miyiz?

Defne, Sercan'ın yakasından tutp kendisine yaklaştırıyor, dudakları birbirlerine yakın ve şehvetli bir görünüm söz konusu. Defne Sercan'ın gözlerinin içine bakarak 'Ne kadar cürretkarsınız?' diyor. Sercan ise büyülenmiş gibi.

-Hey Defne?
-Ah pardon birden kendimi kaybetmişimde.

Kıkırdıyor, geri çekiliyor. Ve birbirlerine bakıp gülüştüklerini görüyorum. Sanırım en yakın iki arkadaşım birbirine aşık olmuş.
Kafeye girip en güzel masaya oturuyoruz. Kendimize pasta ve çay söyledikten sonra bakışlar üzerimde yoğunlaşıyor. Sercan konuşmaya başlıyor.

-Evet, seni dinliyoruz?
-Evet Beren hadi anlat bakalım?

Hemen söyleyip kurtulayım. Hızlı ve acısız.

-Paris'e gidiyorum. Dil kursuna.

İkisi birden birbirlerine bakıp 'Ne?' diyorlar.

-Evet, Paris'e gidiyorum. Orada Fransızca öğrenip kendime zaman ayıracağım. Sonra belki başka bir ülkeye giderim. Ve daha sonra başka bir ülkeye. Canım nereyi istiyorsa.
-Peki ya iş?
-Onu hallettim. İki buçuk aylık birikmiş iznimi kullanacağım.

İkiside pek mutlu olmuşa benzemiyor ve Defne atılıyor.

-Beren, seni çok özleyeceğiz ama?
-Tatlım ayrılmıyoruz ki. Birlikte planlar yapan biz değil miydik? Ben gideceğim ve sizde haftasonları yanıma geleceksiniz. Yine eskisi gibi hep birlikte olacağız. Üstelik çok uzun bir süre de değil.

İkisinin birden yüzünün güldüğünü görüyorum. İşte şimdi çok mutluyum.

-O zaman bu güzel bir haber ha Beren?
-Evet Sercan bu güzel bir haber!

Saatlerce oturuğ eğleniyoruz ve ardından bir bara gidip sarhoş oluyoruz. Barda tam yanımızda oturan iki adamın konuşması hepimizin dikkatini çekecek boyutta iğrençleşiyor.

-Bak ben şu sarı düz saçlı olanı beğendim. Kırmızı elbisesi çok güzel olmuş.

Defne'den bahsediyor!

-Bende şu kumral dalgalı saçlıyı çok beğendim. En sevdiğim kadın tipi. Kumral, dalgalı ve uzun saçlar, ela gözler, koyu pembe dudaklar. Kadının ne kadar zarif olduğuna baksana, resmen 'ben hem güzelim hem seksiyim hemde zekiyim!' der gibi.

Aman Tanrım bu benim!

-Sarı saç her zaman daha iyidir.
-Sarılar aptaldır. Kumrallar seksi ve zeki!

Sercan bu konuşmalardan o kadar rahatsız oluyor ki en sonunda kalkıp adamların yanına gidiyor. Onu tutmaya çalışıyorum ama beni dinlemiyor. Adamlarla bir kaç dakika konuştuktan sonra geri dönüyor. Tam adım attığında adamlardan biri arkasından bir şey diyor ve Sercan'ın yumruğunu gözünün ortasına yiyor. Defne'nin çığlığı ve bardaki adamların bağırışmasıyla ortalık birbirine karışıyor. Sercan'ı tutmaya çalışıyorum ama adama yumruk atmaya devam ediyor.

-Seni lanet olası pislik herif! Sen benim yanımdaki kızlara nasıl laf atasın ha!?

Bir kaç yumruk daha atıyor ve adam artık tepki veremeyecek kadar kötü duruma geliyor.

-Seni öldürmemem için bir sebep söylemelisin! Sapık!

En sonunda kendimi tutamıyorum ve Sercan'ın kolundan tutuyorum.

-Sercan! Yeter bu kadar! Ne yaptığının farkında mısın? Öldüreceksin adamı!

Birden apar topar kendimizi kapının önünde buluyoruz ve aynı anda birbirimize bakıp kahkaha atmaya başlıyoruz. Aynı eski günlerdeki gibi, herşey bizi güldürebilir.

. . .

Eve geldiğimde Kaan'ı koltukta uyuyakalmış şekilde buluyorum. Yukarı çıkıp üstümü değiştiriyorum ve aşağı inip bir kahve yapıyorum.
Laptopu açıp maillerime bakıyorum ve tur acentesinden mail gelmiş. Otelimin fotoğrafları. Kendim öyle geçmiş olmalıyım ki Kaan'ın uyandığını farketmiyorum.

-Hey.

Kafamı kaldırıp bakıyorum ve gülümsüyor.

-Merhaba. Uyumuşsun.
-Evet film izliyordum uyuyakalmışım. Düşüncelisin?

Düşünceli olduğumu nerden anladı?

-Nerden anladın?
-Saçlarını iğrenç bir topuz yapmışsın, gözlük takmışsın ve alnını ovuşturuyorsu. Bu düşünceli olduğun anlamına gelir.
-Ben gidiyorum Kaan. Otelimin fotoğraflarına bakıyordum.
-Nereye?
-Paris'e. Dil öğreneceğim.
-İş?
-İznimi kullanacağım.
-Pekala, iyi şanslar o zaman.
-Teşekkür ederim.

Gülümsüyorum ve karşılık veriyor. Yanıma gelip bilgisayara bakıyor.

-Bir bakalım şu otele.
-Güzel, yani idare eder. Önemli olan otel değil zaten.
-Haklısın. E arabayı geldiğinde kullanacaksın o zaman?
-Hangi arabayı?
-Sana aldığım araba...

Ah, bunu tamamen unutmuşum.

-Kaan, ben çok teşekkür ederim fakat kabul edemem. Bu arabayı senin kullanman daha iyi olur. Biz ayrılıyoruz çünkü.
-Ayrılmamız demek beni kaybedeceğin anlamına gelmaz diyen sendin. Üstelik eş olmamamız dost olmamamız anlamına gelmiyor. Ben senin dostunum ve bu hediyeyi sana aldım.
-Biliyorum ama gerçekt...
-Lütfen, Beren. O arabayı sana aldım ve o araba senin.

Şu an birde arabam var sanırım.

-Pekala. Kabul ediyorum ama bunu unutmayacağım, dostlar birbirine hediyeler alır.
-Unutmamalısın.

Kahvemden bir yudum alıyor.

-Ben bu gece kanepede yatarım sen yukarda uyu?
-Tamam, sağol.

Bilgisayarı kapatıyorum. Bu sırada Kaan koltuğa yatıyor. Bende baş ucuna oturup ona bakıyorum. Eski eşime.
Son kez ona bu kadar dikkatli bakıyorum ve o uyuyor.... Uykuya dalıyor.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çikolata - 19
Çikolata - 18
Çikolata - 17
Çikolata - 14
Çikolata - 15
Çikolata - 13
Çikolata - 16
Çikolata - 10
Çikolata - 11
Çikolata - 7

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sonsuz ve Derin [Şiir]
Sessizliğiyle Konuşan Yalnız Kadın [Öykü]
Elini Tutmuştum... [Öykü]
Bir Yarım Orada Kaldı... [Öykü]
Sen Ben Ol, Ben Sen Olayım... [Deneme]
Çok Geç Olmasın... [Deneme]
Sanada, Banada Mutluluk [Deneme]
Tanıdığım En Kusursuz İnsana... [Deneme]
Kelebek... [Deneme]
Bunun İçin Vardı Hayat. [Deneme]


Ezgi Yavuz kimdir?

yazı yazmak benim için çok önemli. yazmak,paylaşmak demek,yeni yolculuklar demek. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ezgi Yavuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.