"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Sabaha doğru askerler hala nöbetteydi. Bahtiyar askerlerin ikram ettiği kurabiye ve çayını yudumlamış hemen kulübenin yanında oturuyordu. Şimdiye kadar bir tane olsun araba giriş yapmamıştı. Hava serindi. Bahtiyar bu serinliğe dayanabileceğini düşündü. Asker kulübesi sıcak ve içeride cereyan ocağı yanıyordu. İçeriye giripte o tatlı sıcaktan istifade etmeyi istemesine rağmen kendini zapt etti. Saatine baktı, sabahın beşiydi. Oturduğu banktan kalkıp olduğu yerde volta atmaya başladı. Nöbetçi asker ona seslendi. “Baksana üşüdüysen içeriye geç. Bir sürü yol tepmişsin, havanın soğuğu dokunabilir.” Bahtiyar “Teşekkürler asker ağa, biraz ısınsam iyi olacak ama beklediğim nöbet değişim aracı gelmedi. Yanılmıyorum değil mi?” Asker “Nöbet değişim aracı diye bir şey yok. Hemen ileride gördüğün bina biz askerlerin konakladığı yer. Oraya yürüyerek gideriz.” Bahtiyar “Keşke daha önce söyleseydiniz. Şimdiye kadar yola çıkar otostop bile yapabilirdim. Neyse ziyanı yok. Haydi bana eyvallah.” Dedi arkasını dönüp boş otoyolda yürümeye başladı. Güneş yoktu ama aydınlığı görünüyordu. Bahtiyar işlek bir yola girmişti. İleride ki sapakta arabalar İskenderun istikametine dönüyor yol alıyorlardı. Bahtiyar bir arabaya el etti. Araba durdu. Şoför camı açtı. “İskenderun’a mı gidiyorsun, gel bin.” Dedi. Bahtiyar arabaya bindi, ilerlediler. Şoför bir sigara yaktı, Bahtiyar’a da verdi. Her şey yolunda gidiyordu ama Bahtiyar önüne bakınca sigaralı eli koltuğa değmiş ve yakmıştı. Utancından mahçup oldu. Şoför görmemişti ama Bahtiyar arabadan indiğinde koltuktaki yanık izi görecekti. Araba bir petrol istasyonunda durdu. Benzin alıyorlardı. Şoför arabadan indi. Bahtiyar ise içeride kaldı, koltuğa yaptığı izi böylelikle gizlemiş oldu. Şoför az sonra geldi, tekrara yola çıktılar. Karağaç’a gelmişlerdi. Şoför “Ben Belen’e gidiyorum. Seni Karağaç’ın çıkışında indireyim. Servis geçmezse şehir merkezine yürüyerek gidersin, uzak değil.” Bahtiyar “Param pulum yok, nasıl ödeşeceğiz bilmiyorum.” Şoför “Önemli değil, bir iyilik sende yaparsın olur biter. Yalnız benim koltuğu yakmışsın, paran olsaydı bu yüzden para alırdım. Her neyse yolun açık olsun.” Dedi, Bahtiyar’ın cevap vermesine fırsat kalmadan arabasını sürdü. Bahtiyar mahçuptu ama bu sorunun bitmesine sevindi, şehir merkezine doğru yol aldı. İnönü anıtının oradaydı. Az ileride servis aracı bekleyenleri gördü. O servisi beklemeyecekti. Kendisini Kilis’e götürecek otobüs garajının yerini biliyordu. ‘Hem gezerim, hem spor, hem temiz hava alırım’ diye düşünerek ilerledi. Otobüs garajının olduğu sokağa döndü. İleride bir polis karakolu olduğunu biliyordu. Hemen yanında da bir bankamatik olmalıydı. İki yeri de yaklaşırken gördü. Bankamatiğin önüne geldi, kısa bir işlemden sonra yetecek kadar para çekti. Geri dönüp garaja girdi. Karnı çok açtı, etrafına bakındı, garajın dışında seyyar bir dürümcü gördü. O yüne ilerledi. Kebapçıdan iki dürüm yapmasını istedi. Kebapçı hazırlığa koyuldu. Hazır dört şişteki etleri yanan mangala koydu, elindeki karton parçasıyla közleri ateşledi. Dikkatle izliyordu Bahtiyar, kebapçının bir hareketini bile kaçırmıyordu. Bu merak açlıktandı. Kebapçı iki lavaşa sosunu sürdü, yeşillikler koydu. Pişmiş etleri lavaşın üzerine lavaşı kapayarak çekti, dürümleri hazır hale getirdi. Bahtiyar cebinden on lira çıkarıp verdi. Oturduğu taburede afiyetle dürümünü yemeye başladı. Bahtiyar’ın otobüsü kalkmak üzereydi. Bahtiyar cebindeki bileti tekrar kontrol etti, biletteki firma ismine baktı. Bineceği otobüste yazan firma ismiyle aynıydı. Koltuk numarasına baktı. Otobüse girip ortalarda bir yerde olan koltuğuna oturdu. Az sonra otobüsün içi ful dolmuş ve şoför korna çalarak otobüsü hareket ettirdi. Otobüsün sol tarafı deniz manzaralıydı. Akçay köprüsünü geçmişler, Denizciler mahallesinden Sarıseki’ye oradan da Payas’a varmışlardı. Saat on civarlarında otobüs Kilis’e giriş yaptı. Şoför garaja girince “Cümleten geçmiş olsun.” Nidasıyla yolculara seslendi. Bahtiyar’ın ilk yaptığı şey dükkanı olan tahıl hangarına gitmek oldu. Onu kapıda ustabaşı karşıladı. Ustabaşı “Bahtiyar bey aileniz sizi merak etmiş, sizin her akşam telefon açacağınızın beklentisi içindeyken telefon edilmeyince telaşlanmışlar.” Dedi. Bahtiyar “Sorma başıma gelenleri, teröristlerin arasına düştüm. Kritik bir anda ellerinden kurtuldum. Aracım onlarda kaldı. Yolumu yürüyerek arşınladım. Evden önce ilk buraya geldim.” Ustabaşı “Gerçekten geçmiş olsun. Yapmamı istediğiniz bir şey var mı. Evinize telefon edip haber vermek gibi.” Bahtiyar “Ben haber veririm şimdi, Ama önce Adana’daki dayımın oğlu Rıdvan’a telefon açacağım. Yollarda aklıma hep işimi büyütmekle ilgili şeyler geldi. Bursa’da bir yer kiralayıp vinç işine gireceğim. Bu iş ortaksız olmuyor. Biliyorsun dayımın oğlu makine mühendisi ama o da benim gibi tahıl tüccarı.” Dedi ekledi. “Gideyim yazıhaneme telefonumu açayım. Yorgunluğumu ancak böyle atacağım. Ben yokken satış yaptınız mı?” Ustabaşı “Gerçekten siz gidince iş yerimizden bereket fışkırdı. Depodaki kuru fasulyelerin yarısı satıldı. Ama satın alanlar Katar’lı tüccarlardı. İsmimizi mi duydular tesadüf mü bizi bulmalarını bilemedim. Çünkü kıtanın öteki ucu Katar” Bahtiyar yazıhanesine girdi. Dayısının oğlu Rıdvan’a telefon açtı. “Alo Rıdvan ben bir şey düşünüyorum. Sen mühendissin, makinelerden anlarsın. Beraber vinç imalatına girsek, ortak olarak. Bu iş için Bursa’yı düşünüyorum. Sen çizimlerini yapacaksın, gerisi kaynak yapacak işçilere kalacak.” Rıdvan “Güzel olur, bende böyle çok düşündüm ama cesaretim yoktu. Bu tür işler için ardımızda potansiyelimizi yükseltecek büyük bir cesaretin olması gerekirdi. Bu sen teklifi edince tamamlandı. Zorlu ve güç bir iş vinç imalatı. Bunu herkes başaramaz. Adamın zihni çelik gibi olmalı ki aklını bu işte rahat kullanabilmeli değil mi.” Bahtiyar “Sermayemiz haylice yeter, dediğin gibi potansiyele gitmek değil potansiyelin bize gelmesi lazım. Bunda karar kıldıysak yarın senin yanına gelir, Adana’dan beraberce Bursa’ya yola çıkarız.” Dedi ekledi. “Bu yeni işimizin müsebbibini anlatsam inanmazsın. Yollarda geldi aklıma bu. Suriye’de ofis açayım dedim. Sınırdan geçer geçmez federal bir örgütün eline düştüm. Elimden yanızca arabamı aldılar. Suriye’ye girmeden önce polisin biri beni uyarmıştı. Bu uyarıyla tüm paramı Antakya’da bir bankaya yatırdım.” Rıdvan “Geçmiş olsun, benim burada ise dolandırıcılar cirit atıyor. Geçen gün kelli felli, şık giyimli biri geldi. Benden elli ton mısır alacağını söyledi. Ben adet edindim, polise müracaat edip bu kişinin GBT’sini sorgulattım. Ne çıksa iyi, yirmi yedi suçtan sabıkası çıktı. Sonra adamı bir şekilde başımdan savdım.” Bahtiyar “Herkes senin gibi düşünemiyor. Sıradan bir vatandaşın polisteki GBT’yi kullanması imkansız bir şey. Sen polisle aranı rayına oturtmuşsun. Polis Vazife ve Salahiyet Yönetmeliği’de böyle bir mevzuat var mı bilmiyorum ama bu kanunlaşırsa vatandaş büyük bir sıkıntıdan kurtulur.Çünkü GBT vatandaşın kullanımına açılırsa çok şey değişecek.” Tuna M. Yaşar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tuna M. Yaşar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |