Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
Önceden bir öğrenci okula yazdırılırken veli öğretmene “Eti senin, kemiği benim.” derdi. Bu, öğretmene olan bir güvendi, bir saygı idi. Öğretmen, bilgisiyle, deneyimi ile sevgisi ile çocuklarımızı geleceğe hazırlayan kişidir. O, çocuklarımıza yön vererek ülkenin geleceğini belirler. Hamur gibi yoğurur insanı. İnsana şekil verir. İnsan içinde de çürük olan vardır. Öğretmen bu çürük insanları iyileştirme yönüne gider. Bilgisini, deneyimini öğrenciye aktarır. Onu baştan yaratır adeta… Bir insan, başkasından bir şeyler öğreniyorsa ona saygı duyar. Duymak zorundadır. Saygı duymazsa öğrendikleri de bir işe yaramaz. Saygı ve sevgi öğrenim ve eğitimin bana göre temel taşıdır. İnsan, öğrendikleriyle kendini başkalarına kabul ettirir. Bir öğrenci, öğretmenini sevdiği ölçüde dersini de sever. Eğer, öğretmenini seviyor ve ona saygı duyuyorsa ona karşı mahcup olmamak için daha fazla derslerine çalışır. Öğretmeninin gözünde çalışkan ve parlak bir öğrenci olmak ister. Öğrenci, öğretmenini seviyorsa, ondan hep olumlu bahseder. Ve hep onu anlatır. Eğer, öğretmenini sevmiyorsa da bu defa hep onun olumsuz yönlerini, kötülüğünü dile getirir. Bu da kendine bir şey sağlamaz. Dersine çalışmaz ve o dersten asla başarılı olamaz. Öğretmenlik neden saygın bir meslektir? Bu sorunun cevabı gayet açıktır. Çünkü öğretmen, insan yetiştirdiği için kutsaldır. Ve bunun için saygın bir meslektir. İnsan yetiştirmek pek de kolay bir iş değildir. Bir insan ömrü, ortalama olarak 70-80 yıldır. Bunun yaklaşık olarak 16 yılı eğitimle geçmektedir. Okul öncesi eğitim, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite yılları tam 16 yılımıza karşılık geliyor. Bu 16 yıl içinde de birçok öğretmenimiz oluyor. Her birinden farklı şeyler öğreniyor ve kendimizi en iyi şekilde hayata hazırlıyoruz. Doğrusu hiç de azımsanacak bir süre değil. Bu süreye bakmak bile öğretmenliğin ne kadar önemli bir meslek dalı olduğu ortaya çıkar. Günümüzde sanki öğretmene olan saygı, eskisi kadar kalmadı. Artık öğrenciyi okula verirken “Eti senin, kemiği benim” demiyoruz. “Öğretmenin vurduğu yerden gül biter” diyenimiz hiç kalmadı. Önceleri, öğretmen öğrencileri sorgularken, günümüzde öğretmenler sorgulanmaya başladı. Mesela önceden bir dersten zayıf not aldığı zaman öğretmen “Bu nedir böyle? Niye çalışmadın?” derken bu gün tam tersi oluyor. Öğrenci veya öğrenci ailesi okla gidip öğretmene “Bu not nedir? Neden zayıf verdin?” diye sorguluyor… Günümüzde öğretmen öğrenciye kızmaya görsün hemen veli kapıya dayanıyor. Hele de kulak çekme, enseye atılan küçük bir tokat gibi olaylarda neredeyse tüm aile okula taşınıyor. Oturup modernce konuşmak yerine okulda terör estirenler de oluyor. Geçenlerde bunun bir örneğini Mağusa’da yaşadık. Bir öğretmen arkadaşımız, ders düzenini bozan bir öğrenciyi ikaz ederek rahat durmasını istiyor. Ama buna rağmen, öğrenci yaramazlığa devam ediyor. Sınıf düzenini bozuyor. Öğretmen de yaptığı ikazlara karşılık alamayınca çocuğun ensesine küçük bir tokat vuruyor. Vay sen misin bunu yapan? Çocuk bahçeye çıkar çıkmaz ağabeyini arıyor. “Öğretmen beni dövdü” diyor. Kendi yaptığı yaramazlık hiç göze gelmezken öğretmenin sınıf düzenini sağlamak amacıyla yaptığı basit bir hareket kötü oluyor. Adı da “Öğretmen dayağı” oluyor. Ağabey de bunun üzerine okula gelip okulda terör estiriyor. Hem de kimseyi dinlemeden söz konusu öğretmenimiz başta olmak üzere, önüne gelen öğretmene yumruklar, tekmeler sallıyor. Peki, neden öğretmeni dinlemiyor? Neden önce modern bir şekilde konuşarak uzlaşma yoluna gitmiyor? Neden sadece çocuğun anlattıklarıyla öğretmenleri yargılayıp kendine göre cezalarını veriyor? Bu gibi durumlarda ailelerin yapacağı şey önce okul idaresine başvurup olayın doğruluğunu araştırmak ve gerekli öğretmenle konuşarak doğru bir çözüm bulmak. Sınıfta ders anlatılırken diğer öğrencilerin ders dinleme hakkı veya öğrenme hakkı nereye gidiyor? Bir öğrenci, sınıfın düzenini bozma hakkına sahip mi? Sınıfta sadece o öğrenci mi var? Öğretmeninin ikazlarına karşılık vermeyip düzeni bozmaya devam etmek ne kadar doğru bir davranış? Unutmayalım ki öğretmenlerimiz de birer insandır. Onlar da hata yapabilir. Onların da bir sabır noktası var. Bir yere kadar sabredebilirler. Tabii bunu söylerken, dayakla eğitimin doğruluğunu savunmuyoruz. Çağ dışı bu yöntemin mutlaka terk edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Öğretmenlerimiz de zaten bu çağ dışı yönteme artık başvurmuyorlar. Öğrenciye sevgi ve hoşgörü ile yaklaşıyorlar. Ama işte bazen hoşgörünün de sabrın da bir sınırı olabiliyor. İşte o zaman öğrencilerin de öğretmenlerine saygılı olması gerekiyor. Öğrenci, öğretmen ikazına uysaydı, eminim bunların hiç biri yaşanmayacaktı. Ailelerin de öğretmenler hak vermesi ve saygı duyması gerekiyor. Onlara güvenmezsek eğitimde hiçbir yere varamayız. Sonuçta öğretmenlere vurmak, onları okula giderek dövmek doğru değil. Öğretmenlere vurulmaz. Onlara saygı duyulur… Karşılıklı sevgi ve saygı olursa eğitimde istenilen sonuçlar elde edilir. Yoksa ne yaparsanız yapın, boşluktan öteye gidemezsiniz…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |