Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Sebebine gelince: Aylardır kendisine bir konuda fikir sormak istiyorum. Sorayım mı sormayayım mı diye günlerce düşündüm. Kendisine ileti göndereceğim, malum konuda ( bence malum) fikir soracağım ama bakalım iletimi okuyacak mı? Okusa bile yanıtlayacak mı? Kimbilir her gün kaç ileti geliyordur kendisine. Hangi birini okusun, hangi birini cevaplasın! Kırk eli yok ya zavallının(!). Ama benim soracağım soru, kendisinin fikrini alacağım konu; öyle eften püften değil . Hani ünlülere ( ya da herhangi birine ) ikide bir, “ Boş vakitlerinizde ne yapıyorsunuz? ”, yok “ En sevdiğiniz şarkıcı kimdir? ”, yok “ Hangi takımı tutuyorsunuz? ”, yok “ Gülben Ergen mi haklı, Hülya Avşar mı ? ” ya da “ Sizce bu yıl hangi takım şampiyon olur? ” gibi kıytırık soru değil........” Falanca sanatçı gerçekten menüsküs ameliyatı mı oldu, yoksa selülit mi aldırdı? ” türünden hiç değil. Ünlü bir yazara sorulabilecek bir soru. Tamamen edebi yani. Derken o günlerde Can Dündar’ın bir kitabına başladım. Zevkle okuyorum, her zamanki gibi. Kitaptaki bir yazısının başlığı “ Nadide Sultan’ın Göğüsleri ”........Yazıyı okuyorum ama, Nadide Sultan’la uzaktan yakında ilgisi yok. Nadide Sultan’ın N’ si yok. Can Dündar, yazının sonunda, okunmasını sağlamak için ilginç bir başlık bulması gerektiğini düşündüğünü ve bu nedenle böyle bir başlık koyduğunu itiraf etmiş. İnsanlar magazine çok ilgi duyuyorlar ya; o nedenle, böyle bir başlık olursa daha çok kişi okur diye düşünmüş.......Şaka yapmış yani. Kendisini çok seviyorum ya zaten, bu şakadan sonra birden yakınlık duydum Can Dündar’a. Şaka yapan şakadan da anlar diye düşündüm. O halde ben de kendisine bir şaka yapabilirim.Yabancı da değilim üstelik, iyi bir okuyucusuyum. Her gün o konuşuyor(!), ben dinliyorum.Yani bir kez de ben konuşsam , o dinlese. Neden olmasın ! Derken şeytan dürttü, aklıma bir kurnazlık geldi. Kendisine ileti göndereceğim ya; okuması için, gelen onlarca e-mail arasından benimkini farkedebilmesi için, ben de ilginç bir konu başlığı yazmaya karar verdim. Öyle bir başlık bulmalıyım ki, anında açıp okusun. Düşündüm düşündüm, ilginç bir başlık buldum. Destan gibi yazdığım iletime, “.........’nın Memeleri ” diye başlık koydum. Aklım sıra, kendi silâhıyla vuracağım kendisini. Bununla da kalmadım. ” Eğer bana yanıt vermezseniz, yarım bıraktığım kitabınızı da, hiçbir köşe yazınızı da okumayacağım;ileride okumak üzere saklayacağım,” diye tehdit bile ettim(!)....."Dalga boyu aşmış nasılsa; ha bir karış, ha beş karış," diye düşünerek. Bir yazara verilebilecek en büyük cezanın, yapılacak en büyük tehditin bu olduğunu düşündüm. Hani “ Sivrisinek filin kulağına konmuş; - Acıttım mı?- demiş.” ya; benim yaptığım da o hesap. Ve yanıtımı beklemeye başladım; “ Umut fakirin ekmeği ye Memet ye! ” misali...... Ha bugün yanıt gelir, ha yarın......” diyerek umutla bekledim günlerce. Sonra ne mi oldu? Sanırım üç ay geçti, hâlâ tık yok. Geleceği de yok.Ben de kendisine ve kendime verdiğim sözü tuttum. İleti gönderdiğim o uğursuz günden beri; çok sevdiğim, beğendiğim Can Dündar’ ı okumuyorum. Bana yanıt verinceye kadar da okumayacağım. Bazı arkadaşlar ikide bir bana onun yazılarını e-postayla gönderiyorlar. Açmıyorum bile. ” El içinde vasiyet ettik bir kez, ölmemek olur mu! ”... Okumayacağım işte okumayacağım. Şimdi bana; “ Adamın işi var, gücü var; seni mi düşünecek? ” demeyin. Evet düşünecek ! Kendisini okuyan, seven, örnek alan okuyucularını düşünecek. Ünlü bir yazar hele hele köşe yazarı olmak kolay mı!... " Nefesine güvenen borazancı başı olur," demişler. Düşünmezse işte böyle olur. Benim gibi sıkı bir takipçisini kaybeder........Onun işi gücü var da benim yok mu? Benim de işim gücüm var ama, ne yapıp edip kendisini okuyorum. Kısacası, iletimi yanıtlamadı diye Can Dündar’a küstüm. Köşe yazılarını, hiçbir kitabını okumuyorum. ” Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış,” diye bir atasözü var. Benim küslüğüm de ona benziyor. Neye benzerse benzesin, küstüm işte, okumuyorum... Eğer kendisini görürseniz veya bir merhabanız varsa, söyleyin ona; bir an önce iletime yanıt versin. Çünkü onu çok beğeniyorum ve yarım bıraktığım kitabını, birkaç aydır biriktirdiğim köşe yazılarını okumak istiyorum. Ömrümü, Can Dündar’ın köşe yazılarını biriktirmekle geçirmek istemiyorum. Siz siz olun, size her şaka yapana şaka yapmaya kalkmayın. Çünkü bazıları şaka yapmayı severler ama kendilerine şaka yapılmasından hoşlanmazlar.Ya da konuşurlar da dinlemeyi bilmezler.... Ben, ünlü yazara yaptığım şakadan bu anafikri çıkardım. Bu yazımdan siz de belki şu anafiki çıkarabilirsiniz: “ Eşeğe cilve yap demişler, tekme atmış.”..........Ben de şakanın tadını mı kaçırdım ne yaptım, bilemiyorum yani. Eeee! ne demişer; " Tabak, sevdiği deriyi yerden yere vururmuş.".....Bildiğim bir şey var, o da şu: Can Dündar çok iyi bir yazar. Yazılarını büyük bir beğeniyle okuyordum......... Ama bu, kendisine küsmeme engel değil. Bunu da aynen iletin. Ve ayrıca şunu da bilsin ki; “ Adam adama gerek olur, iki serçeden börek olur." Eylül / 2003 / Mudurnu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |