Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Bahtiyar sabah huzursuz uyanmıştı. O an içinde düşlediği güçlü ülkesinin üzerine titriyordu. “Ya Amerika gerçek bir savaş pozisyonuna geçerse. İnatlaşma bir çatışmaya dönüşürse. Hem insanlar mağdur olacak hem sıkılan her kurşun ülkeyi hesapsız ekonomik zararlara uğratacaktı istemeden.” Diye düşündü. Çığırından çıkmıştı trafik. Her an bir çarpışma ile yön değiştirebilirdi. Amerika savaşın macerasını mı yaşamak istiyordu acaba. Yerinden doğruldu, üzerinin giyindi. İşe gideceğini düşününce huzursuzluğu dağıldı. Alelacele kahvaltı etti. Eşi Büşra ile vedalaştı, evden çıktı. Hububat tüccarıydı Bahtiyar. Geniş bir hangarı vardı. Müşterilerinden kuru fasulyeyi alır onları, makine eleğinden geçirir, sonra bayan elemanlarıyla fasulye dolu çuvallar bir mekanizma ile ağızları dikilirdi. Sonra perakende satışı yapılırdı. O gün kırmızı renkli Konya Çumra plakalı bir kamyon yanaştı hangarın önüne. Yükü kuru fasulyeyi boşaltacaktı. Kamyon hangara geri geri girdi. Damper kalktı, milyonlarca kuru fasulye taneleri kendine has gürültü sesi ile boşaldı. Antep Kamyoncu “Antep’e gideceğim. Boş gitmek istemiyorum. Buranın yabancısıyım. Nakliyat firmaları nerede biliyor musunuz?” Bahtiyar “Biliyorum şehrin merkezinde Dükkanlar yan yana sıralı. Hangisine girersen sana iş çıkar.” Müşteri irsaliyesini aldı, kamyonu ile çekti gitti. Bahtiyar küçücük bürosunda televizyon seyrediyordu. Haber kanallarına bakıyordu. Yine kaza, yine cinayet. Bulvar haberleri vardı hep. Sıkılmıştı yine. Ustabaşıyı yanına çağırdı. “Kazım ben birkaç gün burada olmayacağım. Buraya mukayyet ol.” Dedi usta başından cevap alamadan hububat hangarını terk etti. Bahtiyar arabası ile şehre girdi. Bir gazete bayisi önünde durdu. “Cilvegözü sınır kapısından asker geçişi var mı?” dedi bayiiye. Bayii “Akın akın asker geliyor buraya. Haliyle Afrin bizim. Fırat Kalkanı devriyeleri köşe kapmaca oldu. İnşallah köşeleri biz kapacağız.” Bahtiyar “Türk ordusuna ışık bayrağından gelir. Gece de olsa ışır, askerine yolunu gösterir.” Bayii “Türk askeri talimlidir. İşim zor kısmı harp trafiği. Savaşta trafik olmayacaksın.” Bahtiyar irkildi. Bu söz gece kulağına fısıldanmıştı. Bayiiye tuhaf bir bakışı oldu. “Tesadüftür.” Dedi içinden. Aklına gelse bir şey demezdi ama fısıltının sesini duymuştu. Bayiiye teşekkür edip gazetelerini aldı oradan uzaklaştı. Arabasının rotasını İskenderun’a çevirdi. Bu gün güzel başlayacak devamı güzel gelecekti. Suriye de işiyle ilgili bir ofis açacaktı. Tehlikeli bir ortamda olsa bunu başarmaya niyet etmişti. Geceye kalırsa İskenderun da bir gece otelde kalacaktı. Kısa sürede Osmaniye’ye vardı. Oradan Toprakkale kavşağına geldi. İskenderun’a yöneldiğinde burnuna pis bir leş kokusu geldi. Giderken soluna bakınca yolun dışında at leşi gördü. Arabasını durdurdu. Aşağı indi at leşine yaklaştı. Atın karnında kurtçuklar gördü. “Büyük İskender bile bu leşten yemeye cesaret edemez.” Diye söylendi. Tekrar arabasına yöneldi. Erzin’e geldiğinde yavaşladı. Tren istasyonu yakınlarında ki otluk alanda durdu. Arabadan indi. Issos harabesini aramaya başladı. Kitaplarda bahsedilen harabeyi bulmak