..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Dilbilim > Oğuz Düzgün




16 Temmuz 2010
Tdk'nın Türettiği Kelimeleri Halk Kabul Eder mi?  
Oğuz Düzgün
Kelime türetme çalışmaları yapılırken o dili konuşan insanların beğenileri öncelikle dikkate alınmalıdır.


:ECDA:
Türk Dil Kurumu kendisinden beklenen sorumluluğun bilincinde olarak Türkçemize Anglo-Sakson dillerinden girmiş yabancı kelimelere karşılık olmak üzere, yeni yeni kelimeler türetmeye devam ediyor. Elbette bu çalışmalar Türkçemiz adına gerçekleştirilmeleri yönüyle, takdir edilesi uğraşılar. Ancak yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar türetme çabası, maalesef “Ben yaptım oldu” mantığıyla gereken başarıyla buluşamıyor. Kelime türetme çalışmalarının başarı ölçeri, öncelikle “halkımızın bu kelimelere itibar edip etmemesi” olmalı. Bu durumda halk tarafından itibar görmeyen kelimeler, bir an önce öneri kılavuzlarından çıkarılmalı, yeni kelimeler aceleyle toplumun beğenisine sunulmalı.
Tıp biliminde, doku ya da organ nakillerinin başarısını değerlendirmek için, nakli yapılan organların yeni vücutla olan uyumu dikkate alınır. Doku ya da kan uyumu oluşmamışsa, en sağlıklı organ bile nakledildiği yerde ve dahi bütün vücutta, eskisinden daha büyük sorunları doğurabilir ya da yıkıcı sorunlarla boğuşabilir. Çünkü fıtrat yalan söylemez. Tabiata uygun olan yaşamını sürdürebilir. Bir sistemin doğal kurallarına rağmen gerçekleştirilen dayatma uygulamalar, o sistem tarafından reddedilir, adeta nefretle kusulur. Dil çalışmalarında da benzer doğal kurallar dikkate alınmalıdır. Bilhassa kelime türetme çalışmaları yapılırken seçilen bir kelimenin yanına kulak ve beğeni tırmalayıcı gelişi güzel ekleri yerleştirirsek, ya da o dilin binlerce yıl süren gelişimini; bu gelişimin sonucunda o dilin ulaştığı son noktayı dikkate almadan, yine binlerce yıl öncesinin mantığıyla ilkel düzeyde kelimeler türetirsek, o dilin son süreçteki mükemmelleşmiş doğası, yeni türetilen kelimeleri kabul etmeyecek, hatta oldukça iğrenç ya da gülünç bulabilecektir. Çünkü dil de canlı bir sistemdir ve her canlı sistem gibi o da “canlılığını” devam ettirme azmi içerisindedir. Bu sistemi bozan her yapı ya da yapıcık, zararlı birer virüs olarak kabul edilmelidir. Bu gerçeği, yeni türettiğimiz kelimeleri duyan ya da okuyan toplum üyelerinin yüzlerindeki hoşnutsuz ifadelere bakarak da kolayca anlayabiliriz. Şuuraltımıza kadar kök salmış olan “dil bilincimiz”, dil sistemi için zararlı olanı, biz farkında olmasak da ayırt edebilecek yeteneklere sahiptir. Çürük bir kaç elma, çuvaldaki diğer elmaları da mahvedebilir. İşte yanlış türetilen, sistemle uyumsuz kelimeler de ya sistemi tamamen değiştirecek evrimleri tetikleyecekler, ya da daha başlangıçta kabul görmeyerek, yerlerine geçecek yeni kelimeler bulunması adına kendilerini feda edeceklerdir.
İnsanların günlük hayatta kulanacakları kelimeleri seçmeleri, emirlerle, kılavuzlarla ya da yasalarla hatları çizilemeyecek kadar özgürlük isteyen içsel ya da toplumsal kıymet ölçüleriyle mümkün olabilmektedir. Türk toplumunun da kendi bünyesine uygun dil beğeni ölçüleri vardır. Öncelikle bu ölçüleri tespit etmeli, bünyemize uymayan, dar ya da geniş gelen kelime türetme uygulamalarını terk etmeliyiz. Kelime türetiminin daha etkili olabilmesini ve yeni türetilen kelimelerin toplumca daha içten benimsenmesini; kullanılmasını sağlamak için çeşitli ortamlarda ifade ettiğim bir kaç önerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.

1)     KELİME TÜRETİLİRKEN TOPLUM BEĞENİSİ DİKKATE ALINMALI
Kelime türetme çalışmaları yapılırken o dili konuşan insanların beğenileri öncelikle dikkate alınmalıdır. Bir yabancı kelime için önerilen birden fazla yeni kelimeyi, sanalâlem gibi imkanları da kullanarak halkımızla paylaşmalıyız. TDK kendi sitesinden bu beğeniyi rahatlıkla ölçebilir. Gerçekleştirilecek anket uygulamaları, hangi kelimenin toplumca daha çok benimsenebileceği konusuna ışık tutacaktır.

2)     BİLİM ADAMLARIYLA ORTAK ÇALIŞMALAR YAPILMALI
Çeşitli bilim kollarında çalışan, Türkçe’ye duyarlı bilim adamlarıyla yeni kelimeler türetilirken fikir alışverişi yapılmalıdır. Örneğin yabancı tıp terimlerinin yerine Türkçe kelimeler türetilirken tıp alanında uzmanlaşmış bilim adamlarının da fikirlerine müracaat edilmelidir.
3)     KELİME TÜRETMEDE ÇOCUKLARDAN DA YARDIM ALINMALI
Başımdan geçen bir iki örneği anlatarak bu maddeye açıklık getireyim. Çocuklarım 2-3 yaşlarındayken kendilerine gösterdiğim „Pipet“ olarak anılan aleti, „çekme“ şeklinde Türkçeleştirmişlerdi. Bu yeni kelimeyi hiçbir müdahaleye maruz kalmadan kendi saf Türkçe beğenileriyle bulmuşlardı. Lego oyuncaklarını da „takma“ olarak adlandırmıştı çocuklarım. Demek ki tertemiz bir şuura ve dil beğenisine sahip çocuklarımız da yeni kelime türetme çalışmalarında yol gösterici olabileceklerdir.
4)     DİLİN MÛSİKİ YAPISI YOK EDİLMEMELİ
Kelime türetme çalışmaları yapılırken dilin ses uyumuna zarar verecek buluşlardan da çekinilmelidir. Zaten Türklerin kelime kullanımında yüz yıllardan beri oluşmuş bir kelime mûsikisi tercihleri bulunmaktadır. Yeni bulunacak kelimeler bu ses uyumu beğenisiyle çatışırlarsa, elbette kullanılmayacaklardır.. TDK tarafından vaktiyle önerilmiş olan „Belgegeçer“ sözcüğü Türkçe’nin ses uyumuna aykırı olduğu için „Belgeç“ şekline dönüşmüştür. Zira iki tane „ge“ sesinin yanyana gelmesi Türk kulağını tırmalamaktadır. Ses bilimi açısından bakıldığında da bir „ge“ sesinin kaybolacağı açıktır.. Yine „tatbilir“, „duyurumluk“, „güvenmelik“, „yansılanım“, „oturgaç“, „götürgeç“ gibi türetilmiş kelimelerin Türk toplumu tarafından benimsenmeyeceği oldukça açıktır. Bu gibi Türkçe’nin doğasına aykırı kelimeler yerine daha akıcı, söylenmesi kolay, kulağa hoş gelen ve Türkçe’nin mûsiki yapısını bozmayacak kelimeler oluşturulmalıdır. Bu çalışmalar yapılırken, müzik ustalarından ve şâirlerden de destek alınmalıdır.
5) DİLİN EKONOMİ KURALI DİKKATE ALINMALI
Kelime türetme çalışmaları yapılırken dildeki Ekonomi Kuralı mutlaka dikkate alınmalıdır. Türkler ve pek çok topluluk, konuştukları dillerdeki uzun kelime kullanımlarını kısaltma gereği hissederler. Başlangıçta daha fazla ses yapısına sahip bir kelime zamanla daha az seslerle ifade edilmeye başlanır. Örneğin „geliyorum“ fiilinde olduğu gibi şimdiki zaman ekleri bütün yörelerimizde kısaltılarak kullanılır. „Geliyom“, „gelim“ vb… Bir Türk’ün „klip“ kelimesi yerine „görümsetme“ kelimesini kullanabileceği nasıl düşünülmektedir? Ekonomiklik kuralı gereği nisbeten daha uzun „görümsetme“ kelimesi yerine Türkler elbette „klip“ kelimesini tercih edecektir. O halde „klip“ kelimesi yerine kullanılacak sözcük, en az bu kelime kadar kısa bir sözcük olmalıdır ya da Türk belleğine daha kolay yerleşebilecek anlamlı bir kelime olmalıdır. Mesela „şarkıfilmi“, „görümsetme“ kelimesi uzunluğundadır ama dilimize daha kolay yerleşebilecek bir kelimedir. Ekonomik bir kullanıma örnek ise, „kesit“ örneğinde olduğu gibi –it ekiyle oluşturulan „görüt“ kelimesi olabilir.. Ancak bu örneklerden hangisinin kabul edileceğine halk kendisi karar verecektir.


6)     ANLAMI KARŞILAMAYAN YA DA ANLAM KARGAŞASINA SEBEP OLACAK KELİMELER TÜRETİLMEMELİ
Buzdolabı, bilgisayar kelimeleri gibi olumlu örnekler, ifade edilmek istenen nesnelerin özelliklerini açıkça ortaya koyan kelimelerdir. Örneğin „navigasyon“ kelimesi yerine önerilen „yolbul“ kelimesi hem ekonomik, hem de Türk beğenisine uygun hem de anlatılmak isteneni açıkça ortaya koyan bir kelimedir. Bu nedenle bu kelimenin dilimize yerleşeceğini iddia etmek asla bir kehanet olmayacaktır. Bu örnekte de kastedilen anlam, kelimelerin içeriğinden hemen çıkarılmaktadır. Ancak „terör“ kelimesi yerine önerilen „yıldırı“, „terörist“ kelimesi için önerilen „yıldırıcı“, „migren“ sözcüğü yerine önerilen „yarım baş ağrısı“ kelimeleri gibi kötü örnekler sanki çok düşünülmeden bulunmuş, ifade edilmek istenen anlamı karşılamayan hem de ekonomik olmayan kelimelerdir. Örneğin „terör“ kelimesine karşılık bulunurken askeri çevrelerle ya da devlet yetkilileri ile yeteri kadar iletişime geçilmiş midir? „Yılmak“, „yıldırmak“ kelimeleri dilimizde halen kullanılmakta olan kelimelerdir. Örneği „yıldırıcı“ kelimesi „terörist“ yerine kullanılacaksa, „yıldırıcı sıcaklar“ kelime grubunun anlamı ne olacaktır? „Terörist sıcaklar“ mı olarak anlayacağız bu kelimeyi? Üstelik „Yıldırıcı“ soyadına sahip pek çok vatandaşımız bu kelimenin kullanılmasından mağdur oldukları için soyadlarını mı değiştirmek zorunda kalacaklardır? „Yıldırım“, „yıldırmak“ kelimelerinin cümle içinde kullanımıyla doğacak anlam karışıklıkları nasıl önlenecektir?
7)     KELİME TÜRETMEDE HALKIN KULLANDIĞI KELİMELER DE KULLANILMALI
Yıllardan beri açıkça görülmektedir ki kelime türetme kaygısını taşıyan dilcilerimiz, türettikleri kelimelerin dilimize yerleşmiş Arapça ya da Farsça kökenli kelimelerden oluşmamasına da özen göstermektedirler. Ancak bizim kabulümüz, Türk diline binlerce yıldan beri yerleşen, halkın türkülerine, destanlarına, atasözlerine, şarkılarına girmiş bütün kelimelerin Türkçe olduğu yönündedir. Kulağa daha hoş gelen ve dile yerleşme imkanı daha yüksek „aynıbasım“ yerine söylenmesi daha zor „tıpkıbasım“ kelime grubunu önermek, zaten yerleşmiş olan „sanalâlem“ yerine „örütbağ“, „genelağ“ gibi kelimeleri sonlarındaki seslerin yok olacağını bile bile önermeye çalışmak, dilimize yerleşmiş Arapça ya da Farsça kökenli kelimeleri yok sayarak dilimizin binlerce yıldan beri oluşmuş tadını, doğasını bozmak, bizce dilimize iyi niyetle de olsa yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir.
8)     KELİME TÜRETİRKEN TÜRK LEHÇELERİNDEKİ ORTAK KULLANIMLARI BOZMAMALIYIZ
Türkiye Türkçesi için kelime türetme çalışmaları yapılırken maalesef Türkçe ve diğer Türk lehçeleri arasındaki mesafe olabildiğince açılmıştır. Türk lehçelerinde halen kullanılan, zarf, sıfat, hekim, isim, zamir, gaye, edebiyat, şiir, fiyat, sebep, hâkim, kelime, beyaz, siyah vb. kelimeleri kullanımdan kaldırmak, gençlerimizle Türk topluluklarını ve hatta geçmişimizi yabancılaştırmak anlamına gelmez mi? Bu yabancılaşmayı ve kopukluğu önlemek için dilimize yerleşen yeni türetilmiş kelimelerin yanında bu kelimelerin halk ağzına, atasözlerimize, kitaplarımıza yerleşmiş eski kullanımlarını da bir zenginlik olarak mutlaka öğretmeliyiz. Yine Farsça, Arapça gibi dillerle, Zazaca, Kurmançça gibi lehçelerde var olan kelime ortaklıkları da bu yanlış kelime türetme uygulamaları sayesinde ortadan kalkmaktadır. Eskiden beri sâkin, zevce, camid gibi pek çok kelime ile oluşmuş ortak bir anlaşma alanına sahip olan halklar, şimdi geçmişteki bu ortaklıklarından habersiz bir şekilde birbirlerini yabancı olarak görmeye başlamıştır.
TÜRK DİL KURUMU’NUN ÖNERDİĞİ BAZI KELİMELERE KARŞILIKLAR
Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi Türk Dil Kurumu’nun yabancı kelimelere karşılık gelecek yeni kelimeler türetme çalışmaları içinde olması elbette takdir edilesi ve alkışlanası bir faaliyettir. Yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulan dil uzmanlarımızın samimiyetinden ise hiçbir şüphemiz yoktur. Ancak bu samimi gayretler, yeni türetilen kelimelerin halk tarafından kabul görmesini sağlamak için yeterli olmamaktadır. Yazımızın daha önceki bölümlerinde de belirttiğimiz gibi, yeni kelimelerin yerleşmesi ancak o dilin binlerce yıldan beri şekillenmiş doğasının bu değişikliklere „evet“ demesiyle mümkün olacaktır. Dil sisteminin ve toplumdaki dil beğenisinin rağmına yapılan hiçbir değişiklik „dilin mevcut bünyesi“ tarafından kabul görmeyecektir. Bu bölümde TDK’daki uzmanlarımızın buldukları yeni kelimelerden farklı, kendi türettiğim ya da toplum arasında zaten yayılmış olan bazı kelime kullanımlarını takdirlerinize sunmak istiyorum. Bunu yaparken bir kaç farklı seçenek belirleyerek, bunlar arasında en uygun tercihi sizin yapmanızı sağlamayı arzuladım. Bakalım türettiğimiz kelimeler sizin beğeninizi kazanabilecekler mi? Görüşlerinizi ve önerilerinizi oguzduzgun@gmail.com adresine gönderirseniz mutlu olurum. Kelime sıralaması şu şekildedir: Yabancı kelime-TDK’nin önerdiği kelime>Bizim önerimiz.

amblem -belirtke>bellem
anchorman -ana haber sunucusu >anahaberci
aspiratör -emmeç >havaçeker>tozemer
billboard -duyurumluk >ilantahtası
dart- oklama>ok-at
duayen- aksakal>enkıdemli
eküri -ahırdaş>mekandaş
gurme -tatbilir>taduzmanı
kapora -güvenmelik>önödeme>önpara>güvenparası
klip -görümsetme >görüt>şarkıfilmi
light -yeğni>hafif
raket -vuraç>vur-at
ultrason -yansılanım >yansıçeker>ışıyansı
voleybol -uçan top >filetopu>ağtopu>havatopu
zapping -geçgeç>görgeç>basgeç>zıpgeç
fotokopi- tıpkıçekim>aynıçekim>özügibi
internet-genelağ>sanalâlem>sanalbağ
e-mail-e-posta>e-mektup

.Eleştiriler & Yorumlar

:: İyi de yeni önerdikleriniz Türkçe değil ki!
Gönderen: İlker Fıçıcılar / , Türkiye
17 Temmuz 2010
Merhaba İlker Bey! Yorumunuz için teşekkürler. Öncelikle Türkçe anlayışımız arasında bazı farklar olduğunu belirtmek istiyorum. İlantahtası kelimesi bize göre Türkçe bir kelimedir. Tıpkı şarkı ya da mekan kelimeleri gibi. Zaten TDK da artık bu kelimelerin yerine yeni kelimeler türetmeye çalışmamaktadır. Bu tür Arapça ya da Farsça kökenli kelimeler bin küsur yıldır kullandığımız kelimelerdir. Bu kelimelerle Türkçe arasında doku uyumu gerçekleşmiştir.Bunun şahidi bin küsur yıllık edebi metinlerimiz ve söylencelerimizdir. Onlar Türkçe'nin bir parçası olmuşlardır artık. Ama'sız, ve'siz, hala'sız, zaten'siz, fakat'sız, ki'siz bir Türkçe düşünmemizin imkanı yoktur. Binlerce yıl sonucunda elimizde bulduğumuz yaşayan Türkçe budur. Bu kelimeler dilimize girmeye başladıkları sırada bir kelime türetme çalışması yapılsaydı elbette bu tür kelimelerin Türkçeleşmiş olmasından bahsedemeyecektik. Ama öyle ya da böyle bu kelimeler Türkçe'dir. Bugün Anglo-Sakson kökenli kelimelere karşı direnişimiz bu kelimelerin de Türkçeleşmesini önlemek içindir. Hem daha bu yaancı kelimelerle Türkçe arasında doku uyumu da gerçekleşmemiştir. Yüzlerce yıldır Arapça ya da Farsça kökenli bir çok kelimeye Türkçe ekler eklemekteyiz. Mumluk, insancıl, hayvansı, alakasız, umutlu, sihirli, kitaplık vb... Sadece saf Türkçe kelimelerle yeni kelime türetme arayışları maalesef akim kalmıştır. Halkımız, diline yerleşmiş bütün kelimeleri Türkçe kabul eder. Mesela kahve kelimesi halk için renklere ad olacak kadar Türkçe'dir. Renk, gül, dost, hoş, teşekkür, hava, ateş, aşk, havaalanı, efendi, hoca, İstanbul, karanfil, kadife kelimeleri de hangi kökenden gelirlerse gelsinler Türkçe'dir artık. Şarkılarımızda, atasözlerimizde, manilerimizde ve masallarımızda yaşamaktadırlar. Bin yılda oluşmuş bu edebi ürünleri bir anda yok sayıp muadillerini oluşturmamızın imknı yoktur. Mesela eküri yerine önerilen ahırdaş kelimesi de saf Türkçe bir kelime değildir. Ahır Farsça kökenli bir kelimedir ve artık o bile öz Türkçe kabul edilmektedir. Aksakal örneğinde olduğu gibi Sakal, Moğolca kökenli bir kelimedir ve dilimizde öz Türkçe sandığımız pek çok kelime Moğolca kökenlidir. Yine dilimizde Soğdca, Eski Farsça, Eski Hintçe, Çince kökenli pek çok kelime vardır ki bunları Öz Türkçe sanmaktayız. Bu kelimeler arasında da Öz Türkçe, Türkçe değil ayrımı yapmaya kalkarsak pek çok kelimeyi kabul etmememiz gerekir. Türkçe buna müsait olmasaydı bu kelimeler gibi binlercesi Türkçe eklerle birleşemezdi. Orhun abidelerinde bile durum böyledir. Hatta dilimizde kullandığımız bazı ekler de Moğolca gibi dillerden dilimize geçmiştir ki, biz onların Türkçe olmadığını iddia edemeyiz. Bunun gibi binlerce yıldır dilimizde pek çok derin anlamlarıyla kullanılagelmiş, adeta ruhumuza yapışmış kelmeler artık Türkçe'dir. Bizim kabulümüz bu yöndedir. Binlerce yıllık süreçlerden ve onlarca coğrayadan gelen hiçbir dil saf dil olamaz. Almanca, İngilizce gibi diller de böyledir. Kabul etmemiz gerekiyor ki, Türkçemiz de böyledir. Bu tarihi ve sosyal bir vakıadır. Bu gerçekle uyumlu olacak her türlü dil çalışması halkımız tarafından kabul görecektir. Diğerleri pek çok uçuk savda olduğu gibi tozlu raflarda unutulmaya mahkum olacaktır. Bu gerçeği bir zenginlik olarak kabul etmeli, yeri geldiğinde siyahı yeri geldiğinde karayı, kimi zaman aşkı kimi zaman sevgiyi, bazen iyiyi bazen de hoşu, arasıra akı arasıra da beyazı kullanmasını bilmeliyiz, bu zenginliğin ve çok boyutlu bir edebiyatı müjdeleyen bu seçenekler evreninin tadını çıkarmalıyız//// İngilizce sözcükler yerine öz-Arapça önerilmiş olmuyor mu bu kez de? Örneğin ha billboard ha ilantahtası... İkisi de Türkçe değil ki. Sonra "mekândaş" sözcüğü! Bunda da Arapça bir sözcüğün ardına Türkçe ek getirmiş olduk! Bu yaklaşım doğru olabilir mi? Klip yerine şarkıfilmi ise hem uzun hem de Türkçe-İngilizce bileşik isim yapılmış oldu. Aslında "kesit" sözcüğününün anlamı zamanla video-clip anlamını kapsayacak biçimde genişletilebilir belki. e-posta, e-mail ve e-mektup arasında ise gene hiçbir ayrım yok. Ne posta Türkçe ne de mektup. Aslında e ön takısı artık gereksiz gibi. Kısaca "ileti" dense bile olabilir sanki, ne dersiniz? "Enkıdemli" de gene benzer bir olmaması-gereken-durumu içeriyor. Türkçe sıfat ile Arapça bir isim birleştirilere bir bileşik sözcük üretilip ardına Türkçe bir yapım eki getirilmiş... Arapça Türkçe değildir ki... Niçin İngilizce'ye düşen Arapça'ya sarılır durumu yaratalım? Aydın Köksal'ın aslında iyi bir terim-üretme kılavuzu var. Şurada: http://www.sivilsozluk.com/turkce%20bilim%20sozcukleri%20uretmek.html ve şurada biraz daha kapsamlı olarak: http://www.bilimbilmek.com/sayfa/Aydin_Koksal-Turkce_Bilim_Sozleri.html Deneyimlerinden çıkardığı öneriler bunlar. Ve evet haklısınız, TDK'ya ve bürokrasiye bırakılamıyacak kadar önemli bu yeni terim üretme sorunu... Çeşitli bilim insanları ve yazarlar, sizin gibi bunları üretip kullandıkça zaman içinde olgunlaşıp yerleşecektir bu yeni sözcükler.

:: ....
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
16 Temmuz 2010
Kutlarım.Çok değerli bir çalışma olmuş. Çeşitli sitelerde yayınlayarak bu yazınızın daha çok kişi tarafından okunmasını sağlayacağınızı umarım. TDK, 1980 öncesi dilimizde toplumun önemli bir kesimi tarafından tasvip görmeyen bazı kelime türetme çalışmasları yapmıştı. Bu çalışmalar alay konusu olduğu gibi, toplumda ayrışmalara da yol açmıştı. Mesela sol kesim bu kelimeleri ısrarla kullanırken öteki taraf buna karşı çıkmıştı. İstiklal marşına "ulusal düttürü", tramvaya "çift boynuzlu götürgeç " diyen TDK birçok kişi tarafından eleştirilmişti. İşin yolunu,yordamını siz gayet rasyonel bir şekilde açıklamışsınız. Teşekkür ederim. Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın dilbilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eston Dili ve Türkçe
Fince Türkçe Benzerliği
İbranice - Hintçe Kardeşliği
Türkçe'nin Şifresi - Türkçe'nin Üstünlüğü - 2
Adem ve Havva Dili
Esperanto ve Türkçe
Türkçe'mizin Ermenice'ye Etkileri
Türkçe'nin Şifresi - Türkçe'nin Üstünlüğü - 1
Türkçe'nin Yitik Kardeşi; Kızılderilice!
Sümer'e Farklı Bir Bakış

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Atomda Dna Var mı?
Tebbet Suresindeki Mucizeler
Çoklu Hücre Modeli
İslam Bilim Müzesi
Nasreddin Hoca Yazar Oldu
Hangi Tanrı?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.