Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
WHAT I KNOW IT LEAKS! Wikileaks kelimesinin hangi kelimelerden kısaltılma olduğunu açıklayayım şimdi de. Bu sitenin kendi kurucu ya da kurucularına göre bu kelime: „What i know it leaks“ cümlesinin ilk dört kelimesinin „wiki“ baş harflerinden ve „leaks“ (sızar) fiilinden oluşmaktadır. Bir yönüyle ünlü sanal ansiklopedi „wikiepedia“ sitesine de bir gönderme yok değildir bu kelimede. Yani bu kelime „wikileaks“ kelimesi „Bildiğim her şey sızar/sızacak“ gibi bir anlamı ihtiva ediyor. Bu sitenin açıkça „bilgi sızdırma“ baş görevi için, birisi ya da bir çok birileri tarafından kurulduğunu/kurdurulduğunu söylemek, tam da gerçeği söylemek olacaktır. Halbuki bütün ülkelerin kendilerine özgü birer istihbarat ağları vardır ve söz konusu sanal alem olunca bu sayısal „IP“ kimlikli dünyada suçluları yakalamak, iki kere ikinin dört edeceğini hesaplayabilmek kadar kolay olmaktadır. IP’ler sayesinde elde edilen ip uçlarıyla ipin ucu kimdedir, bu hemen belirlenebilmektedir. Şaşırtıcı olansa, Usame Bin Laden gibi Afganistan dağlarında değil de çağdaş dünyanın, tam da İsviçre’nin göbeğinde Batmobillerle gezerek iddialarına hergün bir yenisini ekleyen Julian Assange’nin izine FBI, CIA gibi istihbarat kuruluşları bir türlü ulaşamamaktadırlar. Bu zatın yayımladığı belgelerin „yalan ve yanlış“ bilgiler içerdiğini ise işin garip tarafı, iddiaların odak noktası olan ABD’nin „Dışişleri Bakanı“ bile yaptığı basın toplantısında dile getirememektedir. Aksine bu belgelerdeki bilgilerin kendileri açısından doğruluğunu, „bu gibi ifadelerin bürokratların kendi kişisel görüşleri olduğu“ , „her devletin bürokrasisinde başka devletler hakkında bu gibi sert ifadelerin mutlaka kullanıldığı“ mealine gelebilecek benzer ifadelerle onaylamıştır. SİNSİ BİR SATRANÇ OYUNU MU? Elbette ABD gibi dünya ve hatta Ay ve Mars mahallelerini kapsayacak çapta güçlü bir ülkenin bürokratlarının belki de çakır keyf haldeyken kaleme aldıkları kimi raporlar, böylesine küresel çapta bir süper gücün desteğini kaybetmemek adına, görece geri kalmış ya da ilerlemekte olan ülkeler tarafından „görmezlikten“ gelinebilecektir. Clinton da basın toplantısında bu „kör maymunu oynama“ isteğini tekrarlamış, yoksa „wikileaks“ tarafından yayımlanan belgelerin yanlış ya da yalan olduğunu ispatlamaya dönük en ufak bir gayret içine girmemiştir. Bu durum bir büyük küresel gücün (Muhtemelen ABD’de kaynaklı derin bir yapının) ciddi bir satranç oyunu içinde olduğunu bize hissettirmektedir. Belgelerin içeriğine bakıldığında bu oyunun içersine Amerika’nın yanında Türkiye, İran gibi ülkelerin de sokulduğu gözlemlenmektedir. Amerika gibi küresel çapta büyük ve yönetici güç olan bir ülkenin bu iddiaların „doğruluğunu“ imzalaması demek, yarın öbür gün Türkiye ya da İran hakkında ortaya konacak daha dehşetli iddiaların doğruluğunun da daha kuvvetli bir şekilde onaylanacağı anlamına gelmektedir ki, bugünkünden daha ürkütücü olan da budur. Hatta Türkiye’nin dış politikasındaki itibarlı, ortak kültür ormanında yeşermeye başlayan geniş ufuklu filizlenmeler bile şimdiki belgelerin diliyle eleştiriye tabi tutulmaktadır. Halbuki Türkiye’nin kendi istikrarlı geleceği açısından böyle bir dış politikayı gütmekten başka da hiçbir şansı yoktur. Ya herkesle savaş halinde geri kalmış bir ülke olacaktır ki, bu durum Laik ve Demokrat görünümlü bir yeni İran (elbette İran kendi dışa açılma isteğine rağmen dış güçlerin arzusuyla dış dünyadan yalıtılmıştı) olmaktan öteye bizi götürmez, ya da bugünkü barışçı, edilgen değil etken, bütün kültürel ve tarihi imkanları son sınırına kadar zorlayan ileri ufuklu ve çok boyutlu politikayı güdecektir ki, „çağdaş milletler seviyesinin de üstüne çıkmak“ gibi milli bir gayesi olan Türkiye’nin ilerlemek adına bu yoldan başka bir yolu da yoktur. Bu ilerlemeci ve sorun çözücü dış politika birilerinin hoşuna gitmiyorsa, elbette bu haz etmemezlik ya da çekememezlik bir şekilde ve masum bir dille o politikayı güden ülkenin kulağına ulaştırılacaktır. Bu yayımlanan belgelerle verilen mesajlardan birisi de bu olamaz mı? Çünkü ilgili belgelerin doğruluğu bizzat ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından, üstelik Türk Dış İşleri Bakanıyla yapılan bir görüşmenin ardından bütün dünyaya ilan edilmişti zaten. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit, der gibi… Durum böyleyse ileride yayımlanacak belgelerin Türkiye’nin daha hassas olduğu noktaları hedef alacağını tahmin etmek için dahi olmaya da gerek yoktur. Madem Türkiye de bu satranç oyununun bir tarafıdır artık, o halde bu gibi iddiaları bertaraf edecek stratejiler geliştirmek adına olanca şeffaflığıyla, şimdiden yurt içi ve yurtdışı kamuoyu desteğini arkasına almaya yarayacak kendi oyununu geliştirmelidir. Yine bu satranç oyunun ileri bir hamlesi İran’a karşı açılacak bir savaşın fitilini ateşlemek de olabilir ki, bu durumda da Türkiye kendi üzerine düşen „savaş karşıtı-diplomasi yanlısı“ olma vazifesini her fırsatta yerine getirmeye devam etmelidir. SANAL ALEMİN GÜCÜ Aslında dünya şu gerçeği de yakinen görmüş oldu. Elbette silahlı terör eylemleri dünya için bir tehdit oluşturmaktadır ama belki ondan daha fazla „sanal terör“ dünyanın geleceğini tehdit etmektedir. Bir fitne makinası gibi kullanılacak sanal alemin sınırsız imkanlarının, ülkeleri birbirine düşürecek büyük bir güce sahip olduğu da yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Bence artık sanal alemin yani internetin gücü öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki, bu güç görsel (TV) ve de yazılı (Gazete, dergi) basını etkileyecek, yönlendirecek hatta değersizleştirecek bir sınırın eşiğine gelmiştir. Bütün dünya medyası, görsel yönü çok da zengin olmayan bir internet sitesinin iddialarıyla çalkalanıp durmaktadır. Çünkü yazılı ya da görsel basının yerelliği, internetin uluslarası genişlikte, kolayca ve ucuzca ulaşılabilirliği karşısında fazla da bir şey yapabilecek durumda değildir. İşte internetin son gladyatörlerinden birisi olan wikileaks da manşetten büyük puntolarla aslında pek görmek istemediğimiz bu gerçeği de bütün dünyaya ilan etmiş oldu, dersek abartılı bir iddiada bulunmuş olmayız sanırım. Dünya devletleri sınırlarını korumak uğruna silahlara ve asker ya da polis alımlarına ayırdıkları mesainin bir benzerini, bundan sonra, hal-i hazırda „Kuva-yı Milliye“ benzeri dağınık gruplaşmalarla ülkelerini, değerlerini savunmakta olan „Haklayıcıları-Hackerleri“ veyahut da „bilişim uzmanlarını“ resmi olarak görevlendirme çalışmalarına ayırmalıdırlar ki, böylesine „sanal komandolar“ bu tür sanal tehlikelere karşı kendi toplumlarının sanal dünyalarını koruyabilsinler. Gerçekten de bugün facebook, twitter gibi sosyal paylaşım siteleri sayesinde günümüz insanları, şu üç boyutlu dünyamıza alternatif olacak yeni bir dördüncü boyutta, yani hayal ve düşünce dünyasının sınırsız imkanlarıyla şekillenen sanal dünyada çoklukla yaşamaktadırlar ki, onların bu alandaki güvenlikleri sınırsız düşün dünyasına gem vuramayacak maddi kanunlarla sağlanabilecek basitlikte gözükmemektedir. WIKILEAKS’IN ARKASINDA KİM VAR? Wikileaks adlı sanal oluşumun arkasında hangi güçlerin olabileceğini düşünmekten öte, böyle bir oluşumun faaliyetlerinden en çok kimlerin faydalanabileceği sorusuna odaklanmamızda elbette fayda vardır. Basit bir mantıkla böyle bir yapının arkasında İran’ın, Azerbaycan’ın ya da Türkiye’nin olamayacağını kolaylıkla tahmin edebiliriz. Wikileaks, büyük devletlerin istihbarat örgütleri tarafından kurulmuş da olabilir. Ya da başlangıçta bağımsız olarak ortaya çıkan bu oluşum bir şekilde birileri tarafından dünyaya bazı mesajları vermek adına medya desteği sayesinde kullanılıyor da olabilir. Yine biraz dikkatli bir incelemeyle Wikileaks’ın sembolü olan „Kum Saati“nin Mason Localarında olduğu iddia edilen „Düşünce Odalarındaki“ sembolleri çağrıştırması da farkedilebilir. Bu Düşünce Odalarında var olduğu bilinen, Kum Saati, Ayna, Kafatası, Tuz ve Su şekillerinin başarılı bir şekilde Wikileaks’ın simgesi olan Kum Saati’nin içine yerleştirilmiş olduğu da savunulabilir. Gerçekten de ilginç bir şekilde bu sembol resimde, altta ve üstte olmak üzere dünyanın iki görüntüsüne yer verilmektedir ki, bu durum bize yansımayı, dolayısıyla „ayna“ sembolünü hatırlatmaktadır. Wikileaks’in sembolü olan Su Saati içine mavi renkte damlayan bir „su“ ve beyaz renkte tam da Orta Doğunun üzerine akmış „tuz“ sembollerinin de nakşedilmesi de şaşırtıcıdır. Dünya haritasının „beyaz“ rengiyle ve görüntüsüyle bir „kafatası“nı andırırcasına resmedilmiş olması da „Neden olmasın?“ yorumlarını doğuracak netliktedir. Belki de böyle bir sanal oluşum yoluyla bütün dünya „dünyanın geleceği“ konusunda sadece „düşünmeye“ çağırılmaktadır. Ancak elbette bir tek sembolden yola çıkarak bütün bu iddiaların ortaya atılması, bu iddialar yoluyla Masonların, ABD’nin ya da İsrail’in işaret edilmesi, bazı istihbarat örgütlerinin isimlerinin zikredilmesi ne kadar adil olacaktır? Bu soruyu da kolaylıkla cevaplayamayız… Belki de bu oluşum nev-i şahsına münhasır, elleri kolaylıkla her ülkenin gizli belgelerine uzanabilen, buna rağmen Avrupa’nın göbeğinde sır gibi saklanabilmeyi de becerebilen yetenekli ve dahi insanlardan oluşan bir bağımsız grup da olabilir… Elbette bu gerçekleri zamanla öğreneceğiz. SONUÇ Her ne öğrenirsek öğrenelim, bütün bu gerçekler, her şeyden önce sanal alemin yani internetin bilgi paylaşımındaki ezici gücünü bir kere daha anlamamıza imkan sağlayacaktır. İnternetin son gladyatörü olan „wikileaks“ da televizyonları, gazeteleri ve dergileri kolaylıkla alt edebilmiştir. Bu başarısında iddialarının doğruluğunun ya da yanlışlığının çok da bir etkisi olmamıştır. Dünya devletleri kendi toplumları için gelecekte daha huzurlu, daha güvenli ve barış içinde bir dünya inşa etmek istiyorlarsa, bilhassa „bilişim teknolojileri“ gibi alanlara büyük yatırımlar yapmalıdırlar. En büyük yatırımın insana yapılan yatırım olduğunu da unutmadan, her türlü sanal tehlikeyi bertaraf edecek bilişim uzmanlarını yetiştirmek de boynumuzun borcu olmalıdır. Görsel ve yazılı basınımız da internetin bu müthiş gücüyle başedebilecek yeni sanal projelere ivedilikle imza atmalıdırlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |