Bir gün karşıma biri çıkacak ve bana: "Herşey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim" diyecektir. -A. Ağaoğlu, Yazsonu |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ Günümüzdeki insanlar dünyayı gereğinden fazla ciddiye alıyorlar. Oysa ebedî hayat dikkate alındığında dünya hayatı ne kadar da kısadır. Bunu bile bile zamanımızdaki insanların alabildiğine lüks ve görkemli binalar yaptığını görünce şaşırıyorum. Dünya bu kadar ciddiye alınmaya değer mi? Türkiye’de istatistik verilerine göre ortalama ömür erkeklerde 65, kadınlarda 70 senedir. Bu sürenin 15 yılını(çocukluk dönemini) farkında olmadan yaşıyoruz. Kalıyor 50–55 yıl… O da dünya meşgaleleriyle öyle bir geçiyor ki hiçbir şey anlamıyorsunuz. Yaşı kemale eren, yetmişini deviren insanlara bugüne kadar neler görüp geçirdiklerini sorduğumuzda sadece yaşadıkları günü biliyorlar. Geçmiş geçmiştir; an bu andır. İnsanlık tarihi boyunca nice canlar eğlenmiş dünya denen bu mezrada… Eğlenmiş diyorum, zira dünya bir durak, bir geçici eğlence yeridir. Fakat akıllı insan gerçekte yolcu olduğunu, bu durakta belli bir süre kalacağını bilir; varacağı yerle ilgili kalıcı planlar yapar. Bizler hakikatte ahiret yolcularıyız. Bu yola revan olmuş, öylece gidiyoruz. Burası bizim için bir ara mekân, zorlu bir imtihan sahasıdır. İmtihanın neticesine göre ebedî yerimize varacağız. Bunu unutup dünyayı tek yaşam alanı görenler ne çok aldanıyorlar. Zira her gün binlerce kişi bu dünyadan ayrılarak sonsuzluğa yol alıyor. Bunlar çok uzaklarda yaşanmıyor. Yanımızda, yakınımızda yaşanıyor ölüm de, doğum da, hastalıklar da… Ninemiz, dedemiz, annemiz, babamız, eşimiz, can parçası evlatlarımız ölüm kervanına katılıp gidiyor. Geride hatıralardan ve küçük bir tümsek olan mezardan başka bir şey kalmıyor geriye. Şairin dediği gibi bir tel kopuyor, ahenk ebediyen kesiliyor. Sevdiklerimiz akın akın sonsuzluk âlemine göç ediyor. Eskiden mezarlıklar şehirlerin en görülen yerlerinde bulunurdu. Bugünkü şehir planlamacıları mezarları şehirlerin en uzak yerlerine kurduruyorlar. Şehrin içindeki mevcut mezarlıklar da yol, park, çeşme, kaldırım bahanesiyle şehirlerden kaldırılıyor. Bunun asıl gayesi ölümü hatırlatacak şeyleri hayatımızdan uzaklaştırmaktır. Gerçekte ne kadar ahmakça bir gayrettir bu… Ölümü hatırlatan varlıkları hayatımızdan uzak tutmak ölümü yok etmiyor ki!... Bu durum devekuşunun görünmemek için başını kuma gömmesinden daha akılsızca bir harekettir. “Nerede olursanız olun, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bile bulunsanız, ölüm sizi bulur”(Nisa/78) ayeti ölüm hakikatini istisnasız herkesin yaşayacağını göstermektedir. İnsanların ebedî istiratgâhları olan mezarlıklar, yaşayan kişilere lisan-ı hâlleriyle çok şey anlatıyorlar. Hemen her gün önünden geçtiğimiz mezarlarda gömülü olan, kıyametin kopmasını bekleyen, berzah âlemini yaşayan ölüler biz dirilere, sonumuzun burası olduğu gerçeğini haykırıyor. Mezar taşlarında adları yazan insanlar da bizler gibi yaşamış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, ev yapma, para biriktirme, çoluk çocuğun maişetini kazanma derdiyle günlerini geçirmiş, sonunda emaneti sahibine teslim ederek hayatlarına nokta koymuşlardır. Artık onların dünyada da hiçbir rızıkları yoktur. Onlar için imtihan da bitmiştir. Dünyada yaptıkları iyilik ve kötülükler hesap defterlerine yazılmıştır. Mahşer gününde herkes defterini ya sağdan, ya da soldan alacaktır. Amellerimiz bizi cennete veya cehenneme taşıyacaktır. Mezarlıklar aslında birer ibret levhasıdır. Akıllı insan bu mekânlardan geçerken kendi sonunun da böyle bir kabristan olacağını düşünür, hayatını ona göre şekillendirir. Servilerin alabildiğine uzadığı, ölüm sessizliğinin hâkim olduğu bu yerlere gönül gözüyle bakarak gereken dersi almalıyız. Zira onlar sessizliğiyle, suskunluğuyla çok şey anlatırlar bize. Bakmasını bilen gözler, duymasını bilen kulaklar paylarına düşen ibretleri buralardan alırlar. Mezarların üzerine dikilen çiçekler, altında yatan kişilerin hayatını güzelleştirmez. En pahalı mermerlerden yapılan türbeler, içerde yaşananları değiştirebilir mi? Pahalı mermerlerle yapılmış mezarlar ancak geride kalanların itibarlarını kurtarır. Oraya ancak iyi amel mumuyla gidenlerin kabri aydınlık olur. Ötekiler sadece gören gözlere hoş gelir. Öldükten sonra “keşke” dememek için Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde yaşamalıyız. Henüz nefes alıyorken mezarlıklara ibret nazarlarıyla bakıp hayatımızı ona göre yeniden tanzim etmeliyiz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |