"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Bugün, özelde İslam dünyasında, genelde yeryüzünde yaşananlar, evrensel ve kadim insanlık tarihinin gerçek misyonunu üstlenmek için, bir kez daha düşünce gücünün tekrar ilahi öğretilerle birleştiriciliğin zorunluluğunu gösterdiği gündür. Tarihe geri dönüşün, zamansal ve mekansal olarak muhal oluşu, bizi tarihin farklı çehrelerine bakan saha araştırmalarına dayalı, yeni ve farklı çıkışlarla zihinlerdeki projeleri toplumlara indirgeme gayretlerini gütmekten alı koyamaz. İslam İnkilabı; oluştuğu güne kadar, tarihsel bağını ve perspektifini elden bırakmamış ve böylece bize bugün kü yerleşik beşeri sistemlerin ortaya çıkışındaki nedenlerin çok boyutlu bir resmini de sunumuş oluyor. İslam Peygamberinden sonra, inkılabın oluşum sürecindeki tarihi seyri, yapısal açıdan ’’özne’’sinden ödün vermeden, çok (tarihi, siyasi, insani ve sair) boyutlu yönünü ve sürecin uzama hakkını vererek, analiz etmemizi zorunlu kılar. Bindörtyüz yıllık İslam süreci, İslami mücadeleler ve nihayet 1979’da başarıya ulaşan iktidar ısrarcılığı. İnsanın, beşeri sunumlar yerine ilahi değerler arayışındaki ısrarcılığı ve kusursuz bir şekilde devreye giren Kerbela felsefesi. Bu açıdan bakılınca, Kerbela kıyamı ve bu kıyamın verdiği derslerin yeni kullanım biçimlerini, kendi zamanına uyarlayabilen ve olanaklı kılan öncüdeki yetenekleri ve ilahi şahsiyeti tanımayı da zorunlu kılar. Bu kişilik İnkilabın öncüsü olan İmam Humeyni’de tecelli eder. Ve kuşkusuz tarihin yetiştirdiği ender öncülerden biridir, İmam. Dinin siyasi boyutu, yeni birikimler ve çeşitli izm’lerin süreçleri ve bu izm’lerin dimağlarda bıraktığı derin izlerden arındırma metodunu, Kerbela’ki ’’öz’’ ile yeniden inşa edebilecek çıkışları, öncü’nün ilhamını aldığı tarihi olayı ve kendi zamanı arasındaki sürecin kopuksuzluğunu yakalama yeteneği, ortaya çıkarılan yeni (Velayet-i Fakih) olgu ve aynılıklar, inkılabı analizin temel taşları haline de geliyor. Velayet-i Fakih olgusu; ki, bir anlamda Kerbela’da öncüye olan sadakat felsefesi ile özdeştir. Ve bu yaklaşımın en önemli katkısı, çeşitli ekollerde kesrete dönüşen ümmet algısını yeniden Vahdete dönüştürme ideali ve ısrarcılığı dır. Bu ideal ısrarcılığın diğer önemli katkısı ise, edilgen İslamları kategorileştirmeden, çıkartıp tek gerçeklik üzerinden ortaya koyarak, aynı zamanda yeni sınıfsal oluşumlara ve bu sınıfların sosyo-kültürel özelliklerine dair imkanlar oluşturmasına engel olmayı sunmasıdır. Bu anlamda, liderlik (velayet-i Fakih), sunduğu yeni perspektifle; sadece Batı’lı felsefeye sahip zümrelerin değil. İslamı, belli mekanlara sıkıştırmak isteyen yerli alimlere de, eski yaşam tarz ve zihniyetlerine dair, önemli veriler sunmuş. Onlara yeniden ’’öze dönüş’’ün ’’özeleştiri’’lerini yapma zorunluluğunu anlatabilmiştir. Liderliğin kendine has özellikleri ve taşıdığı değerlerden sıfır töleransla İslam dışı değerler karşısında durması, ona ayrı bir farklılık ve haklılık kazandırmıştır. Gençliğin daha fazla teveccühü ve karşının endişesindeki asıl kaynak da liderkilkteki üstün vasıfları manipüle edemeyişi ve...! Ki, İslamın son otuz senedir geçirdiği (Kuram’dan eyleme) dönüşümler, İslam dünyası için yeni ve daha derin sosyo-politik eşitlik ve fikirsel birleşimleride beraberinde getirmiş. Bu tespitin, İslamla yakından ilgilenen Batı’lı sosyolog ve düşünürlerin ilgi alanında olması da, yeniden dünya’ya ilahi çıkışlı sosyal olayların ilham kaynağını oluşturmuş, İnkilabın değer ve önemini... İslamı Kuram’sal çerçevenin dışına çıkaran İnkilabın Şuleleri, evrenselleşerek kalıcı islami değerlerini sunması, ve yeniden eylemsel çerçeveden yola çıkarak dil, ırk, coğrafya, kültür sair farklılıktaki toplumlara sunduğu dönüşümü; siyasi, kültürel, sosyolojik, askeri, bilimsel olarak tarihsel eleştirel bir perspektiften analiz ettiriyor. Nitekim çeşitliliklerin sayısallığından öte, ilgili toplumların ihtiyaç duyduğu değerler manzumesinin önemidir, söz konusu arayış. Latin Amerika’dan Asya’ya, Asya’dan Afrika’nın en uç köşesine kadar yayılan ve temelde aynı beklentileri (insani/ilahi değerler manzumesi) olan çeşitli Milletlerin arayışları, İslam İnkilabı’nın özündeki dinamikleri görebilmeleridir. Pekala, Avrupa’da bu konuda kendi payına düşeni almaktan kutulamamış. İslamın Kuram’dan eyleme dönüşü, Batı’daki birinci aşama olan Kuram’da yoğunluk kazanması, Kuram’sal çerçeve tartışmasında kalıp kalmamalısı, otuz yıl gibi oldukça kısa olmasına rağmen, okur ve benimseyenlere, Batı’lı aydınların neden eleştirel gerçekçilik Kuram’ı, diğer yaklaşımlara tercih ettiklerini ve bu Kuram’ın, ontolojik, epistemolojik ve dahası eskatolojik yöntemsel artılarını hissettirecek dolgunlukta olduğunu itiraf etmekten çekindiklerini göstermektedir. İslam inkılabının en belirgin özelliklerinden biri olan, eleştirel gerçeklik Kuram’ına dair iddiaları, olaylara önyargısız kendi değerlerini açması, ilgi duyanı bu yaklaşımın içine taşımış, kitlesel verimliliğine dair elle tutulur veriler sunması da farklı bir buyut. İslam bunu ıpatlamıştır. Bu hakikate ne 1789 Fransa devrimi, ne de Ekim 1917 Rus ihtilali ulaşmıştır. Birincisi entellektüellerin kontolünden çıkarak gizli bir aristokrat tabakaya dünüşürken, ikincisi ise, askeri güç ve despotizmin simgesi olarak hizmette kalmasıdır. Yine birinci devrimin kendine has monşer’lerini, dış dünyaya sömürü ve kültür emperyalizmi adına ithal etmesi, ikincisinin ise çevresine saçtığı korku imparatorluğu, bu devrimlerin analizine başlangıç olarak yeterli girişi sunacaktır sanırım. Batı ve Batılı düşüncelere sahip olanlar için, İslam İnkilabı’nın yeniden gündemleştirdiği değerler. İnsanlığı Batı’nın Ortaçağ karanlıklarına gömecek vahim tablolar içerir vehmidir. Bu tür düşünürler çok iyi bilmişerdir ki, İslam İnkilabı; küresel, ulusal ve yerel olarak üç ayrı zeminde, ayrıca; politik, ekonomik ve kültürel süreçler arasında kendisine has özelliği ile ’’ağ’’ dokuyarak ve bu süreçlerin iç içe geçmişliğini özenle dikkate alarak genişliyor olmasıdır. Batı ve onların İslam dünyasındaki yerli işbirlikçileri, söz konusu ’’ağ’’ın oluşmasını engellemek ve bunun içinde yüzyıllar buyunca kullanılan Şii-Sünni silahını elden bırkmayı hiç düşünmemiştir. Nitekim, Batı’nın kendi Ortaçağ hastalığını İslam dünyasına yayma çabası, onların her kulvarda öncü kalmasını sağlamıştır. Bundan ötürüdür ki; İmam Humeyni, bu tür düşünce sahiplerini, ’’İslam ülkelerinde, kirli eller, Şiiler ve Sünniler arasında ihtilaf yaratıyorlar. Bunlar ne Şii ne de Sünnidirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. İslam üklelerini ellerimizden almak istiyorlar’’ Sözüyle deşifre etmiştir. Bütün sistemler; devlet, yerel yönetim, Ekonomi, sermaye, Kültürel oluşum, eğitim, toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerin hukukunu belirleme ve yaşamsal mekanların oluşumuna, kaçınlımaz olan etkileri ile kalıcı ve doyurucu olduğunu iddia ettikleri hukuklarını cebri/ihtiyari sunmak isterler. Bugün özellikle Ortadoğu’da var olan sorunlarda, İslamın sahip olmak istediği söz hakkı ve ısrarcılığın haklı sebebi,( elbette İslam salt maddi fenomenler dünyası değildir) çeşitli politik çıkarlar, popülist siyasetciler, partizan ve kayırmacı ilişkilerden uzak, aile ve kabile sermaye birikiminin sahnesi olmaktan çıkmış, bizatihi halka/hakka ait olan oluşumlar oluşturmak ısrarcılığıdır. İslam İnkilabı: Ortadoğu da, despotizm ve elitizm’den kurtulmak isteyip, bölgenin asıl kültür ve inançsal değerlerine kavuşmak istemesi, kabilesel ve partizan rantların, hizmetlerin paylaşımında ki eşitsizlik, yerini sosyal sınıfsızlık, adalet ve İslam hukukuna ihtiyacı olan ısrarcılığı, ulusal mekanlarda ayrışmaları derinleştirerek yaygınlaşasını da beraberinde getriyor. Evet, İslam İnkilabı bu yeni çıkışlar içinde gelişmektedir. Ve belki de evrensel İslam diye kavramsallaştırılan gelişme aşamasındaki son yüzyıl İslamı! Batı’lı ülkelerin kentlerine her geçen gün biraz daha fazla nüfuz etmeye başlamış olması, bizi ne denli ümitvar kıldığının haklılığını da vermektedir. Nitekim Avrupa kentlerinde önemli potansiyele ulaşmış aydınların İslama bakış açıları, İslamın Avrupa’ya sunasacığı yaşam tarzına, teorik, bilimsel ve ilmi refarans sunma istekleri de farklı bir çalışma gerktirir. Esefle belirtilir ki; bu konuda ki ehillere ilgi gösterilmemektedir! Peki bütün bunlara rağmen, gözümüzü kamaştıran bu kutsal görüntünün arkasında yatan ve gözden kaçan diğer gerçeklikler nelerdir? İşte burada İslam İnkilabı’nın sürekliliğinde ki kendisine has, ikili kaynak durmaktadır. Bu kaynakların zaman ve mekan üstü olma özelliği, kendi tanımıları ile mucizeliğini ispatlıyor olması, dahası kendilerine rakip kabul etmeyecek kadar net sunumlarıdır. Şehit Beheşti, İslam inkılabının gizemini şu cümlelerle açıklamak ister: “Eğer gençleri 1400 yıl öncesinin terbiyesiyle yetiştirirsek, az bir topluluğun iki imparatorluğu yerle bir ettiği gibi, aynısını günümüz süper güçlerinin başına da getirirler diye korkuyorsunuz’’ Adeta İmam Humeyni’nin ‘’İslam ülkelerinde, kirli eller, Şiiler ve Sünniler arasında ihtilaf yaratıyorlar. Bunlar ne Şii ne de Sünnidirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. İslam ülkelerini ellerimizden almak istiyorlar’’ sözünün açılımını sunuştur. İmam Humeyni, sunduğu bu cümle ile İslam ümmetine kutsal vazifesini hatırlatmıyor değildi. Dehe-i Fecr’den, Fecr-i Sadıka kavuşmanın verdiği özlem ile Kutlu öncüleri Selamlıyoruz. mcan@hotmail.de
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |