Kürtaj sadece kendileri bir zamanlar doğmuş insanlar tarafından savunuluyor. -Ronald Reagen |
|
||||||||||
|
Düşünen, paylaşımcı insan, neredeyse kendinin bile fark edemeyeceği kadar değerlerini günümüzde kaybetti. Yerini çıkar amaçlı siyasi ve ticari insan aldı. Sınırlarını ihlal eden bu tür insan manevi değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanı da düşünsel etki alanına alamasa da ekonomisini alt üst ederek, güncel fakir düşürdü. Yani sınırlı amaca sahip kişi değerlerini git gide terk etti. Bu belirli bir safhaya ulaştı. Teknolojinin süratle ilerlemesi ile de bu süreç müthiş bir paye ve güç kazanarak insanın doğasını neredeyse alt üst etti. İnsan ruhuna ve insani değerlere neredeyse hiç değer vermeyen ruhsuz gölgeler çoğaldı. Merhamet ve yardımseverlik yerini vurdumduymazlığa bırakırken, katılımcılık, paylaşım ve üretim de yerini hızla tüketmeye ve atalete bıraktı. Bu da demirden bir pençe gibi hayatımızı kıskıvrak yakalayıp biz Türk insanını maddi ve manevi fakir düşürdü. Kısacası Türk İnsanı öz değerlerini yitirmiş durumdadır. Buna en basit bir örnek verilecek olursa, aileden başlamak gerekiyor. Çünkü ne evlat anayı-babayı tanıyor ve sayıyor ne de ana-baba evladı seviyor ve sahip çıkıyor. Büyük küçük her insanda saygı ve sevgi katsayıları minimal düzeylere indi. Çekirdek aile yapısındaki bu hızlı değişen olumsuzluk ve duygusal erozyon ise yerini fast food tüketici bir “ruhsuz” örgütlenmeye bırakıyor. Milli bayramlarımız ve dini bayramlarımız eskiden nasıl kutlanırdı? Yüreklerimiz coşkuyla kabarır, tek bir yürek olmayı bilirdik. Büyüklerimizin ellerini öpmek için saygıyla eğilmeyi bilirdik. Büyük küçük her Türk insanı bayram yerlerine koşar “milli ruhu” pozitif bir inanç ile doldurmayı bilirdik. Ya şimdi? Korkuyoruz. Tek yürek olmak yerine yüreklerimizde “acaba biri bomba koyar mı?” “ya kalabalıkta başımıza bir şey gelirse?” kaygıları ile sokağa dahi çıkamaz olduk. Her insan şuna eminim ki, son zamanlarda şu soruyu soruyor: “Peki, ne olacak halimiz?” “Ne olacak halimiz?” Sonuç bir felaket; milli değerlerimiz zafiyet geçirmekte ve atomun çekirdeği gibi parçalanmakta. Her insan adeta bir “canlı bomba” gibi ortalıkta dolaşıyor. Dokunsan ağlıyor, söylesen seni yanlış anlayıp, sesini yükseltip, tartışma çıkartıyor, vb... Adaletin terazileri “asliye hukuk” ve “sulh hukuk” dosyaları ile dolup, taşmakta. Önceden mahkeme salonları küçüktü, şimdi ise “adliye sarayı” oldu. Suçlular çoğaldı. Hastaneler önceden vakıftı, her insan rahatça tedavi olur evinde bile bakımı sağlanırdı, şimdi ise bir yatakta iki hasta yatar, taburcu olurken senet imzalar hale geldi. Okullarımız Milli Eğitimle daha bir kaliteli, eğitsel ve daha bir güvenceli iken şimdi yerini özel dershaneler alır oldu. Ne de doğru söylemiş bir uzak doğulu; “ Bir ülkede; adliye merdivenleri yosun tutmuş ise, hastane merdivenleri aşınmamış ise, okul merdivenleri yeni ise, o ülkede HUZUR var demektir.” Peki, ne yapmalı ve nasıl bu anaforlu süreçten kurtulabilmeliyiz? Ulu önderimiz, sevgili Atatürk’ümüz bize bu konuda ışık tuttuğu halde görmezlikten geldik. Onun yürekten TÜRK halkına seslenişini nasıl unuturuz nasıl? “Ey, Türk Gençliği, muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Nasıl yüceltmiştir bizi? Nasıl onurlandırmıştır, Türk kimliğimizi? Nasıl yüreklendirmiştir, yedi düvele karşı bizi? Ne çabuk unuttuk, unutturmaya çalıştık? Tarihimizi silebilir miyiz? Bu kadar kolay mı, binlerce şehitlerimizin döktüğü kanın faturasını, unutmak? Onlar canlarını vermediler mi, bu VATAN toprağı ve TÜRK insanı için? Şimdi BİZİ BİZE kırdıran bu ruhsuz dış mihraklar nasıl da mutlular. Ya biz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Türkmen, Boşnağımızla bir arada asırlardır yaşamadık mı? Bundan sonra da yaşamak çok mu zor? İnsanlık uğruna kalkıp herkesi uyarmalı, milli duygularımızın ne kadar değerli olduğunu hem evlatlarımıza hem insanlara anlatmalıyız. Çünkü, “Bize” bizden başka dost yok. Emine Pişiren/Edremit-Akçay/04.12.2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |