"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ İnsanlar el ele, gönül gönüle verdiklerinde zor gibi görünen işleri de rahatlıkla yapabilirler. Yeter ki birlik ve beraberlik olsun. Ülkeleri ve cemiyetleri ayakta tutan birlik ve beraberlik çimentosudur. Düşman milletlerin ilk planda yaptığı şey, hedeflerindeki ülke halklarını birbirine düşürmektir. Bu da sanıldığından daha kolaydır. Dostluk ve kardeşlik emek ve fedakârlık istese de, kargaşa ve fitne koşarak gelir bize. Onun içindir ki sabırsız ve tahammülsüz toplumlarda şiddet ve nefret daima pirim yapmaktadır. Ülke olarak birlik ve beraberliğe, menfaate dayanmayan dostluklara her zaman çok ihtiyacımız vardır. Bunu yerel ölçülerde de düşünebiliriz. Nedir bu kin, nefret ve kavga?… Neyi paylaşamıyor insanlık? Yunus’un dediği gibi “Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan...” Kim ne derse desin hayatın gerçeği dünyanın kuruluşundan beri bundan ibarettir. Son yıllarda iller arasındaki çekemezlikler ilçe seviyesine, hatta belde boyutuna düşmüştür. Köyler arasında bile husumetler sürüp gitmektedir. Bunlar şık şeyler değildir. Kaba kuvvetle meseleler çözülemez. Bütün kavgalar, kin ve nefretler yürekte birikmiş zehirlerin dışavurumudur. Bunlar ancak sevgi panzehiriyle yok edilebilirler. “Ateşe körükle gidilmez” demiş eskilerimiz. Fakat günümüzde bazı kesimler ateşe körükle giderek, onu daha da şiddetlendiriyorlar. Trabzon’un Köprübaşı ilçesinin tek beldesi vardır. O da adından da anlaşılacağı gibi beş köyün bir araya gelmesiyle vücut bulan Beşköy beldesidir. Bu belde henüz oluşmadan evvel şiddetli bir sel baskını yaşadı. Ellinin üzerinde insanımız sel sularına karışarak hayatını kaybetti. Bunların çoğunun cesedine bile ulaşılamadı. Bu felaket esnasında Köprübaşılılar tam bir seferberlik ruhuyla Beşköylülerin yardımına koştular. Bir zamanlar birbirine rakip ve üvey kardeşler gibi gösterilmeye çalışılan bu yörenin insanları, gerçek dostluğu ve kardeşliği fazlasıyla gösterdiler. Olması gereken de buydu zaten. Bizler birkaç fitne fesatçının peşine takılıp gelecekte hiç de hoş sonuçlar doğurmayacak maceraların arkasından sürüklenebiliyoruz. İnsan aklını kullanarak doğrulara varabilir. Doğrular da kişiye göre değişmez. Bütün toplumlarda doğrular birdir aslında… Zira aklın yolu birdir. Bir zamanlar Köprübaşı ile onun ayrılmaz bir parçası olan Beşköy(Mezirealtı)’ü husumet içerisinde göstermeye çalıştılar. Bunu yapanların belli çıkarları ve planları vardır elbette. Fakat bir türlü halkların dostluğunu ve kardeşliğini engelleyemediler. Bu yörelerin insanları birbiriyle alışveriş yaptı, kız aldı, kız verdi. Yaylada, ovada, köyde komşuluk yaptı. Gül gibi geçinip gittiler. Beşköy’deki halkın Rumca konuşması bile farklı şekillerde yorumlanmaya çalışıldı. Oysa bu bir kültürel zenginlikten başka bir şey değildi. Beşköy, sel felaketinden önce bir hayli gelişmiş ve toparlanmış bir yerleşim yeriydi. Bir akşam vakti gelen azgın sular burada dikili ağaç bırakmadı. Evler ve insanlar sulara karıştı. Bu felaket sanki belde halkının bitişinin resmiydi. Dört tarafı yemyeşil olan, bu haliyle bir kartpostalı andıran bu topraklar şimdi kaderine ağlıyor. Çünkü Beşköy sel felaketinden sonra en az bir asır geriye gitti. Şimdi burada yaşayanlar yarınlarından umutsuzdur. Selden sonra imkânı olanlar buradan ayrılarak başka yerlerde yeni bir düzen kurmaya çalıştılar. Tabii ki aileler parçalandı. Kıt imkânlar pek çok trajedilerin müsebbibi oldu. Fakat son derece dindar, sabırlı ve kanaatkâr olan yöre halkı asla isyan etmedi. Köprübaşı’nda okuduğumuz yıllarda Beşköy’den pek çok dostlarımız oldu. Hepsi de ahlaklı ve güvenilir insanlardı. Bazı kesimlerin bu iki yöre arasındaki dostluğa ve kardeşliğe kin ve nefret dinamiti koyma girişimleri çok şükür ki sonuçsuz kaldı. Bugün Köprübaşı açsa, Beşköy tokluğuna sevinemez; Beşköy açsa Köprübaşı rahat uyuyamaz. Çok şükür ki bugün bu kardeşlik ve dostluk havası oluşturulmuştur. Bizler Köprübaşılılar olarak Beşköylüleri çok seviyoruz. Onların da ilçeleri olan Köprübaşı’nı ve buranın halkını sevdiklerini biliyorum. Bizler bir tavanın balığıyız. Aramızda ayrılık gayrılık yoktur. Aynı bedenin farklı uzuvlarıyız.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |