Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus |
|
||||||||||
|
Neyse, konuya gireyim. Kayınvalidem “ hoş geldin” der demez hemen başladı ilçemizin son dakika haberlerini vermeye. Sürekli evde olmasına karşın, kasabamızda kuş uçsa kayınvalidemin haberi olur. Nasıl olur, nasıl duyar, ona kim getirir bu haberleri bilmiyorum. Kasabamızın son dakika haberleri , hele hele flaş haberleri hep onda. Size yemin ederim medya takip merkezi gibi. Başladı çıtır çıtır konuşmaya. Bir de tatlı dilli ki, anlatılır gibi değil. Kimin oğlu kimin kızıyla nişanlanmış, kimin oğlu askere gitmiş- askerden gelmiş, önümüzdeki bazar günü kimin düğünü varmış, falancaların kiracısı neden filancaların evine taşınmış, kimlerin gelini gaynanasına küsüp bubasının evine gitmiş, hepsini sıraladı. Birkaç saattir gelin- kaynana konuşamadığımız için haberler birikmiş diz boyu. Araya girip iki lâf edemedim. Reklâm arası olmayan dizi film gibi dinle dinle bitmiyor. Derken birden ciddileşti, yüzü gölgelendi. Bana kötü bir haber verecek galiba. Başını iki yana sallayıp dudaklarını ısırdı önce, sonra sordu beni imtihan eder gibi bir tavır takınarak: - Bak ne diyecem… Kim ölmüş Kemraan , biliyo mun? Vereceğim tepkiyi ölçmek için gözlerimin içine baktı…İçimde bir şeyler yer değiştirdi sanki “ ölüm” sözcüğünü duyunca. Küçücük bir kasaba burası, herkes tanıdık, herkes eş – dost. Kim ölürse ölsün, acısı bize de düşer. Nefesim hızlandı….Bismillahirrahmanirrahim!...Sordum korka korka: - Haberim yok, kim ölmüş? İyice ciddileşti. Elindeki dantelini kucağına bırakıp, yakın gözlüklerini aldı burnunun üstünden. Yoksa, beni alıştıra alıştıra mı söyleyecek ? Acaba kim bu ölen ? Bütün aile bireyleri geçti gözlerimin önünden. Akrabalarımız girdi sonra sıraya. Ben daha sıralamaya devam edecektim ki kayınvalidemin açıklaması geldi: - Hani yukarı mahallede Kantarcıların Fatma’nım var ya ? ( Olamaz ! Çok sevdiğim bir teyze. Hemen, kendisinin güler yüzü düştü gözlerimin aynasına)…Cümlesini bitirmeden, atıldım: - Aaaa ! Fatma Teyze mi ölmüş ? Son zamanlarda biraz sağlıksız görünüyordu. Allahtan , hemen müjdeyi verdi sevgili kayınvalidem: - Hayır hayır, ölen Fatma’nım değil. Hani o Fatma Hanım’ın kızı vardı…Neydi adı ? Hııhhh! Nesrin….Bende hiç akıl galmamış, isimleri hep unuduyom. Yani şu ölüm de serseri kurşun gibi. Nerden buldun Nesrin’i ? Yıkıldım âdeta. - Aaaa ! Nesrin mi ölmüş ? Gencecik ! Ne zaman ? Sevinçli haberi almam uzun sürmedi: - Hayır hayır, Nesrin değil ölen. Dur Kemraan, annadıverecem. Sevindim. Nesrin’i aldım, “ yaşayanlar” hanesine bıraktım. Devam etti: - İşte o Nesrin’in eski kocası vardı ya ? Neydi adı, unuttum. ( Eski kocası dediği, aslan gibi delikanlı neredeyse.) - Aaaaa ! Mehmet Bey mi ? Kalp krizi falan mı ? Yanıtlamakta gecikmedi: - Hayır hayır, dinle, şimdi deyvercem. Mehmet Bey’in ikinci hanımından olan hasta bir oğlu vardı hani ? ( Son zamanlarda oldukça iyi görünüyordu bu genç. ) - A aaaaaaa ! Zavallı Hüseyin mi ölmüş ? Tüh ! O kadar yapılan tedavi boşa mı gitti ? İşte tam bu sırada , belki de ilk kez bana kızar gibi oldu: - Hüseyin değil canıııııım. Dur, deyveriyom daha. Hüseyin geçen sene evlendiydi, duymadın mı ?... Sağlığı iyi artık. Hani geçen gün bizim kapının önünden geçerken gördüydük, hanımı vardı yanında. Gencecik, güzel bi kadın. Adı dilimin ucunda da, çıkatdıramıyom. Düşündü düşündü, sonunda hatırladı: - Mücellâ Mücellâ. Şaşırdım. Gencecik, Mücellâ dediğimiz. Ölüm sanki genç, güzel, çoluk – çocuk bilirmiş gibi; yakıştıramadım ölümü ona. Merakla sordum: - Eee ? O genç, güzel kadın mı ölmüş ? Kaza falan mı olmuş ? Yemenisi düzelterek yanıtladı: - Yok yok, Mücellâ değil ölen. Mücellâ’ nın abisi ölmüş. Hemen iki yıl öncesine götürdü hafızam beni: - İki sene önce abisi ölmüştü onun. Demek şimdi de diğer kardeşi ölmüş. Ben onları iki kardeş sanıyordum. Şaşırma sırası kayınvalidemdeydi: - Doğru söylüyon, onlar iki gardaş. Bi gız bi oğlan. Allahallah ! İşler iyice karıştı. - Eee ? Nasıl oluyor bu ? Neyse ki kayınvalidem doğruyu bulmakta gecikmedi: - O zaman aynı kişiden bahsediyo’z. Demek ki Mücellâ’nın abisi öleli iki sene olmuş. Ben daha bugün duydum. Mücellâ’nın abisi öldüğünde ben nerdeydim ki ? Bolu’ da mıydım kı, yoksa Angara’ya mı gitdiydim ? Hani Erol gelip aldıydı beni, bir ay galdıydım Angara’da. Demek o zaman öldü, benim habarım olmadı. Nasıl rahatladım anlatamam. - Oooooohh ! Demek ölen falan yok. Kayınvalidem, bu haberi nasıl kaçırdığına şaşırdı. Ben ondan daha çok şaşırdım. Kayınvalidemin hangi haber kanalında problem vardı acaba ? Sesini yumuşatarak ve biraz da renklendirerek dedi ki bana: - Kemraan ! Belediyenin apallosu bizden hiç duyulmuyo. Ne ölenden habarım va ne galandan. Belediye reyisine söyle , şu yanıbaşımızdaki alâtdirik direğine bi apallo dakdırıversin de öleni, galanı duya’m. Gerçekten de taktırmalı.Yoksa kayınvalidem, üç – beş sene önce ölen birini “ son dakika haberi ” olarak bana verip, yüreğime indirecek birgün… Yüreğime inmektense, belediye apallosunun( ! ) başımı şişirmesine razıyım. İzninizle arkadaşlar ! Reyisle( ! ) konuşmaya gidiyorum. Ayrıca, kulaklarıma “ tıkaç ” alacağım apallonun sesinden korunmak için… Bu tıkaç nasıl bir şeydir, nerde satılır, orasını bilmiyorum. Kâmuran Esen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |