Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Almanya’da bir yerlerde, sesini hiç duymadığım, bakışlarıyla hiçbir zaman tanışmadığım başka bir amcam olduğunu duyduğumda çok da küçük sayılmazdım. Yüreğimin bir köşesinde her zaman canlı tuttuğum amca özlemi bir gün evimize çıkıp gelen Ali amcamın vuslatıyla da son bulmamıştı. Bir kaç gün gördüğüm, konuştuğum, oyunlar oynadığım Ali amcamı ondan sonra bir daha hiç göremedim. Babamın apar topar hazırlanarak, bir yandan da yaşlı gözlerini silerek, uzun bir yolculuğa çıkacağını farkettiğim sırada, amcamla dünya gözüyle bir daha hiç bir zaman görüşemeyeceğimi de anlamıştım. Çünkü o artık ölmüştü. O artık sonsuzluğa göçmüştü.. Aile albümümüzdeki resimlerinden tanıdığım bir başka amcam daha olduğunu o zamanlar nedense hiç düşünememiştim. Babam bir amcamın daha var olduğunu adeta bir destan kahramanını anlatır gibi kulaklarıma fısıldar, ben de bir masal dinlermiş gibi amcamlı uykuların sahillerindeki rüyalarıma yanaşırdım.. Işkın amcamın daha sonra öğrendiğim gerçek ismiyle Metin amcamın var olduğunu ve yaşadığını bilmem bile içimdeki amca özlemine, en azından hayaller aleminde tatlı bir tiryak olmuştu. Hiçbir zaman sesini duymadığım, kokusunu hissetmediğim ve bakışlarını görmediğim bir amcamın var olduğunu bilmem bile beni mutlu etmeye yetiyordu. Gençliğinde Judo sporu dalında şampiyonluklar kazanmış bir amcam olduğunu, daha sonra onun beden eğitimi öğretmenliği yaptığını, ardından Almanya’nın en kapsamlı Fizyo-Terapi merkezlerinden birisini kurduğunu da zamanla öğrenmiştim. Bir gece vakti canımdan çok sevdiğim babacığım, hem de gözlerimin önünde kelime-yi şehadetlerle sonsuzluğa uçtuğunda, ruhumun, kalbimin ve bütün kişiliğimin yarısının da onunla beraber beni terk edip gittiğini fark ettim.. Bu yerlerde duramazdım artık. Sanki babamı bilmediğim bir yerlerde bulmayı ümit edermiş gibi çıktım yolculuğa.. Ok yaydan çıkmıştı artık. Yer yerinden oynamış, bütün dengelerim alt üst olmuş, babamsız bir hayatta ne kadar sıfır olduğumu düşünmekten beynim yorulmuştu.. Çeşitli yalpalamalarla bir sağa bir sola gittim ama babam çıkmıyordu karşıma. Onunla ahirette yeniden görüşeceğimizi çok iyi biliyordum ama sanki bu dünyada da aniden karşıma çıkıvericek gibiydi. Sanki şurada, sanki burada ve sanki oradaydı. O kadar canlıydı ölmesine rağmen. Bizden ayrıldığı günden beri onu tanıyanların rüyalarından hiç çıkmayacak kadar canlı bir ruhtu.. Sonunda Türkiye’de de duramadım ve düştüm yollara.. Yeni limanın Almanya’ydı.. Bir zamanlar babamın da Nürnberg’in sokaklarında dolaştığını bilmem bile beni bu şehre doğru sevk ediyordu. Ancak görev yerim farklı bir yerdi. Bir gün o şehre gideceğimi düşünmem bile, sanki oralarda bir yerlerde bir taşın altında, bir tarihi binanın duvarlarında, bir caddenin kaldırımında babamdan izler bulabileceğimi öğütlüyordu bana.. Babamdan ayrılmıştım ve yüreğimde büyük bir boşluk oluşmuştu. Biricik anneciğim bile o boşluğu dolduramazdı. Zira ikisinin yeri o kadar farklıydı ki. Bir gece vakti birden bire yüreğime amcam düştü. Hiç görmesem de babamın sevgi dolu anlatımlarından hatırladığım amcam. Bir destan kahramanı gibi, karanlık gecelerde albümler eşliğinde ruhuma fısıldanan o güzel gözlü amcam.. Bir arkadaşın Nürnberg’e gideceğini söyleyerek beni de yolculuğuna davet etmişti. Bu vesileyle birlikte amcamı da görebileceğime olan inancım biraz daha artmıştı. Onu görebilecek, kokusunu duyabilecek ve ona doya doya sarılabilecektim.. „Amca“ diyecektim „Ah canım amcam! Neden düşlerimden ve hayallerimden başka bir yerde göremedim seni? Neden bir kere bile duyamadım sesini ve hissedemedim kokunu? Bunca yıl neden bulamadım izini?“ Beni neyin beklediğini bilmiyordum. Elimde bir kaç siyah beyaz resimden başka da hiçbir şey yoktu. Ama onda babama ait bir şeyler olduğunu biliyordum. Onda yıllardır aradığım babamı bulacağımı hissediyordum. Nürnberg’e ulaştığımızda bir film şeridinin geriye sarılması gibi ben de 1970’lerin Almanya’sına doğru yolculuğa çıkmıştım. İşte şurada babam. Hemen yanında elinden tutmuş yürüyen uzun siyah saçlı bir güzel kadın...Bu bayanın annem olduğunu henüz gözyaşlarıyla buğulanmamış bakışlarından anlıyorum..Geleceğe dair planlar yapıyorlar mutlu gülücükler eşliğinde.. „Bir ev alırız“ diyor annem. Babam gülümsüyor ve “önce bir mobilya dükkanı açacağım. Bandırma’nın en gelişmiş mobilya atelyesi olacak.” Annem tekrar gülümsüyor ve sarılıyor babama “sen nasıl istersen öyle olsun. Yeter ki huzurlu ve mutlu olalım.” Biraz sonra amcamın oturduğu binanın önünde duruyoruz. İşte burası.. İşte biricik amcam burada oturuyor.. İçimde bir heyecan, içimde bir ürperiş..Bunca yıldan sonra, ömrümde hiç görmediğim bir insana nasıl “amca” diyebilecektim? Nasıl onu kendime yakın hissedebilecektim? Bu endişeler içersindeyken dairenin ziline basıyorum.. Fazla vakit geçmeden kapı açılıyor.. Yanımdaki ağabey gülen gözlerle bana bakıyor. Onun çok önemli bir anın şahidi olduğunu hissediyorum. Ziyarete gelmeden önce yaptığımız telefon görüşmesinin ardından saatlerdir bizi karşılamak için hazır bir şekilde beklediklerini anlıyorum. Belki aynı endişeler onda da var. Belki bunca yıldır bizleri neden arayıp sormadın amca? diye soracağımı düşünüyor.. Ancak ben amcamın da, babamın da bu bizsiz büyüyen ayrılıkları konusunda haklı sebepleri olduğunu biliyorum. Fakat bu durum yıllardır yüreğimi yakıp kavuran amcasızlık ateşini dindirmiyor. Asansörden yukarı çıkıyoruz. İkinci kat.. Dairenin kapısı açılmış durumda.. Kapıya doğru yöneldiğimde uzun boylu bir bayanın bizi içeriye buyur etmeye çalıştığını görüyorum. Amcamın hanımı, yengem. Biraz sonra amcam karşımda beliriyor..Kısa süren bir sarsıntı yaşıyorum. Sanki bir ruh depremi. Sanki 30 küsur yıldır içimde bir yerlerde eksik kalmış bazı taşlar yerlerine oturuyor. Biraz başım dönüyor ama belli etmiyorum. Amcamla sarılıyoruz. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Onu hiç bırakmak istemiyorum. Gözlerinde demlenmiş yaşları fark ediyorum. Daha sonra içeri giriyoruz. Oturuyoruz ve babamlı, annemli günlerden başlıyoruz sohbete.. Kuzenim Sinan, gözlerimin içine bakıyor.. İyi kalpli, sevgi dolu bir çocuk olduğunu gözlerinden okuyorum. Yengemse devamlı gülümsüyor. Amcamın yanında güçlü bir hayat arkadaşı gibi dimdik duruyor. Kahvelerimizi yudumlarken amcam bir aile albümü getiriyor. Gözlerindeki nem arttıkça artıyor. İçinden babam, annem ve kendisinin resimlerinin bulunduğu onlarca fotoğraf çıkartıyor. Belli ki unutulmamış, yüreklerde taptaze yaşamaya devam eden anılar var. Bandırma’ya geldiği günleri büyük bir özlemle anlatıyor amcam. Resimlerde henüz küçük bir çocuk.. Babamdan, annemden parlayan gözlerle bahsediyor. Bir zamanlar babamı çok sevdiğini anlıyorum. Daha sonra neden burada olduğumu düşünüyorum. Evet ben babamı arıyordum, diyorum kendi kendime. Nürnberg’in caddelerinde, tarihi binalarında bulamadığım babam, buralarda bir yerlerde olmalı, diyorum içimden. Evin duvarlarını, koltuklarını süzüyorum. Dolapları, bardakları inceliyorum. Bu arada amcam anlatmaya devam ediyor.. Daha sonra gözlerine odaklanıyor bakışlarım. „Kızım mavi gözlerini amcasından emanet almış herhalde“ diyorum... Kızımın gözleri karşımda.. Bir çift mavi göz, çakmak çakmak.. Daha sonra tekrar hatırlıyorum. Burada babama ait bir şeyler olmalı, diyorum. Bunu bulmalıyım. Birden herşeyi anlıyorum. Amcama daha dikkatli bakıyorum. Bakışlar evet bakışlar… Daha önce neden farkedemedim diye hayıflanıyorum.. Aradığımı buluyorum sonunda. Babamın yürek parçalayan, çakmak çakmak bakışları... Evet yıllardır aradığım babamı amcamda buluyorum sonunda. Kendimi tutamıyorum ve ağlamaya başlıyorum. Bir türlü dinmiyor gözyaşlarım. İçten içe ağlıyorum.. Sonunda babamı tam da amcamın bakışlarında buluyorum. Rahatlıyorum..Tekrar yola koyulduğumuzda, aslında birbirimize ne kadar da yakın olduğumuzu, sanki bunca senedir birbirimizden hiç ayrılmamış olduğumuzu hissediyorum. Son bir defa daha sarılıyoruz birbirimize.. Babamın kokusunu duyuyorum amcamda.. Sanki babama sarılıyorum.. Eve dönmek için yola koyulduğumuzda gözlerim ve yüreğim gülüyor.. Aradığımı bulduğumu anlıyorum.. İçimdeki huzur bunu fısıldıyor ruhuma.. Amcamda bulduğum babamın bakışlarıyla birlikte yola koyuluyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |