..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Ömür İsfendiyaroğlu




24 Mayıs 2002
Maskeli  
Ömür İsfendiyaroğlu
Orhun neşe içinde; ölüm diye aklından geçirirken kendi, hayatının özetini çıkarmış olduğunu düşündü. Onun ki de eğlence içinde geçen fakat bir silahın namlusu kadar siyah ve soğuk bir hayattı belki de… Bireysel Silahsızlanmaya Karşı yazılmış g


:CCFE:
O gün, Orhun yine sabahı çoktan geride bırakarak uyanmıştı.
Oda da ki kalın perdelere rağmen güneş ışığı öylesine dik geliyordu ki içeriye, uykudan şişmiş gözleri bile bu ışığa engel değildi artık…
Odasında yerde yatan arkadaşının üzerine basmamaya çalışarak, tuvalete doğru yöneldi. Başının ağrısının ne kadar dayanılmaz olduğunu hatırlayarak, aynaya yorgun gözlerine baktı. Yüzünü yıkarken, ne kadar susamış olduğunu düşündü. İçeride, beyaz plastik masa üzerinde duran, mavi sürahiyi kirli bardakların ve bira şişelerinin arasında bulmakta oldukça zorlandı. Çok susamış olduğu halde, bir yudum alabildiği su midesininde, diğer odalar da yatan insanlarla birlikte; geceyi onunla geçirmiş olduğunu hatırlattı. Midesini, rahatlatmak ve yeni bir geceye kendini hazırlamak için, markete doğru yola çıktı. Bir ekmek, beş yumurta ve bugünün gazetesi eksik bir şey yok, diye düşünerek, evine döndü. Arkadaşları da artık birer birer uyanmaya başlamışlardı. Hep beraber hazırlamaya çalıştıkları sofrada, bir şeyler atıştırdılar.

Orhun, gazetesini alıp göz geçirmeye başladı. İlk okuduğu spor sayfalarından, sonra, baş sayfayı ve daha sonra da kendine göre komik bir şeyler bulduğu ikinci sayfa haberlerini okumaya koyuldu. O gazete sayfalarını karıştırdığı sırada, Aylin ve Mert’te onu yanında oturmuş, televizyonda basketbol maçı seyrediyorlardı. Kızlardan bir diğeri dışarı çıkmak için son hazırlıklarını tamamlamış, oda da miskin miskin oturmakta olan diğer insanları ayartmaya çalışıyordu. Orhun okuduğu, heberin ona çok gülünç gelen yanını odadakilere yüksek sesle okuyarak, “HALAYBAŞI KAVGASINDA 6 KİŞİ YARALI”

İçinden “biz allahtan halay malay çekmiyoruz.” Diye geçirdi.

Haber şu şeklide devam ediyordu.

Batman’da bir düğünde halaybaşı olmak isteyen gençler arasında yaşanan tartışma kanlı bitti. Batman'ın Beşiri ilçesiDuruca köyünde yapılan bir düğünde gençler arasında halaybaşı için verilen mücadele önce tartışmaya sonra da kavgaya dönüştü. Kısa sürede köy kavgasına dönüşen olayda onlarca kişi silah ve bıçaklarla birbirine girdi. Çıkan olaylar neticesinde İsa Tepki, Nuri Tunçeli,Musa Tunçeli, Orhan Topuk, Necdet Topuk ve Enver Dadaş ağır yaralı olarak Batman Özel Şifa Hastanesi'ne kaldırıldı Olayın duyulmasından sonra güvenlik güçleri olaya karıştığı belirlenen birçok kişiyi gözaltına aldı. Köyde durumun sakin olduğu belirtilirken, jandarma olası bir olay için köyde nöbet tutmaya başladı. (İHA- 13 Ağustos 2001)


Orhun neşe içinde; ölüm diye aklından geçirirken kendi, hayatının özetini çıkarmış olduğunu düşündü. Onun ki de eğlence içinde geçen fakat bir silahın namlusu kadar siyah ve soğuk bir hayattı belki de…

Orhun’un da bir silahı vardı. Askerdi babası özetlenmesi pek kısa sürmeyecek; bir şehirden ötekine geçen, bir hayat yaşamışlardı.
Pek uzun sürmeyen yorgun bir hayat…
Babası genç yaşta karaciğeri ile ilgili bir rahatsızlıktan ölmüştü. O zaman yaşı, içki içemeyecek kadar, küçük olmasına rağmen, içki içmeyeceğine dair babası oğluna söz verdirmişti.
Babasının hasta yatağında, ona söz ver dediği günü hiç bir zaman belleğinden silememesine rağmen, içki ve arkadaşları onun hep yanındaydılar.

Babası annesiyle ona, ayaklarına bir pranga gibi bağlanan borçları ile eski işe yarayıp yaramadığını bile bilmediği tabancadan başka bir şey bırakmamıştı.
Babasının ölümünden sonra, hayat Orhun’a çok daha sıkıcı ve çekilmez gelmeye başlamıştı. Okuldaki derslere katılmıyor, zamanının büyük bir bölümünü arkadaşları ile geçiriyordu.

Orhun’un annesi orta yaşlarda, fakat yaşına göre oldukça güzel bir kadındı. Babası hayattayken, annesi ev hanımıydı. Evliliklerinden sonra, Orhun’un babası Ekrem Bey, çalışmasına izin vermemişti. Aslında öğretmen okulunu bitiren İnci hanım, kocasının bu isteğine ister istemez boyun eğmek zorunda kalmıştı. Ekrem Bey erkenden onların arasından çekip gideceğini, onları çaresizlik içerisinde bırakacağını hiç düşünmemişti herhalde… İnci Hanım, geçinebilmek için Lise öğrencilerine, ders vermeye başlamıştı. Ekrem Bey’den geride kalan borçları bitirdikten sonra durumlarını oldukça düzeltmişlerdi. Orhun’da İnci hanım sayesinde daha kolay aylaklıklarına devam ediyordu. Zaten o günde İnci hanım sayesinde tüm arkadaşlarını evine davet edebilmişti. İnci hanımın annesini ziyaret için Ankara’da kalacağı o bir hafta, onlar için mükemmel bir fırsattı.


Akşama kadar yapılan konuşmalardan sonra, bu gece de dışarıda birşeyler yapmaya karar vermişlerdi. Önce dışarıda birşeyler atıştırıp, bu gece ki eğlencelerine başlayacaklardı. Havanın bayıltacak kadar sıcak olduğu, böyle günlerde, evde oturmak bir işkence halini aldığından bu tip aktiviteleri daha çok dışarda yapar olmuşlardı. O akşam arkadaşlarının olağanca ısrarlarına rağmen, Orhun evde kalacağını, annesinin yarın gece döneceğini biraz etrafı toparlamak istediğini söyledi.

Arkadaşları çıkar çıkmaz, evi derin bir sessizlik kaplamıştı, Orhun, sigara dumanının günlerdir, bir sis bulutu gibi dolaştığı, odalarla başbaşa kalmıştı. Mutfak kokudan girilmeyecek haldeydi, salonda eşyalar, yastıklar hepsi yere uzanmış nefes almaya çalışıyorlardı. Orhun şu son bir haftadır, çok sıkılıyordu. Kız arkadaşından , sebebi belirsiz bir şekilde ayrılmışlardı. Orhun üzüldüğünü her ne kadar diğerlerine hiç belli etmese de, artık nefes alamadığını hissediyordu. Salonda yerde duran kültablaları ve yastıkların arasından sıyrılıp odasına girdi. Yıllardır hiç açmadığı, çekmeceyi zorlanarak da olsa açmayı başarmıştı. Hangi arkadaşının yattığını bile bilmediği yer yatağının üzerine oturdu. Anneannesinin, oya işlerini yaptığı beyaz tülbentin arasından, o siyah soğuk nesneyi çıkardı.

O an elinde tutuğu, eski, bir işe yarayıp yaramadığını bile bilmediği silah, babasının bıraktığı silahtı, şimdiye kadar eline bile almadığı. Ölümünden sonra ilk kez anımsadı babasını, buruk bir acıma duygusuyla beraber. Karşısında duran aynadaki görüntüsüne uzun uzun baktı.

Hayatında ilk kez de olsa bir işi tam olarak başarmak istiyordu, vakti vardı daha, bir de düşünmeden durabilseydi.

Belki de bir çok insanın başına kat be kat fazlası geliyordu, belki ona imrenenler vardı ve belki büyütüyordu. Dayanamıyordu yalan sevgiye, gereksiz umutlara, anlık hırslara, nefrete, budalaca aşka.
Etrafında ki insanlar için, maske takmış bunlar diye düşünürdü, kendilerini bile göremezler maskesiz.

O ise severdi... ne olursa olsun severdi insanları. Dostu ya da düşmanı, tanımadığı fark etmezdi. Severdi. Kimisine aşıktı, kimisi ona aşıktı, kimisi görünce anlamsız bulduğu küfürler sayardı yüzüne.Kimisinden haberi bile yoktu; belkide ondan daha kötü bir durumda olanı vardı. Onlar sadece birer taştı yolda, belki ezilip geçilecek, belki cebine atılıverecek.


Parlatmaya başlamıştı namluyu ve düşünceler artık tahammül edilemez bir hal almıştı. Düşündükçe bir sessizliğe gömülüyor, kurtulamıyordu.
Duygusaldı gereğinden fazla. Ne fark ederdi ki gereğinden fazla gerçekçi olsaydı, sorunlar ve hep aşmıştı onu diğerleri gibi.

Değer vermekti nefret etmek bile, acırdı sadece nefret etmezdi o yüzden.
Bir ağlasam diyordu, rahatlasam. Ağlayamadı. Başı önde yapayalnız yürüken soğuk gecelerde, önüne çıkan her taşa tekme atmak istese de sakince geçti herbirinin yanından. Bir zavallı gibi yalvarırken biraz içki için gün doğumuna beş kala, hep sayıkladı içinden;

Bir ağlasam, rahatlasam açılacağım. Bu da geçecek.

Evet, bir ağlasam, açılacağım.

Ona göre insanın ne üzülmeye vakti vardı ne sevinmeye. Akıyordu zaman umutsuzca, ne durup sevinmeni bekliyordu, ne de yas tutmanı üzülmeni. Sevindiğin zaman, al sana diyordu çok güldün sen bugün biraz ağla! Mutlu olmak mı senin neyine gerek yok; yeter bu kadar gülümsemek…

Alışıyordu insan alışıyordu her şeye.

Bir kaç hafta öncesini hatırladı, ağlayamamıştı ama unutmuştu.
Unuttuğunu sanmıştı, belki de. Atmıştı derdini üstünden. Attığını sanmıştı belki de… Sevgilisinden ayrıldığı anı hatırladı; aynanın bir köşesinde duran fotoğrafa gözlerinin kaydığı bir anda. Elindeki silahın soğukluğuyla irkilerek, gözlerini tekrar daldırdı derin bir boşluğa. Yanlış kişiye güvenmişti belkide…

Bir maske de o takmıştı, bir anda yitip giden, hırslara, umutlara, nefrete, aşka, sevgiye, hiç aldırmayan bir maske…Sende mi bir maske ile arkadaşlarını kandırdın diye kendi kendine soruyordu. Şimdi ise tek bir darbe çekip alacak, yüzündeki maskeni, kendi sesi yankılandı kulaklarında…

Yüzündeki maskeni…

Yüzündeki maskeni…

Artık dünyayı durdurup, müsait bir yerde inme zamanı gelmişti. Çekmeceden çıkardığı babasının tabancasını ve silmeye başladı. Pırıl pırıldı şimdi. Tek kurşunu koydu yuvasına... Artık hazırdı her şey.

Çalışma masasının üzerinde duran ders notlarından birinin arkasını çevirip, kalemi eline aldı. Bir not yazsam mı acaba diye aklından geçirdi, ne fark ederdi ki...
Maskesi yüzündeyken, gerçekçi olamazdı yazdıkları, ne arkadaşlarını ne de annesini inandırabilirdi yazdıklarına. Heyecanlıydı, o sonsuz mutluluğa çok yakındı. Acıları son buluyordu artık. İçindeyken dışında gibi hissetmesinden doğan acıları, alışmakla gelen yalan umutları... Elinde ki kağıdı hızla buruşturup odanın bir köşesine fırlattı.

Tekrar, yatağının üzerine aynanın tam karşısına geçti. Kendisine ve elindeki siyah namluya uzun uzun baktı. O an yaptığı bu yenik harekete rağmen, kendini fazlasıyla güçlü buluyordu. Sağ eliyle çenesini kavradı, başını sağa yukarı, sol aşağı çevirerek yüzüne Çenesinin altına dayadı tabancayı, soğuk demirini hissetti tetiğin. İçi hiç ürpermedi.
Şimdi tek bir parmak hareketine bağlıydı her şey, denen hiçlik. Tabanca tutukluk yaptı.

Güldü... Sadece güldü.

Hemen ardından, gözleri yaşardı neredeyse ağlayacaktı; ama maskeyi çıkarmadan ağlayamazdı. Ve sahte yüzünü sonsuza kadar çıkarmak için son bir kez tetiğe bastı.

Yalnızdı artık Orhun.
Arka odalardan birinde tek başına kalmasına tek bir el silah sesi yetmişti…

Arkadaşları sabaha karşı dönerlerdi en erken.
Mert, Aylin, Murat ve diğerleri, sabaha kadar dansetmişler. Bir an önce kendilerini yatağa atmak için can atıyorlardı. Her zaman gittikleri barın kapısından çıkarlarken hepsi oldukça içkiliydiler. İçlerinden biri, kapının hemen önünde duran bir grup gençten dışarı çıkabilmek için yolu açmasını söylediği an, sesler çoktan yükselmişti bile.
Aylin ve Özlem korku içinde bir köşeden olayların fazla büyümeden biran önce bitmesi için dua ediyorlar, diğerleri ise Mert’i çekiştiriyorlardı. Ama tartışma bir anda sıkı bir kavgaya dönüşüverdi. Aylin’in son duyduğu iki el silah sesi, son gördüğü ise yerde kanlar içinde yerde yatan Mert ve hızla kaçışan çocuklar oldu. Aylin hemen ambulans çağırdı ve hep beraber en yakın hastaneye gittiler. Mert bu sefer oldukça şanslıydı, çünkü kurşun sadece kolunu sıyırıp geçmişti. Mert’in tedavisi, hastanede yapılan sorgulamalar akşam üstü saatlerine dek sürdü.

Özlem, Orhun’dan aldığı anahtarla evin kapısını araladı.
- Orhun uyuyormusun, sana söylüyorum çocuk. Bak başımıza neler geldi!

Orhun’un hala uyuduğunu düşünürken, koridoru geçmişlerdi bile.

O kadar yorgundular ki; hiçbiri evdeki ağır ve pis kokuyu duymuyordu.
O da sabah bıraktıkları kadar dağınıktı, içlerinden biri,
- Orhun bütün gece ne yapmış yaa! Bizimle gelmedi tüm olayları kaçırdı, dedi.

Mert’i içerideki yatağına yatırmak üzere Orhun’un odasına kadar taşıdıklarında gördükleri manzara karşısında hepsi donup kalmıştı.

Mert’in dün gece akıttığı kanlar çoktan gelip, bulaşmıştı beyaz çarşaflara...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bulmaca
Pulkanatlı Öykü
İçinden bir isim tut
O Pity Pity Karamela Sepeti
Servi
Buluşma
Seni Seviyorum...
Sinek
Düşmek
Nar'ın Bahçesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatımda İlk Kez Bir Kadın İçin Heyecanlanıyorum [Deneme]
Hayata Dokunmak [Deneme]
Nilüfer'e, Nilüferime... [Deneme]
İstanbul Calling, İstanbul Embracing [Deneme]
Nişa Oyunu [Deneme]
Meleklerin Gözyaşı [Deneme]
Yaşam Mucizedir [Deneme]
Bir Rüya [Deneme]
Şimdi [Deneme]
Yıldızlar [Deneme]


Ömür İsfendiyaroğlu kimdir?

Kişiliğimin tam anlamıyla gitmek istediği yoldan gitmek ve bunu yaparken de başkalarının bam tellerine dokunabilme isteği çoğu zaman hissettiğim. Yaşamımın hiçbir evresinde yazı olmadan yaşayabileceğimi düşünmüyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her kitaptan, her satırdan, her cümleden kısacası; yaşamın sözcüklerinden etkilenirim


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.