Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Bugün yaşadığımız 21. yüzyıl denen rezilliğin baş mimarı televizyondur. Üzüm üzüme baka baka kararır misali, insanlar yoğun biçimde temas içinde bulunduğu kişilerden, ortamlardan etkilenir. Kendinize bir bakın, en yakın arkadaşlarınız ve aile üyelerinizle aranızda çok büyük benzerlikler vardır, kelimeleriniz, düşünceleriniz ve hatta yürüyüşünüz bile birbirinize çok benzer. İki yakın arkadaş konuşma tarzlarından kelimelerine ve düşüncelerine, hareketlerine kadar birbirini etkiler. Yeni tanışıp da kendinizi yakın bulduğunuz birisi, yeni bir kız-erkek arkadaş, belki yeni bir öğretmeniniz sizi çok etkilerse “onun gibi”olmaya başlarsınız. Karşımızdaki iyi bir örnek olduğu sürece ve olumsuz-kötü davranışları kapmadığımız sürece bu etkileşimin kötü bir yanı yoktur ve hatta çok doğal ve faydalıdır. İnsan sosyal bir canlıdır ve çevremizden yeni şeyler alarak kendimizi ve çevremize bizdekini vererek de çevremizi zenginleştiririz. İşin-ipin koptuğu nokta tam olarak “iyi örnek” noktası. Bu klasik bir “televizyon öcüdür” yazısı değil. Bazı gerçeklere dönüp bir hatırlayalım, bazı şeyleri sıraya soktuğumuzda bir yap-bozun parçalarının birleşmesi gibi karşımıza bir gerçek çıkar. Bu bir komplo teorisi yazısı da değil. Şampanya dünya çapında bir buluş ve tesadüfen doğdu. Bazı şeyler tüm dünyayı etkilese de kimse bunları planlamadan kendiliğinden-tesadüfen-plansızca ortaya dökülüverir.. Televizyoculuk dene bu meret ucuz bir iş değil. Günümüzde dünya, teknoloji sayesinde küçülürken bir yandan da ortadaki pasta o ölçüde büyüdü.. Sanayi devriminden sonra doğan-yükselen Şirketler ve KAR ETME kavramları bugün yaşadığımız dünyanın temelini oluşturdu. Daha açıkçası dünya PARA ile-KAPİTAL ile dönüyor. Para yoksa hiçbir şey yok. Para yoksa televizyon da yok. Televizyoncuların ilk önceliği doğal olarak ayakta kalmak olabilir ama bunu geleceğin içine etmek pahasına yaptıklarında bu büyük bir suçtur. Ben bugün bu suça ortak olmamış tek bir televizyon kuruluşu olduğunu sanmıyorum. Hepsi buna az-çok bulaşmış durumda. Sadece televizyon değil, internetinden gazete ve dergilerine ve radyosuna kadar her şey batmış durumda. Televizyonlarda kaç belgesel görüyorsunuz? Silah ve kavga olmaya kaç dizi var? Kaç tane doğru dürüst eğlence programı var? İçinde baldır bacak göstermeyen kaç video klip izlediniz şu son günlerde? SEX satar, ama bu kadar da işi kasaplığa dökmek mide bulandırıcı. Et satmanında bir edebi adabı var, burada sınırlar yok olmuş. Yamyamlaşmışız vesselam. Kaza ile akşam televizyonu açsam bütün kanallarda kan-silah-gözyaşı-çıplaklık(yobaz değilim ama estetiği olamayan çıplaklık da çok iğrenç) dolu görüntüler.. Kavga, kargaşa.. Sabah ve öğleyin zaten televizyon tam bir kayıp bölge.. Sabah programı-izdivaçlar- efendim yemek programları.. Yahu rezillik, kavga gürültü, çirkinlik, haysiyetsizlik.. Hepsi var neyi sayacan? Hala bunlar seyrediliyor, Televizyoncular bunları yayınlıyor.. Bu millet önüne ne koyuluyorsa yiyor. Kendinden geçmiş zehir içiyor. Televizyoncular da reklam aldığı sürece rezillik olmuş hiç dert etmiyor.. Kapital.. Para konuşuyor.. Köpeğin önüne atsan parayı yemez ama insan kölesi olmuş. Halk hala neden izliyor? İnsan doğası bir gariptir.. Güleriz ağlanacak halimize.. Kötü durumda olan birisini teselli ederken aslında içimizde şükrederiz “bak benden daha kötüleri var. bu halime şükür” diye kendi eksikliklerimizin acısını azaltırız belki de.. Belki de bu milletin bütün bu rezil programlara katlanmasının tek nedeni budur.. Kendi ağlanacak haline gülmek ve bunları izleyip “benden daha kötüleri de var” diyerek kendini teselli etmek... Televizyonlar para olmadan hayatta kalamaz.. Hiçbirimiz parasız yaşayamayız. Bu dünyanın düzeni böyle olmuş. Değiştirmek için çok büyük ve çok köklü hareket gerekir ki buna siz 3.Dünya savaşı deyin ben kıyamet diyeyim.. Öyle büyük bişey yani.. Bu pazarda ekmek yiyen, bu düzenden memnun olan çok güçlü çok fazla insan çok fazla köşe başını tutmuş. Televizyonların bu rezil yayınları yapmasının nedeni bunların izlenmesi. Bunların izlendiğini söyleyenler ise bu RATİNG-reyting araştırma şirketleri.. Şimdi parantez açıyorum: Michael Moore denen Arıza Adam'ı duyan duymuştur. Bizim Uğur Dündar'ın Amerikalı ve biraz daha Cem Yılmazlaşmış hali ve de Uğur abi daha yakışıklı. Bu Michael reyting şirketleri ile ilgili bir araştırma yapmıştı ve belgeselinde bunu açıklıyordu. Sonra bildiğim kadarı ile bunu bu yayınlardan ötürü susturmak için bir sürü tehdit ve mahkemeler filan oldu.. Kısacası Michael şunu gösteriyordu; Televizyonların yaptıkları programların şeklini belirleyen izlenme oranları hiç ama hiç güvenilir değil. Hatta yanlış. Bunu Televizyonlar da biliyor. Ama Reklam şirketleri ve Rating şirketleri, televizyon yöneticileri bunu saklıyor çünkü reklam veren firmalara karşı ellerinde bir koz bu ratingler. Bunun yalan olması demek para musluklarının tehlikeye girmesi demek. Para aktığı sürece bu yalan sürüyor. Seyredilmeyen programlar yanlışlıkla ya da KASITLA yüksek rating almış gibi gösteriliyor ya da ratingler abartılıyor ve daha çok para tırtıklanıyor reklam veren şirketlerden.. Reyting Allah'ın emri değil; reytingleri sorgulayın. Altından hiç de hoş olmayan şeyler çıkacak. Benim gibi sıradan vatandaş da televizyondaki canavar ve hilkat garibesi bu programlar karşısında televizyonu çöpe atma noktasına geliyor sonuçta-çünkü ait olduğu yer orası. ÇÖP. Televizyon dene bu zımbırtı çocukların anne-babasından daha çok gördüğü bir meret. Okulda öğretmeninden, ailesinden bile daha çok Televizyondan etkileniyor çocuklar. Çocuğunuzu yaramazlık yapmasın diye televizyonun karşısına koyarken lütfen biraz da dikkat edin televizyonda hangi programı izliyor. Bundan beş yıl sonra bir bakacaksınız karşınızdaki sizin çocuğunuz aslında sizin çocuğunuz değil. Türkiye okulları başlı başına ayrı bir yara-yazı konusu olsa da bugün şunu söylemekle yetineceğim; geleceğimizi ne okullar, ne de aileler şekillendiriyor. Televizyon yayınlarının gücünü küçümsemeyim. Ne seyrettiğinize dikkat edin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |