..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Siyah - Beyaz (En Uçlar) > Emine Pişiren




22 Temmuz 2008
Kısa Kes Aydın Havası Olsun!..  
Türçemizi ne zaman yazıp, konuşup ve doğru düzgün kullanacağız?

Emine Pişiren


Zaman zaman düşünmüşümdür. Türkçemizde deyimler, ata sözlerimiz ne derece doğru ve yerinde kullanılıyor? Geçenlerde yazmış olduğum bir yazımda, “elinin körü” diye bir deyim kullanmıştım. Biz bu deyimi genelde sabır kat sayımızın düştüğü anlarda dudaklarımızdan yüksek tonla söyleriz…


:CGCJ:


Zaman zaman düşünmüşümdür. Türkçemizde deyimler, ata sözlerimiz ne derece doğru ve yerinde kullanılıyor? Geçenlerde yazmış olduğum bir yazımda, “elinin körü” diye bir deyim kullanmıştım. Biz bu deyimi genelde sabır kat sayımızın düştüğü anlarda dudaklarımızdan yüksek tonla söyleriz…

Evet, nedir “elinin körü”? Çok araştırdım, sordum, internette turladım ama bulamadım. Yani, benim bildiğim “elinin körü” hiçbir yerde yoktu…

Öğrenme ve araştırma yolculuğumda gördüm ki, her deyim her ata sözü birden fazla anlamda kullanılır olmuş. Bu yolculuğumdan keyif bile aldım. Atalarımız kafalarına göre takılmış. Size birden fazla örnek gösterebilirim…

Okul ile et kesim evini aynı kefeye koyan ve eğitimin şiddetle daha iyi olacağına inanmış atalarımız ve eğitimcilerimiz bakın neler söylemiş?

“Eti senin kemiği benim!”
“Hocanın vurduğu yeri ateş yakmaz!”
“Dayak cennetten çıkmadır!”
“Laf ile uslanmayanın hakkı kötektir!”
“Kızını dövmeyen dizini döver!”
“Kadının sırtından sopasını, karnından sıpasını eksik edilmemeli!”

Yukarıda sıraladığım birkaç atasözümüz uluslar arası adalet sıralarında masaya konulsa, nasıl sonuçlanır, artık varın sizler düşünün?..İşkenceden zevk alan insanlar olduğumuzu düşünecekleri kesin…

Eşitlik, eşitlik diye çığırtkanlık yapmışızdır. Bazen de, feminist olanların yanında yer almışızdır. Çoğunlukla ulu önder Atatürk’e kızmışızdır. Haremlik selamlık onun sayesinde kalktı diye. Bakın o devirlerde atalarımız nasıl cinsiyet ayrımı yapmışlar?

“ Bir evde iki kız olacağına dağda domuz olsun!”
“Bir evde iki kız biri çuvaldız biri bız! Bir evde iki oğlan biri devlet, biri mihnet!”
“ Kız doğuran tez kocar!
“Kız çocuğu el çocuğu!”
“Kız dediğin çiğ ettir, kaldıkça kokar!”
“Kızını döven dizini dövmez!”
“Oğlan büyür koç olur, kız büyür hiç olur!”
“Kızın mı var, derdin var!”

Yukarıda benim anladığım şu; “cinsiyet ayrımı yapılmış ve kadınlarımız aşağılanmış” o devirlerde…

Birde dikkatimi çeken şu oldu. Aman Allah’ım! Yahu, tüylerim diken diken oldu! O yetim ve öksüzlerin ne suçu var ki? Hele şehit çocuklarını aklıma getirince, daha da içim acıdı! Bakın neler zırvalamış atalarımız!..

“Çam ağacından ağıl olmaz, el oğlundan oğul olmaz!”
“Üveyin özü olmaz, köreğin gözü olmaz!”
“ Astar bez olmaz, üvey öz olmaz!”

Daha fazla yazamadım, kötü oldum! Yetimhaneleri düşündüm. Orada sıcak bir yuva ve anne baba özlemi içinde olan o minik yavruları aklıma getirince atalarımıza kızdım bile. Evlat edinmeye özendirmemişler…

Oysa o dönem, madem halifelik dönemiydi de, Hz. Muhammed Efendimizin(s.a.v) her hadisinden bir kıssadan hisse almamışlar mı? Bu konuda aklıma bir hadis geldi:

“ Allah’ın Resulu, bahçede oynayan çocukları izliyormuş. Bakmış ki bir çocuk köşede ağlamaklı, arkadaşlarına katılmıyor, öyle mahsun durmakta. Yaklaşmış yanına, ‘ Neden sende arkadaşlarınla oynamıyorsun, üzgünsün?’ gibilerinden sormuş. Çocuk ise;

-     “ Nasıl mutlu olabilirim? Bugün arife, yarın bayram. Onların güzel kıyafetleri var, benim yok.” Der.

Hz. Muhammed, merak eder sorar:

-     “ Neden sana alınmadı bayram elbiseleri?”

Çocuk boynunu büker, gözleri ağlamaklıdır.

-     “ Babam öldü. Annem başkasıyla evlendi. Beni sokağa attılar.”

Allah’ın Resulü, daha da meraklanmıştır:

-     “ Baban neden öldü?”

-     “ Peygamberimizin savaşında şehit oldu!”


Çok duygulanmıştır kainatımızın efendisi. Çocuğu ellerinden tutar ve onu sevgili eşine emanet eder.

“ Bu çocuğu yıkayıp ve en güzel giysileri giydirelim.”

Daha sonra da, çocuğa eğilip, şu sözleri söyler;

-     “ Senin babanın adı Muhammed annenin adı Hatice olsun mu?”

Çocuk bir süre sonra dışarı çıkar. Onunla az önce alay edip, üstündeki eskilere gülen çocuklar bu kez oldukça şaşkındırlar! Bu değişimi merak etmiş ve başına üşüşmüşlerdir. Çocuk başını dik tutup şöyle der.

-     “ Benim bir babam var adı Muhammed Mustafa’dır. Bir annem var adı da, Hatice’dir.”

Diğer çocuklar imrenir ve bu kez yüzleri asılır ve çoğu şöyle der:

“ Keşke bizim de babamız şehit düşmüş olsa da, babamızın adı Muhammed annemizin adı Hatice olsaydı.”

Bu görüntü Hz. Muhammed Efendimizi çok etkilemiş olmalı ki, mescitte ashabına ve cemaate vaaz vermiştir. Yetimleri öksüzleri evlat edinmeye teşvik etmiş ve kendisi de örnek olmuştur…

Ben az önce yukarıda birkaç örnek verdiğim atasözlerimizi çoğaltabilirim. Daha birçok küfür içeren sözlerde söylenmiş. Şöyle bir düşündüm, “bizler bu sözleri duyarak büyüdük, daha değişik ve sağlıklı nasıl davranıp düşünebiliriz?” diye…

Şimdilerde zeka ve akıl ile ilgili bilim adamlarımızın akıl almaz tezleri var. Bilgiler genlerle aktarılıyor, daha sonraki nesle. Ee, ne olacak bizim psikolojimiz?

Ortaya çıkacak bir şarlatan, “yok efendim bu doğru şu yanlış…” gibilerinden akıl ve ahkam kesmeye. Bunca zamandır öğrendiklerimiz yanlış mıydı? Sahi ben bu araştırmaya hangi soruyla başlamıştım? Ah, anımsadım!

“ Elinin körü!..”

Geçenlerde bir yazımda belirtmiştim. Yoğun bir 24 saat sonrası oğlum benden, “anneee, bana üçü bir arada yapar mısın? Bende yanlış bir deyim kullanmıştım. “ Elinin körünü iç!”

Balıkesir Edremit ilçesine bağlı bir köyde bulunmuş, ”elinin körü”. Evet yanlış duymadınız. Elinin körü bir lamba. Yani yağ ile yanan bir kandil. Eskiden elektrik olmadığında, akşamları göz gözü görmediği zaman, “elinin körünü alda çık dışarı!” der ve Aladdin’in lambasına benzer küçük gümüş veya bakırdan bir kandil ile aydınlık sağlanırmış…

Bundan sonra, “bir insan neyse yetmişinde de odur!” gibilerinden atasözlerine kanmak yok öyle. Değişimin ve öğrenmenin yaşı yoktur. Yaşayış ve düşünce yapımız gün geçtikçe evrim geçirmekte. Ama atalarımıza saygımızda kusur etmeden değil mi?

“ Sukut ikrardan gelir!”
“ Söz gümüşse sukut altındır!”

Hoppalaaa! Gördünüz mü, ben bile şimdi çelişkiye düştüm!..

Yüzünüzden sevgi dolu gülüşler eksik olmasın, kalın sağlıkla!..




Emine Pişiren
Edremit/ Akçay/2008


.Eleştiriler & Yorumlar

:: buravo
Gönderen: Sami / , Türkiye
2 Kasım 2008
sevgili yazarım her seferinde her güzel yazılarınızda yazıcam usanmadan ne mi nereden buluyorsunuz bu konuları nerden aklınıza geliyor anlamadım ama okadar ilginç konular ve yazdığını inanıyorum ki çok okuyor ve araştırıyorsunuz ona inanıyorum gerçekten çok araştırıyorsunuz ki bu muazzam yazılar sizin imzanızdan çıkıyor eğer sizden rica ederbilirsem bana bu tüm yazdıklarınızı eğer kitap olarak varsa imzalıyarak verebilirseniz beni mutlu edersiniz sevgi dağarcığınız hep açık olsun sevgimle sami.

:: Kır çiçekleri sevdiğinizi biliyorum.
Gönderen: Fahrettin Dönmez / , Türkiye
5 Eylül 2008
Yazınızı dikkatle okudum. Bir araştırmacı ciddiyeti ile yazmışssınız.Doğrusu pes! Katkım olsun düşüncesi ile bir hususu belirtmek isterim ki bahsi geçen ata sözlerinin pek çoğu bize ait değil. Üç kıtada hükümranlık sürme çabası içinde olan osmanlılar, değişik ulus ve kültürlerin arasında kalınca kendi kültürlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Özellikle İran ve Arap kültürü etkisinde kalmışlar ve yahudi...gibi gayrimüslümlerden de bir takım farklı anlayışlar oluşturmuşlardır. Türk kültüründe ( islam öncesi) Hatun Hakanın sağında otururdu ve sayılır sevilirdi. Hatun gerektiğinde hakana yol gösterirdi. Dolayısı ile kadın değerli idi.İslamiyetin zuhurundan sonra kadına verilen değeri tek tek anlatmama gerek yok düşüncesindeyim. "Cennet anaların ayakları altındadır." diyenbir dinin de kedını küçümsemesi mümkün müdür? İslamda kadın evin direği, "yuvayı yapan dişi kuş"tur.Dedem Korkut'un Deli Dumrul Hikayesini salık veririm.Kadının nasıl yüceltildiğini görmek için. O halde Yabancı kültürler aracılığı ile (kasıtlı) girmiş, sahiplendiğimiz, bizim sandığımız pek çok deyim ve atasözü bizim değildir? "Devlet başa, kuzgun leşe" diyen bir millet "devletin malı deniz, yemeyen domuz!"der mi? Ya da "Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de" mantığı olabilir mi? Aslı:" köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme, ko o köprü yıkılsın!"dır.Buradan şunu anlamalıyız kasıtlı olarak bize mal edilen basit ve Yüce Türk Milletinin karekterine uymayan sözler, yabancı kökenlidir. Bunları bizim sanmak çok büyük bir yanlış olur. Sizi kutlarım. Çok önemli bir noktaya değinmişsiniz. Herzaman sağlıklı kalın ve kaleminiz daim olsun efendim. Kır çiçekleri kadar narin dostum,hiç incinmeyin...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Değerli Yazım Dostumuz Sayın...
Yarım Somun Yemek İçin Orospuluk
Entellektüel Kadınlar Nasıl Bir Erkek Arar?
Yoksa Canınız Hoşaf mı Çekti?
Allah'ın Laneti Üzerlerine Olsun!..
Eh, Burası Türkiye
Her İkisi de Bir Şairin Asil Yüreğine Sahiptiler
Havada Bok Kokusu Var Baba
Atatürk'e Duyulan Bu Öfke, Bu Nefret Nedendir?
Hadi Yıkayalım Ruhumuzu!..

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Adamdan Saymışız [Şiir]
Ah Ulan Istanbul! [Şiir]
7. Didim Şiir ve Şairler Buluşması [Şiir]
Çekinme Söyle [Şiir]
Yağmur Kuşu Suskunluğu [Şiir]
Hangi Dua İle Sana Gelelim? [Şiir]
İsterdim [Şiir]
Davetsiz Konuk - 1 - [Şiir]
Madem ki... [Şiir]
Git Demene Gerek Yok [Şiir]


Emine Pişiren kimdir?

Yazmayı, okumayı ve birikimlerimi paylaşmayı seven biriyim. Edremit'in yerel bir gazetesinin köşe yazarıyım. Bazı web sayfalarında da edebiyat adına paylaşımlarım yayınlanmaktadır. Sevgi ve ışık sizle olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Emin Yurdakul, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Victor Hugo, Balzac, Leo Buscaglia, Eric Frrom, Irvın Yalom, Dale Carneige, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.