..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Politika > Cemal Zöngür




5 Ağustos 2017
Batı Emperyalizminin Doğuşu ve Destekçileri  
Ortaçağ'dan Sonra Dine Dayalı Gelişmiş Hiçbir Toplum Görülmemektedir.

Cemal Zöngür


Sömürme ya da herkese ben hükmetmeliyim duygusu, her insan ve her toplumun doğasında var olan en büyük hastalıklı ruh halidir. İnsanın doğası gereği beyin hücre yapısı ne kadar gelişirse, insani ve hayvani özellikleri de aynı orantıda gelişim göstermektedir. Ancak her zaman insanın baskın olan hayvani özelliği, (Süper Ego) insanlığa yakışır gerçekçi bir eğitim ve yaptırımlarla kontrol altına alınmadığı sürece, gerek yerel düzeyde gerekse küresel ve global şekilde savaş ve sömürüler her zaman devam edecektir.


:ABFD:


Emperyalizm sadece batı sömürgeciliğiyle başlamış bir olay değildir. Uygarlık tarihinden itibaren var olup, sadece yaşanan dönemler itibarıyla ilkel, yarı modern ve modern şekilde yaşanması farklıdır. Böylece her çağda birileri, diğerlerinin varlıklarına ve kültürel değerlerine direkt ya da dolaylı el koyarak sömürüler devam ettirilmiştir.
En yalın anlamıyla emperyalizmi tarif etmek gerekirse; sınır ötesi sömürü, talan ve yalan demektir. Buna rağmen nasıl oluyor da, emperyalizm bin yıllardır hızından bir şey kaybetmeden hâlâ yaşayabilmektedir?
Bu tür soruların cevabı genellikle iktisadi kaygı, (Ticari) ideolojik ve devletler menfaati düşünülerek ele alındığı için, gerçek analitik tespitten tamamen uzaktır. Sömürgecilik; psikolojik, siyasi, din ve tarihsel açılardan ele alındığında ancak daha net anlaşılabilmektedir.
İfade edildiği gibi emperyalizm; ticaretin yanında Dil, (Kültür) Din, Siyasi ve Askeri temele dayanmaktadır. Milyonlarca insanın malına canına ve değerlerinin yok olmasına sebep olan bu sınır aşırı siyasal katliamın, psikolojisinde şöyle bir gerçeklik vardır.
Sömürme ya da herkese ben hükmetmeliyim duygusu, her insan ve her toplumun doğasında var olan en büyük hastalıklı ruh halidir. İnsanın doğası gereği beyin hücre yapısı ne kadar gelişirse, insani ve hayvani özellikleri de aynı orantıda gelişim göstermektedir.
Ancak her zaman insanın baskın olan hayvani özelliği, (Süper Ego) insanlığa yakışır gerçekçi bir eğitim ve yaptırımlarla kontrol altına alınmadığı sürece, gerek yerel düzeyde gerekse küresel ve global şekilde savaş ve sömürüler her zaman devam edecektir.
Siyasi açıdan sömürgecilikse; İnsanda var olan korku (fobi) psikolojisi, olduğu gibi tüm devlet yönetimlerine de aynı şekilde geçmektedir. Bu yüzden ekonomik ve askeri açıdan en güçlü olan devletler bile, her zaman büyük bir fobi histerisiyle yaşarlar.
Korku ve yükseklik komplesiyle hareket eden devletler, diğer ülkeleri ya zayıf düşürmek veya kendi kontrollerinde olacak konuma getirmek için, her türlü sömürü ve saldırıyı uygularlar. Bu da dünyada sonu gelmeyen siyasi ve askeri sömürgeliğin yaşanmasına neden olmaktadır.
Tarihte ilk emperyalist sömürgecilik Sümer, Mısır, Asur, Akad, Babil ve Nemrut Kral Tanrıcılık döneminde başlayıp, tek tanrılı dinler (Ortaçağ) ve Yeni Çağ’la devam ettirilmektedir.
İlk Çağ Krallıklarının maddi ve manevi yayılmacılıkları, daha çok yeni yaşam alanları bulmak amacıyla, gezginciler gibi gidebildikleri yerlere kadar uzandıkları görülmektedir. Kapılarına dayandıkları insan topluluklarını ya ikna ederek veya zor kullanıp hegemonyalarına alıp, maddi ve iş gücü (Fiziki) olarak en ağır şekilde sömürmüşlerdir. (Gılgamış Destanı ve Sarptakis isyanı en açık örneklerdir.)
İkinci yarı modern emperyalist sömürü ise; Tek tanrılı dinler eliyle sürdürülmüş olup, bu yöntemde öncelikle kutsal din ve peygamberlik felsefesi kullanılmıştır. Hedef alınan toplulukların daha huzurlu ve mutlu yaşayacakları ileri sürülerek, ikna olmayanlara zor kullanılıp maddi, din, dil, ve kültürleri yok edilmiştir.
Örneğin Yahudiliğin Ortadoğu, Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa’ya yayılması. Aynı şekilde Hıristiyanlığın başta Yunan (Grek) coğrafyası olmak üzere Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa’yı hegemonyası altına alıp, Roma, Rum Pontus, ve Bizans İmparatorluklarının resmi dini olarak yaşatılması.
Ve İslamiyet; Orta Asya, Mezopotamya, Anadolu ve Afrika’ya kadar yayılıp, insanların bir kısmını İslamlaştırırken, çoğunluğunu köle olarak kullanması en somut örneklerdir. Dinler içerisinde en çok maddi, din ve dil (Arapça) sömürgeciliğini İslamiyet gerçekleştirmiştir.
Arap olmayan ve eski doğa dini inançlara sahip birçok Afrika ve Asyalı topluluklar, İslamlaştıkları için hâlâ Arapçayı Anadil ya da ikinci dilleri olarak kullanmaya devam etmeleri. Selçuklular ve Osmanlı’nın kendi öz ata dili olan Türkçeyi bırakıp, Farsça ve Arapçayı resmi devlet dili yapmalarında olduğu gibi.
Yaklaşık olarak 1789 yıllarına kadar din ve ekonomik temelli devam ettirilen emperyalist yayılmacılık, Avrupa ve Batı ülkelerindeki sanayileşme ile yöntem değiştirmiştir. İfade edilen dönemden itibaren batılılar daha çok teknoloji ve kültürü (Dil) kullanarak yayılmacılıklarını sürdürüp, askeri yöntemlerle de bunu sürekli korumaktadırlar.
1914 yılında başlayıp 1918 yılında biten Birinci Dünya Savaşı’yla, din ağırlıklı yayılmacılık batılılarca tamamen terk edilirken, İslam ülkelerinin sınır ötesi dini yayılma güçleri olmadığı halde, bunu daha çok kendi içlerinde birbirlerine karşı uygulamayı sürdürmektedirler.
Batılılar modern anlamda emperyalist sömürü ve dünya liderliğine hazırlanırken, her şeyden önce kendi halklarına karşı ciddi bir özeleştiri yaparak işe başlamışlardır. Söz konusu özeleştiri din, dil, tarih, kültür ve siyasi alanda gerçekleşmiş olup, bir daha benzer hatalara düşmemek üzere halklarına söz vermişlerdir.
Bilimsel ve özgürlük temelli yeni yaşam biçimlerini gerçekleştirmeleri sonucunda, halklarına karşı samimiyetleri kanıtlandığı için, dünyanın en güvenilir devletleri konumuna gelmişlerdir.
Doğru düzgün toprak ve iklimsel zenginliği olmayan Avrupalılar, böyle bir gelişim ve liderlik ataklığı gösterirken, büyük bir İmparatorluktan gelen Türkiye neden benzer bir ilerleme kaydetmemiştir?
Türkiye’nin gelişememesinin temelindeki en büyük engel ve sebep, Müslümanlaşmış yarı Türkik devletler olmasıdır. Çünkü halkın kendi öz dil, kültür ve siyasi tarihinin üzeri kapatılmış olup, sürekli Arap İslam hikâye ve söylencelerine sahiplenilmesidir. Türklük adına yaşatılan kültür üzerinde ciddi ve bilimsel bir inceleme yapıldığında, Arap İslam söylencelerinden başka bir şey ortaya çıkmamaktadır.
Örneğin Türk ulusal kültür değerleri olarak, her zaman Arap İslam dinin üstünlük ve etkinliğinin temel alınması. Ve bu yapılırken de sürekli içi boş laflarla Türküm denilerek, aslında Türk kültürünü öldürmenin farklı bir yöntemidir. Bu mantık Selçuklular ve Osmanlı’dan günümüze kadar devletin resmi politikası olması neticesinde, toplum sürekli sahte bir Türklük ve Araplaşmayı yaşamaktadır.
Halbuki ulusal kültür her şeyden önce o toplumun etnik olarak sahip olduğu anadil ve bu dille yaratılan değerlerle mümkündür. Dinler ulusal açıdan her zaman tali niteliktedir. Türkiye’de bu durum tam tersine yaşanmaktadır.
Türkiye’de ulusal kültür deyince önce İslam daha sonra Türklük gelmektedir. Bu yüzden ulusal temelini İslam ya da dine bağlayan hiçbir toplum asla gelişememiştir.
İslam; bir Arap kültürü ve dini olmasına rağmen, Arap ülkelerinin geliştiğini kim söyleyebilir? Bir de Arap olmayan ancak ulusal değerini İslam’a dayandıran farklı toplumlara baktığımızda, durumları içler acısıdır. Çünkü dinini kaybetme korkusu tüm düşünme yeteneğini öldürmektedir. Konuya Avrupa ülkelerinden bir örnek verecek olursak.
Avrupalılar önceden ulusal değer olarak sahiplendikleri Ortadoğu kültürü olan Hıristiyanlığı, 1848 yıllarından itibaren Demokrasi, Laiklik ve Sekülerizm adıyla ulusal kültür olmaktan tamamen çıkarıp, kişilerin psikolojik açıdan özel yaşamı olarak görmüşlerdir.
Türkiye vb. ülkelerse, bırakalım İslam’ı devlet ve ulusal siyasetten çıkarmayı, tam tersine daha sıkı sarılarak geriye gitmek için adeta el çabukluğu yapmaktadır. Ve bu mantık Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan en büyük sermaye olmuştur.
Bunun sonucunda değil midir? Türkiye sürekli kendi öz ata dil ve kültür değerinden uzaklaşıp, Arap İslam söylenceleriyle geri kaldığı için, modern emperyalistlerin direkt ve dolaylı şekilde hem destekçisidir hem de sömürgesi durumundadır.
En çarpıcı örnekse; Türkiye gibi ülkeler, İslam Arap ve batı taklitçiliğine saplanıp, her türlü bilim ve teknolojiyi ithal ederek ulusal kültürünü yaşatmaya çalışmaları. Bu yüzden emperyalizmden rahatsız olan herkes, öncelikle ulusal değerlerinin nereye ve neye dayandığını bilimsel olarak inceleyip sorgulamalıdır.
Sorgulama yapılırken de emperyalizmden kaçayım derken, Arap İslam bataklığına sarılmak asla özeleştiri veya gerçeği aramak değildir. İfade edilen bu mantık terk edilmedikçe, Türkiye vb. ülkeler her zaman emperyalistlerin en büyük destekçisi olmaya devam edeceklerdir.


Cemal Zöngür




     





























Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politika kümesinde bulunan diğer yazıları...
Geri Kalmışlık ve İrrasyonalist Siyaset Nedir?
İlkeli Mücadelenin Felsefi Diyalektiği
Siyaset ve Fetişizm
Kadın Katliamları Neden Önlenemiyor?
Faşizmin Tarihi ve Türleri
Kuzey Kore İnsanlığın Sonuna mı İşaret Ediyor?
Chp, Mhp ve Akp Birbirlerinden Ne Kadar Farklıdırlar?
Chp'nin Adaleti Hatırlaması, Demokratlık mıdır Opotünizm mi?

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şehitlik Duygusu ve Yitip Giden Canların Ağırlığı
Kime Göre Ahlak Neye Göre Ahlaksızlık
Kariyerizm ve Kıskançlık Kişilik Bozukluğu Mudur?
Kuran'a Göre Ilımlı İslam Mümkün Mü?
Türkiye Burjuvazisi Artık Konuşmasın (2)
Düşüncenin Gelişimi ve Toplumsal Körleşme
İslam Mezhepler ve Tarikatlar
İslam'da Güncelleme (Reform) Mümkün Mü?
İnsanın Dine İnanışı, Dinden Kaçışı
İnsan, Üst İnsan ve İkiyüzlülük

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (1) [Deneme]
Lider mi Toplumu Şekillendirir; Toplum Mu Lideri? [Deneme]
Hz. Ali ve Ehlibeyt Alevi Midir? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (3) [Deneme]
Tbmm'de Yedi Maddelik Anayasa Değişikliği Neyi Çözer? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (2) [Deneme]
Alevilerin Kapılarına Saldıranların Açık Kimliği [Deneme]
"Türkleri Yeniden Tanımak" Araştırma Kitabımı Yazma Nedenim : [Deneme]
İşte Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Karnesi..! [Deneme]
İslamiyet Yeniliğe Açık Bir Din Midir? [Deneme]


Cemal Zöngür kimdir?

Ben Cemal Zöngür, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Sosyoloji, Tarih ve Siyaset üzerine araştırmalar yapmaktayım. Yayınlanmış bir kitabımın dışında çeşitli gazetelerde yüzden fazla makalelerimde yayınlanmıştır. Ve iki kitap dosyam yayına hazır durumdadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Tam bağımsız Tarih ve Siyaset üzerine yazan her Yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.