Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Son zamanlarda boynumdan omuzlarıma uzanan ve çoğunlukla uzun süreli bilgisayar çalışmaları ya da tv karşısında şekilsiz ve düzensiz şekerlemelerden sonra yakalayan ve kımıldamaz hale sokan dayanılmaz ağrılar aniden atıvermişti bu tünel kılıklı,soğuk makinenin karşısına… Oldum olası az gitmişimdir doktorlara… Nedendir bilemem bu “Beyaz önlüklü sağlık cengaverleri”ni gördüğümde kendimi daha çok hasta hisseder,olmayan yerlerden birden ağrılar ve sızılar feveran etmeye başlayıverir tüm bedenimde,vücut kimyam bozulur… Hoş,zaten verdikleri ilaçları da “Ayaklı Eczane” dediğim ve yarım eczacı kadar ilaçlar konusunda bilgi sahibi olan ve isimlerini benim ismime eşdeğer derecede unutmayacak kadar sağlam bilen eşim takdim eder de öyle içerim zinhar “aspirin ve gripin”den başka ilaç adı bilmeyen ve ilaveten çocukların ateşi sayesinde “Peditus”u tanıyan ve öğrenen benim için ilaç içmek bile çoğu zaman lüks oluvermiştir… Neyse doktor beyin birkaç ekserzisinden sonra teşhis “MR” sonrasına kaldı… “MR” dediğin nedir ki,röntgen gibi birkaç dakikada verir çıkar sonra da doktor beyin dudaklarından teşhis dökülür ve eşimle benim ilaç randevularım başlar diyerekten girdim “MR” odasına… İçerisi loş bir karanlık,hafiften serin bir esinti ve yine hafiften makine sesleri geliyor… Genç görevli arkadaş;.. -Hocam,sizi şöyle alayım ve ayakkabıları çıkarıp uzanalım,dedi ama ben,tüneli görür görmez merhum Kemal Sunal gibi kıbleden tarafa değil de umarım hortumdan tarafa uzatırlar da kafa bu tarafta dışarı kalır,diye içimden hesap yaparken kara haber gecikmedi;.. -Hocam,başınızı sabitleyeceğim ve “MR” müddetince hiç kımıldamadan bekleyeceksiniz,biraz gürültü olacak ama onu da kulaklarınızı tıkayarak gidermeye çalışacağız,diyerek sözde soğukkanlı triplerinde olan bendenizin kafayı sabitleyip kulakları tıkadı ve ne yazık ki kıbleye doğru yolcu etti!!.. Önce gözlerimi kapatıp bu karanlık dehlizin etkisinden kurtulayım,dedim ama hafifçe tersten içeri doğru girince kollarımın dar bir alanda sıkıştığını hissettim… Gözlerimi açar açmaz birilerinin sanki beni bir mezara kapatıp boğmaya çalıştıkları hisi ve korkusuna kapıldım…İşte o anda “delikanlılık ve soğukkanlılık tripleri”ni hemen yolcu Ettim ve bağırmaya başladım;.. -Çıkarıııııın beni buradaaaaaannn!!!… Bir,iki ses ama cevap yok,gelen yok,bu defa vücudumdan çıkan soğuk terlerin tesiriyle daha gür bir ses ile feveran ettim,.. -Çıkarııııııııııııın benii buradaaaaaaaaannn!!!!… Eşim odanın dışından duymuş sesimi ve sohbete dalmış olan görevliye haber vermiş,çocuk hızla içeri girdi ve beni hemen çekti dışarı… Doğrulduğumda sayısız oksijenin beni gülümseyerek kucakladığını ve rahatladığımı hissettim… İlk cümlem şu oldu görevli arkadaşa;.. -Burada böyle olursak mezarda halimiz nicolur?.. Genç görevli bu tip sorunlarla ve sorularla çok karşılaşmış olacak ki;.. -Buradan çıkış var ama oradan çıkış yok ne yazık ki hocam,dedi… Cevap çok usturuplu ve yerindeydi hani… İkinci kez nasıl gireceğimin endişesi içindeyken ve muhasebesini yaparken birden ötelerden bir “Gaib Misafir” çaldı hafıza dağarcığımın kapısını;.. -Tanıdın mı beni,Ben Rüveym,Tabiin’den Rüveym!.. Evet,hafızam aniden çıkarıverdi bu misafiri,unutamadığım,çoğu zaman arkadaşlar ve dostlarla paylaştığım,sıkça yad ettiğim bir isimdi bu;Hz.Rüveym… Onu bu denli unutulmaz kılan yaşam metodu,kendine çizdiği mücadele biçimiydi… Bilgeliğin verdiği sebat ve azim timsaliydi O… Yaşadığı dönemde kendi küçük,mütevazi ama mana bakımından içi oldukça geniş ve zengin bir fakirhanede ikamet eden bu Zahid Bilge’yi diğerlerinden farklı kılan bir yanı vardı;.. O,hayattayken evini kendine kabir edinmişti!.. Odasının ortasına kazdığı bir mezarı vardı bu Bilge kişiliğin… Gece geç vakit oldumu nefs muhasebesini yapar,dua eder ve sonra kazdığı mezarın içine girerek;.. “Onlar o ceza gününde;.. Ey Rabbimiz bizi tekrar dünyaya gönder de bu defa yalnız sana ibadet edelim,yalnız senin için yaşayalım….” Ayetini okur ve;.. -Haydi bakalım ey Rüveym!.. Rabbin sana izin verdi ve seni yeniden dünyaya gönderdi,bakalım verdiğin sözde duracak mısın,der sonra kalkar ve bütün geceyi ibadet ve taatla geçirir,gözyaşları sakallarını ıslatıncaya kadar dua ederdi… Ömrünün sonuna kadar bu bu çizgisinden sapmadı bu Bilge Adam… Hesaba çekilmeden hesabını yapanlardan oldu… Ve o “Gaib Misafir”in ardından bana öyle bir serinlik geldi ki;.. -O,bütün bir ömrü boyunca böyle bir tünelde nefsini hesaba çekti,ölmeden önce öldü;sen de hiç olmazsa 15 dakikalığına kendini hesaba çek,ölmeden önce öl,dedim ve Genç görevliye;.. -Haydi göreve! diyerek gözlerini kapatmış bir ölü gibi yeniden tünele girdim… Hz.Rüveym ile sadece 15 dakikalığına rolleri değişmiştik… Ne karanlık ne bir korku ne de gelen takırtı ve tıkırtılar etkilemedi beni,düşündüm ve 15 dakikada alemlerden Alem’e yolculuk ettim,etmeye çalıştım… Süre dolup çıktığımda aslında bizi boğan ve bunaltanın bu küçük tüneller değil başından sonuna kadar çıkmazlar ve buhranlar anaforunda bizi cendereye alan ışıklı ve renkli dünyanın olduğu idrakine vardım… Bu 15 dakikalık mücadeleden muzaffer komutan edasıyla çıkan bana gülümsedi Hz.Rüveym… Ve sordu;.. -Asıl yalnızlığa ne kadar hazırsın?.. selamlar,
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |