Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Geçenlerde Edremit Çarşamba pazarına alışverişe gitmiştim. Aracımı Tansaş’ın otoparkına park ettim. Alış verişim bitmiş ve ben aracıma tam binecektim ki, milli marşımızı duydum. Derin bir soluk alıp göğsümü şişirdim. Hazır ol vaziyette marş bitene kadar bekledim. Göz ucumla baktığımda bazı insanlar yürümekteydi. Yüreğim incindi! Hüzün sol yanımı bir vida gibi burktu, kıvırdı. Bazı değerlerimizi unutmanın verdiği bir kırgınlık da yaşadım. O an milli duygularım öylesi kabarmıştı ki, ağlamamı zor bastırdım. Boğazımda duygularım boğum boğum oldu. Neden zayıfladı Milli duygularımız? Bu soruyu kendime sordum. “Atatürk’ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine “Ata” denildiğini okudukça şöyle dedi: — Benim adım Ata değil, Atatürk’tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?” (-Şükrü KAYA Kaynak: Dünya Gazetesi, 10.11.1953 -) Hiç unutmam ilkokul günlerimde “10 Kasım” günlerimiz gözyaşlarımızla kutlanırdı. Şimdi bu kutlamalar kaldırıldı. Doğru mu yanlış mı, içsel ve dışsal sorgulamalar yaşadığımız şu son zamanlarda, şahsi kanaatim “keşke kaldırılmasaydı!” oluyor. Neden mi? Bugün hayranlıkla onayladığımız ve imrendiğimiz Japon Kültüründe; meslek yaşamının devamı için okul bitiminde bir eğitim vardır. Bu eğitimin tam üç ay sürmektedir. Eğer başarılı olmuş ise kişi iş hayatına başlama onayı almış demektir. Olmamış ise bu onay verilmez. Japon kültürünün en vazgeçilmez “üç ayda” ne eğitimi veriliyor? İlk ay kesinlikle içinde hiçbir baharat olmayan sadece suda haşlanmış pirinç yeme alışkanlığı geliştiriliyor. Düşünebiliyor musunuz, hiç tuz ve şeker olmayan bir lapayı yemeyi? Bu ilk bir ayda beden dilini en doğru bir şekilde kullanmayı da öğreniyor Japon insanı. Ne zaman, nerede, nasıl ve kimlere karşı “gülümseme ve dik duruş” yeteneği gelişiyor. Aynı zamanda ses tonunun ayarları ve duygu kontrolleri de bu eğitimde verilmekte. Hatta ailesine, komşusuna, çevresine ve toplum içinde yaşantısına ait davranış bilimleri öğretiliyor. Amaç, büyük küçük her insana “saygı ve sevginin” korunması. İkinci ayda ise; ister tıp fakültesinde olsun ister mühendis ve siyaset bilimi okusun, hangi meslek grubundan olursa olsun bir Japon; bir evde temizlikçi veya bebek bakıcısı, iş yerinde yer süpüren ve çöp toplayan, veya bir tarlada çiftçi ve ineklerin altını temizleyip süt sağabilmeyi öğrenmek zorunda. Hem de iğrenmeden bunları yapabilmeli ki, gerçek yaşamda “duruşu” sağlıklı olmalı. Örneğin bir doktorsunuz ve bir çiftçi üzeri çamurlu size muayene olmaya gelmiş. Birinci ayda öğrendiğiniz” tebessüm ve güzel bir duruş” ile onu iğrenmeden ve diğer sınıf grubundan ayırt etmeden karşılamalısınız. Ne hoş bir eğitim değil mi? Gelelim şimdi bu Japon eğitiminin son üçüncü ayına. Ben bu ayda çok duygulandım. 6 Ağustos 1945’te ABD’de gizlice geliştirilen yıkım gücü çok yüksek olan ilk atom bombasının Hiroşima’ya atılıyor ve üç gün sonra da Nagasaki’ye atılıyor. Bu bombalar Hiroşima’da 200 bin, Nagasaki’de 80 bin sivil insanın ölmesine ve on binlerce insanın yaralanmasına yol açıyor. Aynı zamanda bu iki kent çok büyük bir bitkisel örtü zararı da yaşıyor. Ya radyasyon etkisi? Hala devam ediyor ve sakat insanlar olduğu gibi ölümlerde yaşanıyor. Bir Japon müze ziyaretleri ile 1945 yılında ülkesine atılan “ilk atom bombasının” izlerini görüyor. Ve atom bombasının hala süregelmekte olan fiziksel, kimyasal vücutlarında etkileri bilgileri veriliyor. Milli marşlar ve geçmiş tarih sıkı bir şekilde okutuluyor. Bir Japon insanının ülkesinin özgürlüğü için Kamikaze Uçuşları yapıldığı yani “intihar uçuşları” video ile görsel interaktif eğitimi yapılıyor. Japon imparatoru Hiro Hito’ya Amerika ile savaşın nihayet vermesi için ülkesinden “madde, madde” istediği “Ateş kes!” şartlarının birinin dışında diğerlerini kabul ettiğini gür ve etkileyici sesinden duyan Japon insanı hüngür, hüngür ağlıyor. Yüreği sevgi ve hüzün ile doluyor. Çünkü o sevgili imparatoru eline tutuşturulan ilk maddeyi radyoda halkına okuyor. “Japon Dilimiz değişecekse ölmeyi yeğlerim!” sözleri ile Perharbur’a intihar uçuşları başlıyor ve o uçuşlarda ölen Japon Askerlerinin fotoğrafları izletiliyor. Sonuç? Savaş bitiyor. Ama hala izleri var. İşte Japon insanı bu üç aylık eğitimde milli marşlarını yürekten söyleyip ülkesine ve geçmiş tarihine sevgi ve saygısını tescillemiş oluyor. Başarılı olmamış ise asla okuduğu ve almış olduğu diploma geçerli olmuyor. Amaçları, “milli değerler ve ulusuna” sahip çıkabilmek ve korumak oluyor. Yıllar önce sesim gür diye ilk öğretmenim beni seçmişti. Hiç unutmam “10 Kasım” törenleriydi. Ulu önderimizi hala yüreğimizde taşıyor ve yas tutuyorduk her on kasımlarda. Yanık, yanık bağırmıştım olanca sesimle ve öyle duygulanmıştım ki, kendi okuduğum şiirden, kürsüden indiğimde bile ağlamaktaydım. “Uzun uzun kavaklar dökülüyor yapraklar.” “Ben ATAMA doymadım doysun kara topraklar.” “Sevgili ATAM sen kalkta ben yatam!” diye… Oysa bilmezdim ulu önderin bu söze kızdığını. Keşke söyleselerdi. Keşke öğretselerdi de, onu ebedi uykusunda böyle hitap edip üzmeseydik. Emine Pişiren/Edremit-Akçay/2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |