..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > Nurten Turhan Yüksel




11 Mart 2008
Senden Habersiz Şehrini Soluyordum. Toprak Acıydı… Sen Acıyordun…  
Yelkenlerimi sencilliğe açıp bırakmıştım kendimi tüm seslerden tekrarlanan tek bir sesin

Nurten Turhan Yüksel


Ölümcül bir bitkinin bedenimizde sarmallanan dalları ve yaprakları arasında yolunu bulamamış iki çocuktuk. Pamuk şekerimiz elimizden alınmıştı. Sen bilyelerini bıraktığın yerde unutmuştun… Ben kırılan oyuncaklarıma ağlıyor hayatımın ilk cenaze törenini yapıyordum.


:BJCC:
Yelkenlerimi sencilliğe açıp bırakmıştım kendimi tüm seslerden tekrarlanan tek bir sesin
bencilliğine. Kendimi aradıkça adımladığım her ayak izim sana çıkıyordu. Kumdan fanus içinde kısır bir sanrıydın ve hep aynı fanusta yaşarken, bizi ‘biz‘yapan hiçbir şeyi bugünkü ‘biz’de bulamıyordum.
Ölümcül bir bitkinin bedenimizde sarmallanan dalları ve yaprakları arasında yolunu bulamamış iki çocuktuk. Pamuk şekerimiz elimizden alınmıştı. Sen bilyelerini bıraktığın yerde unutmuştun… Ben kırılan oyuncaklarıma ağlıyor hayatımın ilk cenaze törenini yapıyordum.

Kaybolmuştuk…

Bulunabileceğimiz hiçbir sokağın bize medeti yoktu. Sokak lambaları sadece kendi direğini aydınlatıyordu. Sözcüklerimiz birbirini tekrar ediyorken alıkonulmuş karanlıklarda sabit birer cümle oluyorduk. Kelimelerimiz büyük harflerle başlamıyordu. Satır sonlarımızda senin noktaların her zamankinden daha büyüktü. Benimse sözcüklerimi yineliyordu virgüllerim. Ve sayfalarımız artık sararmaya yüz tutmuştu.

Ne çok umutsuzdum!
Ne çok mutsuz!
Benden haberin yoktu.
Senden habersiz şehrini soluyordum…
Büyüdüğün şehrinde nefessiz kaldıkça küçülüyordum.
Küçüldüğüm şehirde sen acımış bir toprağa sarılıyordun.
Toprak mı yoksa sen mi ağlıyordun?

Mendilim neredeydi... Elimi atsaydım… Arasaydım… Parmaklarım her zaman olduğu gibi Ağustos’a birikmiş gözlerime dokunur, cırcır böcekleri içli ağıtlarında notaya dururdu.
Gözlerim, her cadde boyunda… Her sokak çıkmazında… Ve her çınar arkasında kendi izlerine rastlamaktan yorgundu.
Gözlerim ölüme soluksuz duruyordu. Ölüm, göz rengimde ışığını arayan pervasız pervanelerden farksız yakamozu andırıyordu. İncinmiş denizlerimde kabuğundan düşmüş inci tanesinden bir yalnızlıkla soğuk bir mart sabahı beni terk eden babama benziyordum.

__İnci tanesi!

Bu ‘ben’dim, yontu çamurundan yuvarlanmış bir damla ‘ben’. Her defasında yeni baştan şekillendiriyordum beni. Çelikten, gümüş telden,kil’den,alçı’dan, bakır levhalardan ve ben olmayan başka biri olmaktan, sevdiklerimin yüzü suyuna kabuğumu kapamaktan, incilerimi toplamak uğruna kendi denizimde boğulmaktan bıktırmıştım kendimi. Çırpınmalar birer felaketti. Bu yüzden teslim olurdum… Yenik düşerdim ’ölüme hazırlıklı doğduğumuz’ bu ivedi yaşama.
Ve biz sarmaşık gibi sarılırken yaşama… Ölüm; bir sarmaşık gibi sarıyordu bizi. Alıkoyuyordu koynunda tüm sevdiklerimizi!

__Ölüm!

Ayrılığın adı… O tükenmişlik… O yitip gitmişlik…
O gerçek vedası değil miydi bizi kendimize bırakıp gidenin?
Hoşça kal bile diyemeden, son sözünü söyleyemeden, arkasını dönüp, teslim beyazını bedenine sarıp geçip gitmesi değil miydi hayatımızdan?
Dönüşü olmayan gidişlerde… Alarak yüreğine yaşamışlıklarını ve avuçlarına onu yok eden virüslerini…
Ak saçlarını… Yüzünde ki yaşamışlık çizgilerini ve bırakıp geride tüm bildiklerini… Sevdiklerini… Değerlerini ve erdemlerini…
Gözlerini bir daha açamayacağı bir uykuya kapatarak, toprağın rengini yüzüne bulamak değil miydi?

__Ve neye yarar artık son sarılmalar?
Önemi kalmıyor kalan zamanın! Ayların… Yılların… Mevsimlerin.
Önemi kalmıyor inan! Toprağa yüz sürmüş bir sevgili babanın yüzünde doğmayacak güneşin.

Tattığım… Hıçkırıklarla yaşadığım acı bir duygu yer etmişken yüreğimde yıllardır, işte yine aynı duyguya sarıyorum kendimi… Kendimi tekrarlıyorum.
İmkânsız mıydı acılaşmadan bir hayatı yaşamak? Bilmiyorum!
Bildiğim…
Acıydı toprak… Sesin acıydı… Canın acıyordu…
Hayatının yılmaz bekçisini uğurlarken yılgın vedalarda… Ciğer yanıyordu… Sen acıyordun
Söz vermiştin ağlamamaya on üçüncü yılında siyah beyaz çocukluğunun.
Ben senden habersiz içime çekerken şehrini… Şimdi… Toprak mı yoksa sen mi ağlıyordun?

__Yaşam!

Kendinde büyütüldüğün bir bedene dokunabilme olanağı elinden alınmışken, sende büyüyen bir tene sarılabilme fırsatını fark edebilmekti!
Yüzünde ‘eylül bakışları soldurmayacak’ bir gülüşü her daim canlı tutabilmekti günleri saymadan.
Yürekte küllenmiş ateşi yeniden alevlerken, söndürülmüş ışıkları yeniden yakabilmekti.
Bakmanı umut eden bir çift toprak rengi göze bakmaktı ve elini tutup ona sarılmaktı.
Yapraklarını büyütürken filizlere boy vermek… Geceye geç kalmadan sabahı yakalamak… Kuşluk vakitlerini umursamaktı. Seveni anlarken, sevgiyi bilmekti.

__Her nefes aldığında yeniden doğmak ve kendini onarmaktı yaşamak…





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sahi Bitti mi?
Gitmişliğindi Bir Tek Giden
Sanadır Sözüm Cennettin Yeşilliğinde Her Daim Açmayı Başarabilen Kız.
Tanıktı…dili Yoktu Çınarın…
Alabacak İlerleyen Anların Özgeçmişi Yazılıyordu Belleklere Fütursuzca.
Biz Seninle Körebe Oynardık Hep...
Söz Dizimidir Gözlerin

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çocuk Olsam
Beni Benimle Topladım, Bana Çarptım, Bana Böldüm de Çıkartamadım Aynı Olan Hiç Bir Şeyden!
Yokluğunun Yama Tutmaz Yırtığını Onaramıyor Kekre Nisan Şarkılarına Ses Veren Gözyaşlarım.
Sözcükler Biriktirdim Sesinde
Penceremin Ötesi Berisi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sevdim Seni Der… [Şiir]
Karadır Deniz Ağlamaklı Hep İskeleler [Şiir]
Bin Renkli Sevdam [Şiir]
Son Sözüm Ön Sözüme Satırbaşıdır [Şiir]
Kaygılar III / Umut Işığı [Şiir]
Denizkızıydım Vurgun Yedim Mavimde… [Şiir]
Yarımım [Şiir]
Kaygılar V / Yol [Şiir]
Kaygılar II / Tanrı Ya da Doğa [Şiir]
Kaygılar VI / Zaman [Şiir]


Nurten Turhan Yüksel kimdir?

Sevdayı bırakmadım avuçlarımdan. Bu yüzden hiç görmedim avuç içlerimi.

Etkilendiği Yazarlar:
:))


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nurten Turhan Yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.