..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Yûşa Irmak




29 Ekim 2022
Soru Sormayı Sever Misiniz?  
Yûşa Irmak
Soru sormaktan vazgeçtiğimiz gün “kendimiz” olmaktan çıktığımız gündür. Yaşamın akışına, olup bitene, kendine dair sorular sordukça “ayakta” kalır insan.


:GDA:
Soru sormaktan vazgeçtiğimiz gün “kendimiz” olmaktan çıktığımız gündür. Yaşamın akışına, olup bitene, kendine dair sorular sordukça “ayakta” kalır insan.

Onurunu ancak böyle koruyabilir; kendine olan saygısını da… Bu yoksa, derin yanılgılar içinde sürüklenip gider de ruhu bile duymaz.. Başkalarının; kendisi dışında “üretilmiş” düşüncelerin, yönlendirmelerin güdümünde düşünmeye, giderek onların doğru olduğunu kabullenmeye başlar. “Durduğu yer”den kilometrelerce uzaklaşır; ama farkına varamaz bunun. Tüm yorumlarını, çıkarsamalarını “önüne konulanlar” üstüne yapmaya durur. Doğrularını bu ‘hazır bilgiler’, haberler ve yorumlar içinde arıyordur artık. Bunların içinde “at iziyle it izi” çoktan karışmıştır oysa. Artık hangisinin sesi kulağına hoş geliyorsa, hangisini daha gönül okşayıcı buluyorsa ona inanmaya, onu alkışlamaya başlar. Onlar ki tümden yanılgı içindedir, tümden köksüzdür…

Soru sormayı unuttuğunuzda ‘hakikât’ yerine ehven-i şer olana yapışmışsınız demektir. Ehven-i şer’in ‘hakikât’ olduğunu kim iddia edebilir? Hoşa gidecek sözler söyleyenlerin, söylev kahramanlıklarına soyunanların ‘hakikati’ konuştuğuna inanabilir misiniz? Onların bugün ‘böyle’ yarın ‘şöyle’ konuşmayacağını nereden bileceksiniz? Ya da dün “nasıl” konuştuklarını akıldan nasıl çıkarabilirsiniz?

Bir kere sapmaya görün durduğunuz yerden; yanılgılar, kaymalar, güdümlü düşünmekler kaderiniz olur çıkar ve yazık ki bu durumun farkına bile varmazsınız. Çok geçmez, alkışlayacak yalancı kahramanlar bulursunuz kendinize. Onların icraatıyla gurur duymaya başlarsınız. Aldatıcı bir aydınlık, bir erken bahar bile düşlediğiniz olur. Saatiniz çoktan durmuştur oysa, pusulanız ise sapmıştır. Bir şehirden uzaklaşmak gibi değildir bu; düşüncenizden, varoluş nedeninizden, kendinizden uzaklaşmaktır.
Kulebi’nin, “Tokat’a Doğru” şiirindeki:
“…
Irmaklar gibi uzaklaşır
Bir türkü kadar uzak
Tekerlekler iki çizgi bırakır,
Hamutlar şak şak eder, dön geri bak.
…” dediği gibi…

Geri bakmak, yeniden sorular sormaktır. Yakıcı, öldürücü, iç kanatıcı sorular… ‘Yerinde’ durabilmek; eğilmeden, bükülmeden, yanılsamadan, ‘rahatı kaçmış bir ağaç’ olabilmektir. Düşler kurabilmektir; yakınmak, üzülmek, yas tutmak, sormak, soruşturmak… Kendi ayakları üstünde onurlu bir ağaç gibi durabilmek… Onurlu, sapmaz biri olarak yaşamak, belki de Ataç’ın dediği gibi, “kendisine başka bir adammış gibi bakmasını bilmek”le mümkündür. Kendisine “dıştan biri” gibi bakmakla… Kendini eleştirmeden, yanılgılarında kıyameti koparmadan, sapmalara çuvaldız batırmadan, bir ağaç gibi dimdik durabilmek var mı? Kendimizi, insanı ve çevremizi adamakıllı kuşatan yalan çemberini, her gün biraz daha daralan çemberi kırmanın başka yolu var mı?

Bir çocuk gibi ardı arkası gelmeyen sorular sorarak kurtulabiliriz ancak bu yalan rüzgârının çemberinden. Kanatıcı, kışkırtıcı, öldürücü sorular… Neden böyle? Kim bunlar? Bunların arkasındakiler, ehven-i şer’ler? Kim ne alıp veriyor? Kim neyi amaçlıyor? Kimi kim tutuyor? Ve niçin, niçin, niçin? Yeryüzünde hiçbir soru, “niçin?” kadar anlamlı değildir ve hiçbir soruya alacağımız cevap, “niçin?”e verilen cevabın içindeki bir hakikât kırıntısı kadar insanı gerçekten mutlu edemez. “Niçin?”leriniz ne kadar çoksa o kadar az aldanıyorsunuz demektir. Ve hiç kapağını kaldırmıyorsanız “niçin?”in, siz hiçbir yerde, sağlam ayak üstünde durmuyorsunuz demektir. Ve mutmainsiniz yaşadıklarınızdan, başkalarının yaşadığından da…

Yanılgılar çağında, yalan rüzgârları esiyor akşam sabah dört yandan. Fırtınalar, kasırgalar… Yazık ki hakikâtin bir ucunu örtmek isteyenlerin çoğu, “hakikât havarisi” sanılıyor. Öyleyse nerede “hakikât”in gerçek arayıcıları? Ve biz, neden hâlâ rüzgârın etrafa dağıttığı çer çöple oyalanıyoruz?

Kaderin cilvesine bakın, yolumun üstüne bir “Dada” şairi çıkıyor; “Düşünceli Alevler” şairi Hans Arp…
Şöyle diyor:
“Niçin
tinsel kristali aramıyorsunuz?
Niçin son uzaklığın çekirdeğini çıkarmak istiyorsunuz?
Niçin delice
boşluğa selam veriyorsunuz? Dünya’yı ve tüm yıldızları
yıldız gibi
dağıtmak mı istiyorsunuz? Niçin
insansız insan olmak istiyorsunuz?”

Kalın sağlıcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günbatımı Eski Bir Masada Başladı Her Şey
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düşündürdükleri
İki Burçlu Bir Kale: Zaman!
"Güzel"in Anadilini Konuşursak Ne Olur?
Güzelliğin Evine Kurulmak
Dünyaya Açılan Yol
Kendini Anlatma Şekli
Boş Çerçeve
Sesler

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye
Sonbahara Birlikte Yürümek
Yağmurda Koşamayanlar
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
Eşek Edebiyatı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Geldim [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.