için iyi bir arama yapmak gerekiyordu. Çünkü her tarafı uzun otlar kaplamıştı. Bahtiyar harabeyi gördü yaklaştı. Harabeye elini tam değdirecekti ki durdu. “Değmek doğru olmaz, lanetlenirim.” Dedi. Bir süre harabeyi inceledi. Sonra oradan uzaklaştı arabasına bindi. Uzun süre hiç durmadı yolda. Mola vermeye niyetlendiğinde hemen önünde ki petrol istasyonuna doğru yavaşladı. İstasyona girdi. Ama istasyon bomboş ve harabe görünümündeydi. Yine de arabasından aşağıya indi. İstasyon binasının kapısına kadar geldi. Kapıya birkaç kez vurdu. İçeriden bir genç belirdi. Kapı açıldı. Bahtiyar “Buraya ne olmuş böyle. Bu istasyona defalarca geldim böyle değildi.” Genç “Buranın ilk sahibi iflas etti. Bize de borcu vardı. Biz de burayı borca karşılık aldık.” Bahtiyar “Demek öyle. Burada yalnızsın, korkmuyor musun?” Genç “Korksam ne yapabilirim. Ekmek parası. Ekmek aslanın ağzında.” Bahtiyar “Haydi uğurlar olsun.” Dedi oradan ayrıldı arabasına bindi. Payas’a gelmiş Sarıseki’ye yaklaşıyordu. Demir çelik fabrikasının yaydığı koku genzini yakmaya başladı. Sarıseki’ye girdiğinde hemen sağında ki binanın yanında durdu. Burada ki polisleri iyi tanıyordu. Hamaşullah lakaplı polisle ahbaptı. O da ne bina polis istasyonu değil bir şirketin ismiyle donatılmıştı. Bahtiyar içeriye girdi. Odanın birinde görevliyi gördü. Görevliye istasyonda ki değişikliği sordu. Binanın sahibi otoriter bir tavırla cevap verdi. “Emniyet Müdürlüğü burayı bize sattı. Bölge Trafik ise Payas’ta dört katlı yeni binalarına taşındı.” Bahtiyar “Çok sıkıştım wc nizi kullanabilir miyim?” Görevli “Bu seferlik kullan ama bir daha olmasın.” Dedi. Bahtiyar istasyondan çıkınca ormanın alabildiğine sardığı dağlara yine hayranlıkla baktı. Tren raylarının içinden geçtiği kayalığı gördü. Buranın Yunus Emre iel bir menkıbesi olduğunu da biliyordu. Denizciler Mahallesi’in önünde otoyolun kenarına arabasını park etti. Denize girecekti. Deniz varken girmemek olmazdı. Şortunu aldı, kayalıklara yürüdü. Yoldan geçenlerin görmeyeceği bir kovukta şortunu giydi. Sonra bir kayanın üzerine çıkıp denize atladı. Kendisi gibi birkaç kişi daha vardı orada. Bahtiyar denizden çıkınca aynı yerde ki kişilerle sohbet etti biraz. Bahtiyar “Nereden geliyorsunuz. Ben Cilvegözü’nden geliyorum.” Söz alan kişi “Ben Bektaş tanışalım önce. Ben Samandağ’lıyım. Hatay’ın sınırında yaşıyorum. Bazen Suriye’ye girdiğim de oluyor. Ben çobanım, haliyle otlağın olduğu bölgeler ararım. Ama bu sıralar Suriye tehlikeli, mecburen kendi otlak alanlarımızı kullanıyorum. Diken üstündeyiz. İdlib’te askerimiz var ama bir füzenin buraya düşmesi an meselesi.” Bahtiyar “Ben Suriye’ye gitmek istiyorum ne tavsiye edersin bana?” Bektaş “Aklın varsa geçme Suriye’ye. Gidecek yer mi yok. Antalya’ya git Mersin’e git.” Bahtiyar “Ben tüccarım. Suriye’de bağlantılarım ve işim var.” Bektaş “O zaman değişir. Oraya gidince ne yapacaksın?” Bahtiyar “Savaş malum halk gıda sıkıntısı çekiyor. Yiyecek kara borsaya düştü. Suriye’de bir ofis açacağım. Zararımı ancak böyle karşılayabilirim.” Tuna M. Yaşar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuna M. Yaşar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |