"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
“Babamın bir sabun fabrikası vardı. Babam da buraya gelmek istemedi, çünkü orada birçok arkadaşı vardı. Biz Türkleri çok seviyorduk, çok iyi anlaşıyorduk. Düşmanlık nedir bilmezdik. İzmir'i o kadar severdik ki şarkılar bile bestelemiştik.'' Bu alıntıda da görebileceğimiz gibi Rum asıllı olan yazarımız Türkiye’ye ayrı bir hayranlık beslemekteydi.Yazarımız aynı zamanda ‘Türk-Yunan Dostluğu Yazıları Komisyonu’nun da kurucusudur. 1962 yılında yayınlanan Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı kitap 1982 yılında ‘Abdi İpekçi Barış ve Dostluk’ ödülünü almış bir eserdir. Kitapta ilgi çeken, beni etkileyen ve dönemin ekonomisini anlatan bazı sözleri paylaşmak gerekirse; • Şevket’in bana karşı beslediği güven, bir olaydan sonra daha da pekişerek arttı. Çoğu Türk köyleri gibi onun köyü de olabildiğine geriydi; doktorun ve öğretmenin ne olduğunu bile bilmezdi zavallılar. Birisi hastalandığı vakit, yakınları civar kasabasındaki şöhretli bir müzzine danışmak için üç saat yol tepmek zorundaydılar.(sayfa:24) • Bana bir mum yak... Belki Allahlarımız da bizim gibi arkadaş olurlar. (sayfa:25) • Hani Avrupalılar gibi giyinmiş adamlar var ya, şehirden kalkıp bizim köylere geliyorlar ve toptan satın alıp gidiyorlar ürünümüzü. (sayfa:26) • Köylünün nasıl çile çektiğini biliyordum çünkü içim kan ağlıyordu bu duruma.(sayfa:40) • Eğer biz Türkler açsak ve ıstırap çekiyorsak, bunun bütün sebebi, servetlerimizi ve ticaretimizi ellerinde tutan gavurlardır! Bunların istismarına ve küstahlığına daha ne kadar göz yumacağız? Gavur mallarını satın almayın. Onlarla her türlü ilişkiyi kesin...ne ihtiyacınız var dostluklarına? Onlarla sözümona kardeşçe geçinmek size ne kazandırıyor? Siz samimi olarak onlara sevgi ve servetlerinizi ikra ediyorsunuz ama onlar...(sayfa:51) • Hem köylü olup, hem ilerlemeyi arzu etmenin kötübir şey sayılmayacağını, boşu boşuna anlatmaya çalışıyordum onlara.Ama bir ara ahbaplık edip kendisinden çok şeyler öğrendiğim bir Türk dilencinin dediği gibi: ‘Körler mahallesinde ayna satıyordum... (sayfa:55) • Hiçbir işe yaramayan bir adamım ben aslında, diyordu. Ama yürek sahibiyim. Git bir de İstanbul’daki Rum zenginlerine bak... İnsan aklını kaybeder: Odalar dolusu altın var her birinde! Ama yurtseverliğin damlası yok! Ceplerine giren paradan başka bir şey bilmezler! (sayfa:140) • Tam o sırada işte, doğru sözlü, tok sesli, korkusuz bir adam belirdi. Bütün suçları döktü ortaya. Türkiyenin dirildiğini ilan ediyordu bu adam. İsmi Mustada Kemal idi. Uzun zamandır Türk anası böyle bir evlat getirmemişti dünyaya. (sayfa:146)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Nazlı Usta, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |