"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Hatta Anglo-Sakson ve Latin dillerindeki düzensizliklerden kurtulmak amacıyla vaktiyle bir yapay dil bile geliştirilmişti. Esperanto adı verilen bu dilde dişi erkek ayrımcılığına son verilmeye çalışılmış, gerçekten de Anglo-Sakson dillerinden daha düzenli –Türkçe’ye benzer- bir dil sistemi oluşturulmuştu. Ancak bu yapay dil de çoğunlukla Anglo-Sakson, Yunan ya da Latin dillerinden alıntı kelime ve eklerle, tamamen batıyı temsil eden bir işaretler sistemine dönüşerek dünya dili olma şansını kaybetmiştir. Bu yapay dil çeşitli zorlamalarla Avrupa’nın resmi dili yapılsa bile, bu dil, doğal bir dilin sıcaklığını, insaniliğini asla yansıtamayacak, yapay bir cemaat dili olmaktan öteye gidemeyecektir. Üstelik Anglo-Sakson dillerinde var olan bazı mantıksızlıkları düzeltmek yerine ısrarla aynen yaşatmaya devam etmiş olan bir dildir bu yapay dil. (Bkz. http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=41185 ) Avrupa’nın düzenli bir dil arayışı ile güzel dilimiz Türkçe arasında nasıl bir ilişki kuracağımızı merak edenleri de fazla bekletmeyelim ve hemen konuya geçelim. Avrupa Birliği liderlerinin hazırladığı rehber, “toplumsal cinsiyet açısından yansız” bir dil oluşturulmasını hedeflemesi yönüyle, güzel dilimiz Türkçe’yi işaret ediyor gibi görünmektedir. Çünkü binlerce yıldan beri pek çok farklı coğrafyada, pek çok farklı topluluk tarafından konuşulan Türkçe, cinsiyet ayrımcılığına geçit vermeyen yegane dünya dillerinden birisidir. Üstelik pek çok dilde var olan birbirinden farklı güzellikler gibi Türkçe’nin akıllara durgunluk veren inanılmaz düzeni de, Kur’an-ı Kerim’de geçen, “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renkle¬rinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, O’nun ayetlerin¬dendir. Hiç şüphe yok bunda, âlimler için gerçekten(alına¬cak dersler) vardır.” (Rum 30-22) ayetlerinin bir çeşit tefsiri gibi durmaktadır. Yüce Allah bu ayetleriyle diller, gökler ve yerin düzeni arasındaki paralelliği, bilhassa alimlerin dikkatlerine sunmuştur. Bunu da en güzel anlayacak kimseler, her biri kendi alanlarında ihtisaslaşmış olan bilim adamları olacaktır. Demek ki gökleri ve yeri yaratan Zat kimse, dilleri de düzenli bir sistem şeklinde, tekamülden tekamüle geçirerek yaratan aynı Yaratıcıdır. Pek tabii ki insanoğlu, kainatın düzenini bozabildiği gibi, sınırsız tahrip gücüyle dillerin düzenini de bozabilmektedir. Rum Suresi’nde geçen “41-İnsanların ellerinin kazandığı yüzünden, karada ve denizde fesad çıktı ki, Allah yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırsın; ta ki kötülüklerinden dönsünler” mealindeki ayet, dillerdeki bozulmaların nasıl oluştuğunu da bize açıklamaktadır. Bütün diller, az veya çok, Kün! fabrikasından çıktıkları o ilk günkü kökenlerindeki düzenli ve mantıklı pek çok özellikleri maalesef günümüzde kaybetmişlerdir. Buna rağmen köken diller, yaratılışlıklarındaki pek çok düzeni de kendilerinden sonra gelen dil sistemlerine bir şekilde aktarmayı başarmışlardır. İşte güzel dilimiz Türkçe de köklerindeki düzeni günümüze taşımayı başarmış dillerden birisidir. Kendilerine has özellikleriyle diller, her dönemde birbirinden önemli görevler ifa ederek insanlığın yardımına koşmuşlardır. Dillerin en önemli görevi olan iletişim görevi, medeniyetten çok uzak kabilelerin bile aralarında anlaşmasını, kültürel ve tarihi birikimlerini kendilerinden binlerce yıl sonrasına aktarmalarını sağlamıştır. Bazı diller de anlam derinlikleri, müzikal yapıları, manevi çağrışımları vb. yönleriyle diğer dillerden ayrılmışlar, kutsal dinleri temsil eden diller haline gelmişlerdir. Örneğin Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapça, insanların dini ihtiyaçlarına cevap vermesi gibi pek çok yönüyle kendisiyle yarışılması imkansız özelliklere sahiptir. Güzel dilimiz Türkçe ise bu asrın dünyasının dil ihtiyaçlarına cevap verecek özelliklere sahip gözükmektedir. Bir yönüyle bilgisayar asrı sayılabilecek bu asır, mantıklı bir bilgisayar diline de muhtaçtır. Türkçemiz, muhteşem analitik yapısıyla ve çok az istisnası olan düzeniyle bilgisayar dili olarak adlandırılabilecek yegane dillerden birisidir. Avrupa Birliğinin ihtiyaç duyduğu, cinsiyet ayrımı yapmayan dil de Türkçe olarak belirginleşmektedir. Öncelikle şunu belirtelim ki, Türkçe’deki kelimelerde dişi-eril ya da nötr ayrımı yoktur. Artikelsiz bir dil oluşu da Türkçe’nin düzen hanesine bir artı olarak yazılmalıdır. Elbette her millette olduğu gibi Türklerin muhayyilesinde de evrendeki bazı varlıklara dişilik ya da erkeklik verme eğilimi vardır. Ancak bu mutlak bir ayrım değil, içinde yaşanan kültürün, geleneğin evrene yansıtılmasıyla ortaya çıkan ve zamanla değişebilen sanal bir ayrımdır. Kültür, gelenek ve medeniyet değiştikçe Türklerdeki bu bakış açısı da değişir. Bir zaman ya da bir mekanda dişilere uygun görülen bir varlık ismi, başka bir zaman ve de mekanda erkeklere daha uygun görülebilir. Bu ise Türk muhayyilesinde varlıkların mutlak manada dişil ya da eril olmadığını açıkça göstermektedir. Türkçe’de İngilizce’de ya da Almanca’da olduğu gibi ünvanlarda ve meslek belirten kelimelerde dişi erkek ayrımı yapılmaz. Elbette Türkçe’nin bir lehçesi olan Osmanlıca’da, Arapça ve Farsça’nın etkisiyle hem dişiler hem de erkekler için ayrı ekler, ayrı kelimeler kullanılmıştır. Ancak bu ekler ve kelimeler ya Farsça, ya da Arapça kökenlidir. Üstelik bu ayrımın mutlaka olmaması gerektiği kabulü de öznel bir kabuldür ki, sadece bu kabul nedeniyle Osmanlı Türkçesinin, Arapçanın ya da İngilizce gibi dillerin cinsiyetçi yapıları asla yadırganamaz. Bu çalışmada da bizim derdimiz cinsiyet ayrımı yapmayan dillerin üstün, cinsiyet ayrımı yapan dillerin kötü diller olduğunu ortaya koymak asla değildir. Başka bir bakış açısıyla cinsiyet ayrımı yapan dillerin bu ayrımı kadınlara duydukları saygıdan ya da çok gerekli bazı amaçlardan dolayı yaptıkları söylenebilir. Bu dilsel ayrımların kendi içinde tutarlı pek çok faydası da olabilir. Bizim konumuz bu ayrımcılığın zararlı olduğunu açıklamak ya da ispatlamaya çalışmak asla değildir. Sadece şunu iddia ediyoruz: "Avrupa Birliğinin, Felsefecilerin, Bilişim sektörünün aradığı özelliklere sahip yegane dillerden birisi Türkçedir." Bu dilde kadın ve erkeğe “sayın” ifadesiyle hitap edilir. 3. tekil şahıs zamiri Anglo Sakson dillerinde olduğu gibi, dişiler, erkekler ve de cansız varlıklar için 3 tane değildir. Bir tek 3. tekil şahıs zamiri vardır ki, bu “O” zamirinden başkası değildir. Dişi için de, erkek için de hatta cansız varlıklar için de aynı zamir kullanılır. Türkçe’mizin mantığında bütün varlıklar eşit kabul edilmektedir. Bu canlı-cansız, kadın-erkek, hayvan-bitki ayrımı yapmayan, bütün kainatı bir bütün olarak kabul edilen bütüncül bir felsefenin ürünüdür. Kur’an-ı Kerim’in “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” mealindeki ayetini Türkçe’nin bu yapısı adeta tefsir etmektedir. Sonsuzluk karşısında bütün kainat hiçbir ayrıma tabi tutulmamacasına “O”dur. Aslında gerçekte “O”ndan başka da bir “O” yoktur. Yani “her şey “O”ndan gelmiş, yine “O”na gidecektir.” (İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn) Matematiksel ifadesiyle “Sonsuz – Sonsuz = Sonsuz” ve dahi “Sonsuz +Sonsuz = Sonsuz” İşte güzel dilimiz Türkçe’nin ortaya koyduğu bu felsefe günümüz dünyasının da muhtaç olduğu bir gerçeği içinde barındırıyor. Yunus’un dilinde “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü hoş görme” olarak şekillenen bu felsefe, güzel dilimizin yapısında da kendini bu şekilde gösteriyor. Türkçe’de feminin(dişil) ya da masculin (eril) bir artikel yapısı olmadığından bahsetmiştik. Türkçe’de kelimeler, başlarına herhangi bir artikel getirme gereği duyulmadan cümle içinde kullanılırlar. Anglo-Sakson dillerinin çoğunda durum böyle değildir tabii ki. Örneğin Almanca’da kelimeler, dişil, eril ve nötür olmak üzere üçe ayrılırlar. Bu kelimelerin başlarına getirilen artikeller de farklıdır. Eriller için “der”, dişiller için “die”, nötürler içinse “das” artikeli kullanılır. Elbette bu artikellerin, dativ, genitiv, akusativ, singular (tekil) ve plural (çoğul) şekilleri de birbirinden farklılıklar gösterebilir. Türkçe’de bu zorlukların hiçbiri yoktur. Yine Anglo-Sakson dillerinde pek çok düzensizlikler bulunmaktadır. Örneğin Almanca’da bir kelime 8-9 farklı şekilde çoğul yapılabilmektedir. Türkçe’de ise bir kelimeyi çoğul yapmanın yegane yolu o kelimeye –ler çoğul ekini eklemektir. Bu gibi düzensizlikler Türkçe’de bulunmaz. Yine İngilizce gibi dillerde yüzlerce düzensiz fiil bulunmaktadır. Bu fiillerin tamamı ezberlenmelidir. Bu gibi fiiller edilgen (passiv), geçmiş zaman ve geniş zamanda farklı şekillere girerler. Türkçe’de ise filler tamamıyla düzenlidirler. Asla bükülmezler. Sonlarına aldıkları eklerle tamamen mantıklı bir şekilde zamanları, kipleri oluştururlar. Elbette Anglo-Sakson dillerinin de pek çok güzellikleri; diğer dillerden faydalı özellikleri vardır ama bu dillerin cinsiyet ayrımcılığı, tutarlılık ve düzen yönlerinden Türkçe’den geride oldukları kesindir. Avrupa Birliğinin bugünkü hakim felsefi anlayışı muhtemelen “cinsiyetten arındırılmış bir dil arayışında” az önce yukarıda sözünü ettiğimiz mistik hakikatleri göz önünde bulundurmayacaktır ama bu maddeci anlayış, düzenli olan ve cinsiyet ayrımı yapmayan Türkçe’yi de göz ardı edemeyecektir. Sadece maddeci bir anlayışla bakılsa bile Türkçe, Avrupa Birliğinin aradığı dildir. Muhteşem düzeniyle ve cinsiyet ayrımcılığı yapmayan yapısıyla Türkçe, geleceğin Avrupa hatta Dünya Dili olmaya adaydır. Avrupa’daki ırkçılığa varan milliyetçilik baskısı, gelenekler ve kültürel alışkınlıklar; Türkçe’nin hak ettiği yere gelmesini bir müddet geciktirecektir ama çağdaş dünya, Türkçe’nin muhteşem düzeninden uzun bir süre uzak kalamayacaktır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |