Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Yüksekova okullarını ziyaret ederken yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim bir an... Bilmem aranızdan kaç kişi bu coğrafyayı ve insanlarını tanıma fırsatı yakalamıştır? Ben uzun yıllar bunun özlemini duydum içimde. Ancak bu yıl bu fırsatı iki kez yakaladım. Dünkü ziyaretim bir öncekine göre daha farklı ve anlamlı geçti doğrusu. Velad... İlk gelişimde tanıştığım Mehmetçik İ.Ö.O. müdürü öğretmen okulu mezunu, benim gibi. Aynı okul mezunu olmanın verdiği bir sıcaklıkla kolayca kaynaştım hocamla. Biribirimizi ikinci kez görmenin şaşkınlığını üzerimizden atmış, karşılıklı dereden tepeden konuşuyoruz. Derken odaya kahverengi mantolu -o yöredeki çocuklarda hiç görmediğim cinsten kaliteli- uzun saçının perçemi gözlerine dökülen bir kız giriverdi, çok rahat bir şekilde. Yüzü müdür beye yönelik, tatlı bir gülümsemeyle: -Müdür bey çok özür dilerim, geç kaldım, dedi. Böylesine sıcak ve içten bir gülümsemeyi doğrusu hiç beklemiyordum. Bu kızın hareketine bir anda hayran oldum. Önce mantosuyla dikkatimi çeken kız, bu kez tavrıyla ve konuşmasıyla ilgimi çekmişti. Doğrusu buralarda görmeye alışık olmadığım bir tipti. İçimden kendisiyle konuşmak ve tanışmak geçti. Müdür beyden izin almaksızın, doğrudan kendisine; -Ne tatlı gülümsüyorsun öyle sen!" diye bir soru yönelttim. Bu iltifat karşısında bana dönerek aynı gülümsemesini sürdürdü. Mahcup bir edayla perçemini eliyle savurdu, yüzünü gösterdi. -Gel şöyle yanıma, dedim. -Adın nedir? -Velad, dedi. Anlamamıştım tekrarlattım. -Bu Kürtçe bir isim mi? dedim. -Evet, dedi. Sorumdan ötürü sıkılmamıştı. -Peki Türkçe anlamı nedir? diye, sormaya devam ettim. -Vatan, dedi, sustu. Aklıma bu isimde bir şiir yazan arkadaş geldi. -Ne güzel ve anlamlı bir ismin var böyle, dedim. -Ya Velad, sen hep böyle gülümser misin? dediğimde, yanıtı yine o tatlı gülümseme oldu. Zilin çalmasıyla da kibarca kalktı ve çıkıp gitti. Türkü kız Mariya ! Onu Yüksekova 75. Yıl Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda tanıdım. Okula gece, bilgisayar ağlarını kurmak amacıyla gitmiştik. Arkadaşım ağ işiyle uğraşırken ben de okul müdürüyle eğitim üzerine sohbete dalmıştım. Laf döndü dolaştı, okulda müdür beyin yaptığı işlere geldi. Müdür: -Size okulumuzu tanıtayım, diyerek birlikte yemekhaneye gittik. Yatılı kız ve erkek öğrenciler geniş ekranlı TV’de “Hayat Bilgisi” dizisini izliyorlardı. Yemekhanenin uzun köşesi müdür beyin gayretleriyle sahne haline getirilmiş, arkada kulis odası ve sahne yönetim yerinde ses düzeni kurulmuştu. Sahne duvarına Atatürk’ün anlamlı sözü maskla birlikte yerleştirilmiş. Tavansa alçı asmolen yapılarak gerçek bir sahne düzeni gerçekleştirilmişti. Bu çalışmalarından ötürü tebriklerimi sundum. Bu arada gayri ihtiyari, -Bu sahnede çocuklara şiir dinletisi ne iyi olurdu, lafı çıktı ağzımdan. Müdür bey de fırsatı kaçırmadan, hemen mikrofunu hazırlatıp, -Buyrun hocam, mikrofon sizin, demez mi? Yanımda şiir kitabım yoktu ve ben bilgiye aç bu çocuklara şiirimi anlatacaktım. Ezberimde olan şiirler yeter deyip, yatılı okul günlerime ait anılarla söze başladım. Çocuklarla aramızda garip bir elektriklenme olmuştu. Mikrofon kablosu kısaydı ve ben istediğim gibi hareket edemiyordum. Öğrenciler ben konuştukça baktım yavaş yavaş bana doğru gelmeye başladılar. Böylece aramızdaki uzaklığı ortadan kaldırmıştık. Dinletimin sonunda her zaman yaptığım gibi soru cevap faslına geçtim. Bir erkek öğrenci: -Şiirlerinizi serbest stilde mi yazarsınız? demesi üzerine öğrencilerden bu arkadaşlarını alkışlayarak, ödüllendirmelerini istedim. Çünkü soru sormak, yanıt vermekten daha önemliydi bana göre. Dinletimin sonuna doğru “yorumsuz” şiirimi okudum. Daha sonra da bu şiirimi hatasız tekrar etmelerini istedim. Birkaç başarısız denemeden sonra bir erkek öğrenci hiç hatasız şiirimi okuyabilmişti. Şaşırmış ve sevinmiştim. Çünkü bu şiiri yurdun birçok okulunda “ezbere okuma denemesi” yapmış ancak hiçbirinde ilk okumanın ardından tekrar edene rastlamamıştım. Bu öğrenciyi alkışlatıp, yanımdaki kalemi ona keyifle hediye ettim. Sahneden öğrencilerin alkışlarıyla indiğimde, bu kez aynı salonun diğer köşesinde folklor öğretmeni çalışma yapmak için beklemedeydi. Oysa biraz önce bu arkadaşın beni dinleyenler arasında olduğunu sonradan anladım. Folkloru daha doğrusu oynamayı severim. Böyle bir çalışmayı da izlemek hem beni hem de biraz önce beni izleyen öğrencileri mutlu edeceğine inanarak oturdum. Yanımdaki boş sandalyeye esmer, siyah saçlı ve kısık gözlü bir kız oturdu. Benimle konuşmak istediği belliydi ama söze nerden gireceğini kestiremiyor gibiydi. En iyi bildiği iş olan konudan soru açtı: -Öğretmenim bize bir türkü söylesene, dedi. Böyle doğrudan sormasıyla, diğer bizi izleyen çocuklar da atılıp: -O çok güzel türkü okur, dediler. Sorma sırası bana gelmişti: -Senin adın ne dedim? -Mariya, dedi. Anlamamıştım. Tekrarlattım. O yine: -Mariya, öğretmenim, demez mi? -Gerçekten adın Mariya mı? diyerek, ısrarla sordum. -Evet, dedi ve sustu. -Demek sen çok güzel türkü söylersin ha, dedim, bu kez. -Evet, sözü biraz da mahcup çıkmıştı bu kez. -Hadi söyle bakalım bir türkü de dinleyelim hep birlikte, dedim. -Nasıl bir türkü istersiniz, Kürtçe olur mu? dedi. Ben de: -Fark etmez, müzik evrenseldir, dedim. O da, sanki içimi okumuşçasına: -Yemen türküsünü okuyayım mı? demez mi. Bu türkü de benim en sevdiğim türkülerdendi. Enstrümansız ve yanık bir edayla türküsüne başlar başlamaz kendimi bir anda onunla türküyü söyler buldum. Böylece Mariya daha ilk türküsüyle gönlümü fethetti. Türküleri nasıl ezberlediğini sorduğumda, şaşkınlığım bir kez daha arttı. -Ben bir şarkı ya da türküyü bir kez dinlediğimde, hemen ezberime alırım, dedi. Dağarcığında 190 türkü olduğunu da söylemeyi unutmadı. En büyük ideali de bir türkü kaseti çıkarmaktı. Umarım Mariya, bu dileğin tez elden gerçekleşir. O gece birlikte çok şey paylaştık, Yüksekova’nın okumaya azimli, gelecekten çok şey bekleyen yoksul ama umudunu yitirmemiş parasız yatılı çocuklarıyla… Onları unutmayacağım, biliyorum ki, günün birinde karşıma büyük bir sürprizle çıkacak o Mariya’lar ! 20.12.2004 / Van
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |