Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
O an o eski ev size küçük bir mutluluk versede şehir sizi zaman zaman sıkmaktan, boğmaktan geri kalmaz. İşte bende o sizi sıkan, yutan koca şehirde; daha önce belki de hiç farketmediğiniz dimdik, merdivenli yokuşları olan, daracık sokaklı bir mahalle de otururum… Eskiden her mahallede bir tane olan mahallenin delisi, çocukların, eğlencesi birisi burda da var. Şimdilerde neden öyle çok rastlanmıyor onlara, onlarda sıkılıp gittiler mi bu şehirden yoksa sayıları çoklaştı da dikkatimizi mi çekmiyorlar? O da onlardan biriydi, bizim mahallede tek olan. Sabahları erkenden uyanır; dişlerini iyice fırçalar, elleri soğuk sudan morarıncaya kadar yüzünü yıkar. Tepeden tırnağa tertemiz giyinirdi. Öylesine temiz ki yaz kış çorap giymeyip, ayakkabısının üzerine bir şeylerin hırsını almak istercesine tüm gücüyle bastığından ötürü, o pespembe topuklarını görüp ne kadar temiz olduğunu kolayca anlayabilirdiniz. Ona hal hatır soracak olsanız, yada kötü bir söz söyleseniz, karşınızda dalaşacak o parlak mavi gözleri dışında hiçbirşey bulamazdınız. Artık herkes alışmıştı onun bu diğerlerinden farklı sessizliğine o da artık bu mahalleden biri olmuştu, sesini hiç duymasalarda hergün merdivenli dik yokuştan çıkışını muhakkak bir gören olurdu. O sabah yine erkenden, güvercinler öterken, sokakta tek bir ayak sesinin duyulduğu sırada, oymalı ahşap büyük kapıyı, insanın içini bir tuhaf eden büyük bir gıcırtıyla açarak kendini sokağa attı. Gözleri kaldırımdaki büyük taşlar dışında bir şey görmezken aklından binlerce şey geçiriyordu belki de kimsenin bilmediği… Bu yerlerden bir şey istermişcesine,daha önce hiç görmediği başka başka sokaklardan geçti. Bir sokakta genç bir kız gördü; cam silen, ev süpüren, halı silken, belki de soğan doğrayan. Soğanın keskin kokusuna rağmen duyduğu, yanlızca genç kızın kokusu olmuştu. Uçuşan beyaz; renkli renkli çamaşırlar kaplamıştı başka bir sokağı. İncecik bilekli, kirden yüzünü pek seçemediği ama ağladığını hemen farkettiği sümüklü olmuştu bir diğerinde ilk farkettiği. Çelimsiz zayıf öylece sokaklarda dolaşan, elinde paket paket mendiller olmasına rağmen sümüğünü, kolları kısa gelen kazağına silen,ona acıma duygusuyla iğrenmenin birbirine karıştığı, adı konmamış bir duyguyu yaşatan bu küçük çocuk olmuştu. İçindeki acıma duygusundan, belki de vicdanını rahatlatmak tüm dünyayı kurtarmışcasına evine mutlu mutlu dönebilmek adına; elini, ütü çizgisinin dört parmak ilerisindeki pantolonunun cebine attı. Bacağına soğukluk hissi veren ve onu rahatsız eden madeni paralardan kurtulma hevesi ile onları avucunun arasına alıp çocuğa doğru uzattı. Çocuk hızla kirden hayat çizgisi bile belli olmayan, küçük avucunu adama doğru uzattı. Adam kendi elini çocuğun eline değdirmek istemediğini belli ederek, madeni paraları simsiyah yapışkanımsı küçük avuca, sanki bir dilek havuzuna para atıyormuşcasına salıverdi. Küçük çocuk: - Mendil almayacak mısınız? - Beyefendi, mendil? Küçük çocuğun ağzından teşekkür sözcükleri döküldüğü sırada, adam, çocuğun mendile gerçekten ihtiyacı olduğunu düşündüğünden yada iğrenme duygusu ağır basıp, onun küçük ellerine dokunma fikri onu iyice delirttiğinden, sokağın sonunda bile zor gözüküyordu artık. Diğer bir sokakta, pamuk saçlı yaşlı bir teyze, demir parmaklıkların arasından sarkan, pembe sardunyaları kendi elleriyle besliyordu. Kökleri geçip, toprağı aşan sular pencereden sokağa yavaş yavaş damlıyordu. Ne pamuk saçlı nine, ne de güzelim sardunyalar onun dikkatini hiç çekmedi. Bir ara sadece damlayan sulara öylece bakakaldığını gördüm. - Tıpp,tıpp,tıpp…. - Tıpp,tıpp,tıpp…. Her sokakta, bir dost bir koku, bir oğlan, bir genç kız bırakır çıkardı; arkasına bile bakmadan. Ve sonunda hep döndüğü yer olurdu, bizim sokak. Bizim sokağa girdiğinde güneş daha yeni terkediyordu gökyüzünü. Bizim mahallenin çocukları okuldan dönmüş, top peşinde koşuyordu, küçük kızlar lastiği bellerine kadar çekmiş bir sağa bir sola zıplarken zorlanıyordu, bir diğeri duvara yummuş öylece sayıyordu. -1,2,3,4,5……. Küçük kızın çevresine baktı saklanan kimse yoktu. Kimbilir belkide benim göremediğim arkadaşları vardır diye düşündü; yerde çizili olan sekseğe bakıp, gözlerini yukarı doğru kaldırırken, gözü önce gıcır gıcır parlayan ayakkabılarına daha sonrada, bu sabah özenle ütüleyip giydiği gri giysisine takıldı. Giysinin kirlenmemesi onun için çok önemliydi, sabahtan beri onlarca sokaktan geçmiş o kadar yolu tepmiş, ve gri elbisesini hiç kirletmemişti… O sırada sokakta top oynayan çocuklar, heyecanla bir o yana bir bu yana küfürler savurarak kırmızı plastik topun peşinde koşuşturuyorlardı. Bir tanesi taştan yaptıkları küçük kaleyle, kırmızı plastik topu kavuşturmak için, topu arkadaşına pas attı, kırmızı top önce yerdeki çamur birikintisine ordan da bizimkine hızla çarptı. Ve işte: - Goooll, Goolll! diye bağırdı küçük çocuk. Top kaleyle buluşmuş çocuk mahallenin yıldızı olmuştu ama; gri cillop gibi takım elbise de püskürtme tekniğiyle resim yapılmış bir kumaş gibi üzerinde kalakaldı. Gri takım elbisesi olmadan yarın ki küçük yolculuğa çıkamaz; temiz çamaşır kokularını duyamaz, genç kıza rastlayamaz, büyük kaldırım taşlarını göremez, mendil satan küçük çocuktan bile iğrenemezdi. Kısacası yaşam onun için tüm anlamını bir anda yitirirdi. Çamur birikintisi gri elbiseye ye iyice sindiği, Gooolll sesi beyninde yankılandığı sırada, o tüm bunları düşünüyor; küçük bir anahtarla, büyük gıcırtılı kapıyı açıyordu. Onca gördüğü renkli sokaktan sonra bu kahverengi deli çamurun sırasımıydı! O sırada sokakta top oynayan çocuklar, heyecanla bir o yana bir bu yana küfürler savurarak kırmızı plastik topun peşinde koşuşturuyorlardı. Bu futbol tutkusu öylesine sarmıştı ki onları, onu hiç farketmediler bile, görseler içlerinde bir kaç tanesi laf bile atardı belki ama görmediler. Usulca çocukların yanından geçip, büyük gıcırtılı kapıyı açtı ve onca sokakta gördüğü kalabalıktan sonra kendi yalnızlığıyla kalakaldı. 26.03.2001 Ömür İsfendiyaroğlu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |