Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Gece, uzun zamandır görüşemediğim, sohbet edemediğim kadim dostum Kadir ile WhatsApp üzerinden saatlerce yazışıp durduk. Yeni işinden, Bursa’da kurduğu turşu fabrikasından; üretim için gezdiği şehirleri, köyleri, kasabaları, köylüleri, insanların durumunu, tutumunu, devleti ilaahir… Dostumun parmakları ağrıyınca arayayım dedim. Konuşmasında kulaklara küpe iki kıssa anlattı. O iki kıssayı ve bağladığı durumu sizlerle gönül gönüle paylaşmak istiyorum… o kıssadan biri: “Bir gün Ormanlar Kralı Aslan’ın canı sıkılıyormuş, akıl hocası Tilki’yi çağırmış: -Bir şeyler düşün de, neşemizi bulalım! -Şu aşağıdaki patikanın başında duralım, karşımıza ilk çıkanı dövelim! -İyi de, durup dururken adam dövülür mü? -O kolay, senin niye şapkan yok, der döveriz! Gitmişler yolun başına, kısmetlerine tavşan çıkmış. -“Senin şapkan niye yok” diye bir dalmışlar yer misin, yemez misin? Ertesi gün yine aynı pusu, yine kısmetlerine tavşan çıkmış, zavallı yürüyemiyor, gözü filan şiş, sekiyor, topallıyor: -“Ulan, senin niye şapkan yok?” diye bir dayak daha… Üçüncü gün Aslan’ın adalet damarları kabarmış: -Yahu, şapkası yok diye, her gün pat küt adam dövülmez ya! Tilki, kolay! demiş: -Sigara almaya yollarız, ya filtreli alır ya filtresiz, hangisini almışsa, öbürünü almadı, diye döveriz! Kısmetlerine yine zavallı tavşancık çıkmaz mı, yüzü, gözü sarılı, titriyor: -Git bize sigara al, gel! Aslanla tilki keyifli keyifli gülerken, tavşan biraz gittikten sonra dönüp sormuş: -Affedersiniz ama sigarayı filtreli mi alayım, filtresiz mi? deyince aslan hemen bozulmuş. -Gel lan buraya! diye kükremiş: -Senin niye şapkan yok? Kadir’in naklettiği ve ilkine göre, daha çok bilinen ikinci kıssa ise aldığım notlara göre şöyle: “Kuzu, akarsuyun alt tarafından su içerken, kurt bağırmış: -Suyumu bulandırıyorsun! -Kurt amca, ben suyun alt yanındayım! -Olsun, ben seni yemeyi kafama koydum! Kadir, bu iki “kıssa”dan çıkardığını şöyle bağladı: “Kurt kuzuyu yemeyi, aslan tavşanı dövmeyi kafasına koymuşsa, ne yaparsa yapsın nafile…” Peki gerçekten öyle midir? Gerçekten ne yapılsa, nafile mi? Aslında bir bakıma öyle. Çünkü adalet güçlüden yanaysa, “güçlü” olan her zaman haklıysa, evet! O zaman, gerçekten ne yapılsa nafiledir! Bu kıssalar, her şeyden önce, demokratik bir Hukuk Devleti’nde yürürlükte olması gereken Adalet, Doğruluk ya da Hakgözetirlik ilkelerine terstir. Ters düşmesi de, Adalet’in her zaman güçlüden yana gerçekleşiyor olmamasından dolayıdır. Platon’dan beri tartışılan bir sorundur bu: Devletin I. Kitap’ında (338 c), Thrasymakhos’un ağzından şu görüşü dile getirir Platon: “Doğruluk (Adalet), güçlünün işine gelendir.” Aslında Platon, “Devlet”ten önce de “Adalet” kavramının tanımı üzerinde durmuştur. Bir anlamda Devlet’in Thrasymakhos’u, Platon’un Gorgias’ındaki Kallikles’tir. Onun, “En iyi olan, en kudretli olandır” görüşüne de karşı çıkar Sokrates ve: Ne Adalet güçlünün işine gelendir, ne de iktidar sahibi olarak en Kudretli olmak, en iyi olmayı gerektirir! İşte o yüzden, kurdun “En Kudretli” olarak kuzuyu yemesinin, ya da aslanın “en Kudretli” olarak tavşanı dövmesinin. Adalet, Doğruluk ya da Hakgözetirlik ilkeleri bağlamında meşru gösterilmesine imkân yoktur. Uzun lafın kısası: Thrasymakhos’ların zannettikleri gibi, Adalet, Güçlülerin işine gelen değildir… Dostumun anlattığı bu hikâyeler uzun zamandır gülmeyen yüzümü, neşemi az da olsa yerine getirdi. Bir sürü şey düşündürdü. Yaşadığım son şeyleri tekrar tekrar düşünmek zorunda bıraktı beni. Yine anlattığı bu kıssalar Oktay Rifat’ın o “Karga ile Tilki” adlı şiir kitabının ilk şiiri olan “Ahmet” şiirini hatırlattı… Kitapta şiir, “Büyük balık küçük balığı yutar demişler” dizesinden sonra şöyle devam eder: “Onu sardalyeler düşünsün; Sen balık değilsin ki Ahmet! Mek parmak, mek parmak daha, Sonu selamet…” “Adaletin”, “Doğruluğun”, “Hakgözetirliğin” olduğu her yerde, her zaman umut vardır diye düşünenlerdenim. Paul Eluard’ın “Aydınlık” şiirinde “Hiçbir vakit tam karanlık değil gece. / Kendimde denemişim ben, / Kulak ver, dinle. / Her acının sonunda açık bir pencere vardır, / Aydınlık bir pencere. / Hayal edilecek bir şey vardır, / Yerine getirilecek bir istek, / Doyurulacak açlık, / Cömert bir yürek, / Uzanmış açık bir el, / Canlı canlı bakan gözler vardır. / Bir yaşam vardır yaşam / Bölüşülmeye hazır.” der… Oktay Rifat’ın dediği, “mek parmak, mek parmak daha” sözünü adalete ve başka her alana uygularsak sıkıntıdan ziyade selamet bulacağımızdan eminim. Adalet, herkese lazım ve o varsa, selamet de kesinlikle vardır. Hadi bir atasözü de ben yazayım: “Aşığın gözü kördür”. Yani aşk’ı kendine aşık olmak sanan, gururunu, kibrini ayaklar altına alamayan bir kimsenin aşkına, sevgisine, sözlerine güvenmek doğru değildir. Zira âşıklar kusur aramaz, bencilce davranamaz, kendi kabuklarına çekilmiş olsalar da bir süre sonra doğru iletişim şeklini bulup sizinle iletişim kurmayı denerler. Yanlış anlaşılmalar, küsmeler, susmalar, uzaklaşmalar aşkın doğasında vardır! Dil tutulabilir, nazlanabilir, sevgi görmek, tutkuyu görmek isteyebilirsiniz. Bu duyguların aşırılığı gözleri kör, aklı bulanıklaştırıyor olsa da “aşk” için çekilen çilelerin tümünün kutsal olduğuna inanıyorum ben. Çünkü dünyanın en duru en saf insan duygusu bana göre aşk’tır, sevgidir, muhabbettir. Bu duyguların kıymetini hiç bir meta ile ölçemezsiniz… Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |