Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank |
|
||||||||||
|
Devlet ve “devlet yönetimi” üzerine ortaya koydukları çalışmalar ve sisteme karşısergiledikleri “manifesto” ve Sokrates’in bedel olarak hayatıyla ödediği “yönetim kritiği”insan ve toplumlar için hep bir “evrensel açmaz” olarak karşımızda durmuştur.. Şüphesiz evrenin en mükemmel varlığı olduğu tartışma götürmeyen insan ve onun üst-bilinci toplumu yönetmek yine insanın kendisi için en büyük sorunu teşkil etmiştir.. Bu sorunu kimi zaman “tek otorite”nin etrafında kurdukları kanun zırhı ve baskıyla; kimi zaman “semavi dogmalar”ın manevi zırhı altına gizlenerek; kimi zaman “çoğulcu tercih” afyonuyla toplumları uyuşturup “kapital”e hizmet ederekaşmaya çalıştılar.. Çalıştılar ama her defasında insan için kimi zaman “toplumsal” çoğunlukla da “evrensel”bir “değer” olarak karşımıza çıkan “ahlak” veya “etik”in siyaset veya politika olarak adlandırdıkları bu yönetim biçimlerinde uygulanabilirliğini de tartıştılar.. Ahlak veya “etik”in yönetimsel olarak vücut bulmuş haline “siyasi ahlak-politik etik” adını verdiler; Antik Yunan’dan İslam Coğrafyası’na ve kadim dinlerin merkezi Uzak Doğu’ya varıncaya kadar tartıştılar.. Platon’un ve Aristo’nun “Devlet”inden Farabi’nin “el-Medinet-ül Fadıla”sına uzanmış; Konfüçyüs ve La Tsu’nun “bilge devleti” İbn-i Haldun ve Maverdi’nin “kutsal devleti”ne karşı mücadele etmiş; Hegel ve Marx’ın “İdeal devleti” kapitalin yerine iktidara halkı taşımıştı.. Kabul etmek gerekir ki medeniyetler tarihi boyunca “ideal devlet” bir fantezi olmaktan öteye geçemedi;kitaplarda bir “teori” ;Platon ve Farabi’nin içinde bir “ukde” olarak kalmaya mahkum oldu.. Fakat “ideal devlet ve yönetim”e yakın vücut bulmuş medeniyetler,az da olsa,var oldu..Bunların varlığı ve devamlarının temelinde hiç şüphesiz “siyasi ahlak”ın devlet ve yönetimin merkezine oturmuş olması yatıyordu.. Ahlak,toplumun kendi kültü ve manevi atlasında ortaya koyduğu bir “milli değerler toplamı” olurken “etik” daha çok insanı “merkez”e koyan bir “evrensel değerler” manifestosu olarak çıkmıştır karşımıza.. Bundan dolayıdır ki,”semavi dogmalar” temelinde kurulan ve gelenekler ile tezyin edilen Doğu Medeniyetlerinde hakim olan “siyasi ahlak” olurken; İnsanı ve devleti sevk ve yönlendirmede felsefi düşünceyi baz alan Batı medeniyetlerinde hakim olan renk “politik etik” olmuştur.. Doğu’da “semavi buyruklar silsilesi”, Uzak Doğu’da “bilge kişilerin spritüel öğretileri”, Batı’da ise eleştirel aklın ortaya koyduğu “yasal korkular” i nsanı ve davranışlarını kontrol altına alan “sosyal kuvvetler” oldular.. Peki ender de olsa “medeniyetler tarihi”nde gördüğümüz “ideal devlet ve yönetimler”e yakın Uluslar bunu nasıl sağladılar?.. Sihirli kelime-kavram; Siyasi ahlak.. Ne Platon’un “Devlet”indeki Antik Yunan’da; ne Farabi’nin ” Faziletli şehri” Orta Asya kırsallarında; ne Hegel’in Almanya-Avusturya-Rusya karışımlı “İdeal Prusya’sı”nda; ne de Marx’ın “Proletaryanın iktidar olduğu “komünist devleti”nde.. Biz bunu Asr-ı Saadet dediğimiz Nebi’nin(sav) ve Hz.Ebu Bekir ile Hz.Ömer’in “Medine İslam Devleti”nde; Endülüs Emevi Devleti,Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti’nde gözlemleyebiliyoruz.. Burada asıl olan renk her ne kadar “ilahi doneler-semavi dogmalar” olsa da bunları insanın ve toplumun genleriyle özdeşleştiren “siyasi ahlak”ı es geçemeyiz.. İsa(as)’dan önce ve sonra diğer medeniyetlerde monarklar ve oligarkların otoritesiyle sağlanan veya sağlandığı zannedilen “toplumsal barış ve haklar” mezkur medeniyetlerde insanın kendi “iç barış ve huzuru” ve bunun topluma yansıması ile sağlanmıştır daha çok.. Aynı “iç barış ve huzuru” insanın kendine ve dışındaki dünyaya güven ile pekiştiren “ahlaki yapı” devletin de zirvesinde yer almış ve bu defa eğitim ile teyid edilerek “siyasi ahlak” olarak toplumda vücudiyetini sürdürmüştür.. Siyasi ahlakta esas olan bireyde “i’sar” olarak zuhur eden ve ötekileri kendi önüne geçiren “ahlaki haslet”in burada toplumu ve onun çıkarlarını devlet adamlarının önüne geçirmesidiryani diğer bir ifadeyle Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye öğütlediği; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesinin hayata geçirilmesidir.. Bu medeniyetlerde gelirin “adil dağılımı ve paylaşımı”,Yönetim ile teb’a arasında “biat-rıza” kültünün uyumu,toplumsal “barış ve huzur”,bilim ve sanatta “dinamizm”,düşünce ve felsefi ifadede “özgürlük”,eleştiriye “açık toplum” gibi özellikler diğer medeniyetlerin hep önüne çıkmıştır.. Örneğin Arap Emevileri’nde fiozoflar,kelam bilginleri(mütekellimun) dışlanırken,siyasal ve toplumsal tecrid ve linçe tabi tutulmuş;Ebu Hanife gibi orijinal bir “Tefekkür Devi” baskı ve zulümle işlevsiz hale getirilmiştir.. Aynı siyasi ve ahlaki akamet Abbasiler’de de kesintisiz sürmüştür.. Buna mukabil Hıristiyan ve Musevi dünyası ile iç içe yaşayan ve onların “öğretileri”ni de yakından İnceleyen,ayrıca kendi “ilim ve irfan” dünyalarını felsefi ve mistik öğretilerle tezyin eden Endülüs Emevileri’nin Felsefe,Tıb,Sanat,Musiki,Tasavvuf,Hadis,Kelam gibi bilim dallarında çok orijinal ve müstesna bilgeler yetiştirmesinin altında el-Hamra Sarayı’nın kendi tabanına duyduğu “saygı”ve güven ile kurduğu iletişim ve diyalogdur.. Bu “Siyasi ahlak”ın meyveleri olarak İbn-i Hazm,İbn-i Miskeveyh,İbn-i Tufeyl,İbn-i Rüşd,Kurtubi,Ebu Medyen,İbn-i Arabi gibi sadece İslam Dünyası’nda değil tüm dünyada tesirleri ve izleri olan “Dev Bilgeler” yetişmiştir.. İsterseniz kendi coğrafyamıza ve sularımıza doğru inelim “siyasi ahlak”ın etkilerini irdelemek için.. Selçuklu-Anadolu Selçuklu ile Osmanlı arasındaki “yönetimsel fark”ı bir mimari eserin üzerinde bulunan kartal ya da aslan başından bile ayırt edebilirsiniz.. Selçuklu’da eserlerin dış yüzeyi son derece sıcak,zengin işlemeler ve desenlerle süslenirken Osmanlı’da mimari fiziki büyümeye karşın sanatsal ve estetik olarak sadeliği ve matlığı tercih etmiştir.. Biri insana duyulan güven ve sanatta estetiğe verilen öneme işaret ederken diğerinde eserin devasa duruşuna inat “tek düzelik-statüko”nun izlerinin dışa-vurumunu gözlemlersiniz.. Sultan Alaattin Keykubat ile Endülüslü İbn-i Arabi ve Mevlana arasındaki diyalog,inanç ve düşünceye saygı,devlet desteği; Sultan Alpaslan ve veziri Nizamül Mülk’ün pozitif bilimlerin gelişimine katkı,okullaşma ve akademik çalışmaların önünü açması,Gazzali gibi bilge kişileri sahiplenmesi ve desteklemeleri; Maveraünnehr’den gelen bilgelerin Anadolu’da birer “ekol” haline gelerek halkın moral değerlerini yükseltmeleri; Diğer yanda ise Fatih döneminde İbn-i Rüşd felsefesini şerh eden ve savunan Alaattin et-Tusi ile Gazzali ekolünün müdavimi Hocazade arasında çıkan ilmi münazara ve bunun sonucunda fikirlerinden dolayı dışlanan ve ülke topraklarını terk etmek zorunda kalan Alaattin et-Tusi.. Devlet yönetiminde “siyasi ahlak”ın zafiyeti ve “tek renk”e bürünmesi.. Dini-tasavvufi öğretilerin siyasetin güdümüne girmesi ve “tekkeler” eliyle kontrol altına alınması.. Yunus,Hacı Bektaşi Veli ve Mevlana gibi “ma’şeri vicdan”ın özgür ve zengin sesleri ve temsilcilerinin yerini “Saray ruhu”nu yansıtan Ebussuud efendi gibi otoriter bilginlerin alması.. Yine bu dönemde Fuzuli’nin devlet otoritesinden kaçması,aynı şekilde şair Nef’i’nin eleştirel mısralarından dolayı idam edilmesi,Molla Lütfi’nin yine muktedir kritiği ve ahlaki uyarısından dolayı İdama mahkum edilmesi.. Bütün bu olaylar ve değişimler halkasından çıkarılabilecek en doğru yargı “siyasi ahlak”ın zafiyete uğraması ve yerini “otoriter korumacı devlet anlayışı”nın almasıdır.. Gücünü halktan alan ama halktan kopuk, Halkını yöneten ama sürekli “kuşkulu tedbir” ve sıkıyönetim modunda olan bir siyaset ve onun ahlakı.. Eh artık günümüze; tabii özellikle Türkiye ve İslam Coğrafyası’na geçme zamanı.. Batı’da daha ziyade insan temelli “evrensel değerler” etrafında şekillenen ve “ahlak”ın kendisi değil “ahlak felsefesi-etik” ile yoğrulan politik anlayış İslam Coğrafyası’nda “semavi dogmalar” ve gelenekler ile mündemiç bir “toplumsal değerler” bütünü ahlaki yapıyla çıkar karşımıza.. Aslında “politika” lafzı Batı’nın yönetim anlayışını ifade etmekte ne kadar doğru ise “Siyaset” lafzı da İslam Dünyası yönetim anlayışını ifade etmekte o kadar isabetlidir.. Her ne kadar “Politika ve politik ahlak” üzerine ilk eseri kaleme alan Platon’un öğrencisi Aristo olsa da bu kavram Doğu ve İslam Dünyası’nın toplumsal genleriyle uyuşmadığı için“Siyaset” adıyla karşımıza çıkmıştır.. Tabii bu yönetimsel “metamorfoz”un en büyük sebebi “Akıl ve mantık” odaklı “reel politik”ten semavi donelerle yüklü “duygusal yaklaşımlar”a geçiştir.. “İdeal devlet” anlayışına yakın yönetim başarısı ve siyasi ahlakın en kamil olduğu dönemler olarak tanımladığımız Endülüs Emevi,Selçuklu-Anadolu Selçuklu ve duraklama dönemine kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra günümüz İslam Coğrafyası’nın şekillenmesi nasıl olmuştur?.. Son İmparatorluk olan ve İslam Coğrafyası’nın tek hakimi Osmanlı’nın 1923’den itibaren resmi olarak sona ermesinden sonra “Siyaset ve siyasi ahlak” kavramı ya tamamen değişti ; ya “melez” olarak devam etti ya da,S.Arabis’tan örneğinde olduğu gibi,”siyasi ucube” olarak tezahür etti.. Bir çoğu Osmanlı kolonisi olan kimi İslam ülkeleri Kapitalist Batı blokunun güdümünde “krallık-mutlak monarşi” olarak ,kimi komünist Rusya blokunun güdümünde “sosyalist cumhuriyetler”,kimi emperyal batılı ülkelerin kontrolünde “oligarşik cumhuriyetlet” olarak sahne aldılar.. Tabii Türkiye’nin 1923’den sonraki seyri çok değişken olmuştur.. ”Tek parti-tek adamlık”tan Cumhuriyet nidaları altında yıllarca “demokrasi” pistinde patinaj yapmış,ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilmiştir.. Demokrasi adımları ve atılımları tek adam-tek parti “statükosu”ndan gelen vesayet rejiminin “darbeleri” ile hep sekteye uğratılmış; siyaset ve “siyasi ahlak” Batı’nın “reel politik”i ile Doğu’nun “İdeal Siyaset”i arasında gel-gitler yaşamıştır.. Kardinal cübbesi ve külahı giydirilmiş “İmam” modunda siyasi zig-zaklar çizen bir yapının yönetimde nasıl bir “ahlak” anlayışı olabilirdi ki?.. Bunun adı ne “etik politik” olabilir ne de “siyasi ahlak..” ; Batı’nın “çıkar ve bencil” kromozomu ile Doğu’nun “korumacı ve iyelik” kromozomunun birleşmesinden doğan hilkat garibesi bir karakter ya da “politik ahlak-siyasi etik..!” Halkının karşısında Ebu Zerr’in zühdü’nü,Ömer’in adaleti’ni anlatarak “duygusal atraksiyonlar” ile İktidara yelken açan ama iktidarda Machiavelli’nin çıkar maskesini takarak “Harun”olarak gelip “Karun” olanlar.. Arabesk siyasetin kollarında kimi “Osmanlı” kimi “Çağdaş Türkiye” rüyasına yatan ama her koltuk değişiminde “Zübük politikacılar”ın kucağında uyanan bir toplum.. İçeride siyaseti “ahlak” zırhından çıkarıp “rant”ın rengine boyayan ve “ihale” takipçiliğnden milli ülküleri unutan ve terk edenler; Dışarıda ise iktidarını koruyabilmek adına “Küresel Sistem”in uluslar arası eko-politik oyunlarında “figüran” olmaya razı olan karakterler.. Bir asra yakındır “siyasi ahlak”ı sadece tarih kitaplarından ya da “seçim vaadleri”nden başka yerde tanıyamayan ve “kutsalları” ile aldatılan insanlar,yıkılan hayaller ve tükenen umutlar.. Yıllardır “İdeal Devlet” ve onun “siyasi ahlak” anlayışını hayata hakim kılmak isteyen bir toplumun “Yönetim trajedisi”ni izliyoruz..Bazen “drama” bazen “traji-komik” tadında.. İnsanımız ne Platon’un ideal “Devlet”ini ne de Farabi’nin “Faziletli Şehir”ini istiyor zira onlara göre bu beklenti “ütopya”dan da öte.. İnsanımız ne Hz.Ömer gibi bir “Lider Yönetici” ; Ne de Ebu Zerr gibi bir “vatandaş” beklentisinde.. Tek beklentisi sadece siyaseti “ahlak” çizgisine çekebilen yöneticiler görmek,görebilmek.. Çok şey mi istiyor insanımız?..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |